Dünyâda her ne kadar ırkçılıkla başlayıp İslamafobiye dönüşen İslam, Câmi, minâre, burka, başörtüsü düşmanlığı, arayış içinde olan özellikle Batı insanını, güzel yaşanan Müslümanlık bir o kadar da Müslümanlık hayranlığına yerini bırakabiliyor. Yazı dizimize, İslamafobiyle başlayıp İslamafobiye rağmen yüreklere su serpecek tarzda gelişen Müslümanlık ve İslâm’a koşan insanların hızla artan sayılarının morallerimizi yükselten haberleri ile devam edeceğiz. Geçen yazımızda İslamafobiye karşı hidâyete erişen insanlardan bahsediyorduk. Prof. Dr. Ali Köse’nin makalesinden güzel yerleri sizlere aktarıyordum. Müsaadenizle devam edeceğim:
“Çeşitli duygusal başlangıçlardan sonra İslâm’a giren insanların, bu duygusallığın içinde bir ‘anlam arayışı’ ve varoluşa anlam yükleme isteği vardır. Bu tür tecrübe yaşayan insanlar varlıklarının anlamını sorgulamaya başlarlar. Bu anlamı sunmadığı için kendi toplumlarını eleştirirler. Toplumun dinden, mâneviyattan uzak seküler yapısı hedef tahtalarındadır. İnsanlar arası bağların kopması, hayâtın makineleşmesi bunaltır onları. Bir Avrupalı bana şöyle demişti bir keresinde: ‘Ne güzel siz birbirinizle karşılaştığınız zaman kucaklaşıyorsunuz, öpüşüyorsunuz, biz ise birbirimize dokunmaktan korkuyoruz.
Bireysel tecrübeleri ne olursa olsun insanlar eski dinlerini sorguluyorlar sonunda. Meselâ, Kilise’nin eş cinselliği hoş görmesini, eş cinsel papazlara bile sâhip çıkmasını muhafazakar bir İngiliz kabullenemiyor. Bir mühtedi başından geçen olayı anlatmıştı. Alkolik olmuş. İçkiyi bırakmak istemiş. Belki yardımcı olur diye papaza gitmiş. Ama papazın ilk yaptığı şey ona içki ikram etmek olmuş. ‘Bu papaz bana nasıl yardımcı olabilir ki? diye ayrılmış kiliseden.
Batı’da yaşayan Müslümanların İslâm’ı arzulanan düzeyde temsil ettiğini söylemek güç. Ama Müslüman olan Batılıları etkileyen de yine bu insanlar arasından çıkıyor. Güçlü din duyguları, özde taşıdıkları mâneviyat Batılıları etkilemeye yetiyor. Üniversitedeki Müslüman arkadaşlarının aile anlayışından, kadın erkek ilişkisinde gözettikleri kurallardan etkilenerek Müslüman olan birçok kişi var. İslâm’ın tek bir nüvesi bile Batılıları etkileyebiliyor. Ama bu etkinin gerçekleşmesi için Müslümanların Batılılara karşı kompleksten sıyrılmaları gerekiyor. Fas’tan Endonezya’ya kadar birçok İslam Ülkesi Batı’nın sömürgesi olmuş. Batı hep medeniyet taşıyıcısı, hep efendi olarak algılanmış. Batı’da yaşayan Müslümanların çoğu bu psikolojiden sıyrılabilmiş değil. Kendilerini hiçbir alanda Batılılardan üstün göremiyorlar. Üstün gördükleri tek alan var, o da din. En önemli araçları bu… Ve bu aracı doğru kullananlar Batılıları etkiliyor.
Bu aracı iyi kullanmanın yollarından biri ‘güvenilir’ olmak.’El Emin olmak’ Güvensizlik ne yazık ki çağın hastalığı. Bu çağdaş zaafı kendi hânelerinde bir erdeme dönüştüren Müslümanlar Batılıları etkileyebiliyor.
Bunların yanı sıra artık orduların değil imajların savaştığı bir çağda yaşıyoruz. Bu savaşta en çok kaybedenler arasında ise maalesef biz Müslümanlar varız. Küreselliği her geçen gün daha fazla hissettiğimiz bir dünyâda başkalarının bizi daha gerçek hâlimizle tanıyacağını hayal ederken, negatif imajlar bir heyûlâ gibi bırakmıyor peşimizi. O bildik görüntüler Batı medyasını anında aleyhimize dönüştürebiliyor. 1990’lardan bugüne, giderek olumsuz hâle gelen bu imaj 11 Eylül’le birlikte perçinlendi. Fakat bu imajdan hiçte etkilenmeyen bir hazinemiz var. Allâhü Teâlâ bu hazine için ‘O’nu biz indirdik, Biz koruyacağız buyuruyor. O hazinenin adı Kur’ân-ı Kerim…
Batı ve Kur’an. Bugün pek yan yana gelmesi muhtemel görünmeyen iki kavram gibi. Ama gerçekte durum farklı. Tüm olumsuzluklara, tüm negatif yüklemelere rağmen, İslam yolunda mühtedilere son adımı attıran aracı Kur’an.’
Kur’ân’ımızın, güzel dînimizin, Peygamberimizin ve İslam ahlâkının kıymetini bilmemiz dileğiyle…
“Çeşitli duygusal başlangıçlardan sonra İslâm’a giren insanların, bu duygusallığın içinde bir ‘anlam arayışı’ ve varoluşa anlam yükleme isteği vardır. Bu tür tecrübe yaşayan insanlar varlıklarının anlamını sorgulamaya başlarlar. Bu anlamı sunmadığı için kendi toplumlarını eleştirirler. Toplumun dinden, mâneviyattan uzak seküler yapısı hedef tahtalarındadır. İnsanlar arası bağların kopması, hayâtın makineleşmesi bunaltır onları. Bir Avrupalı bana şöyle demişti bir keresinde: ‘Ne güzel siz birbirinizle karşılaştığınız zaman kucaklaşıyorsunuz, öpüşüyorsunuz, biz ise birbirimize dokunmaktan korkuyoruz.
Bireysel tecrübeleri ne olursa olsun insanlar eski dinlerini sorguluyorlar sonunda. Meselâ, Kilise’nin eş cinselliği hoş görmesini, eş cinsel papazlara bile sâhip çıkmasını muhafazakar bir İngiliz kabullenemiyor. Bir mühtedi başından geçen olayı anlatmıştı. Alkolik olmuş. İçkiyi bırakmak istemiş. Belki yardımcı olur diye papaza gitmiş. Ama papazın ilk yaptığı şey ona içki ikram etmek olmuş. ‘Bu papaz bana nasıl yardımcı olabilir ki? diye ayrılmış kiliseden.
Batı’da yaşayan Müslümanların İslâm’ı arzulanan düzeyde temsil ettiğini söylemek güç. Ama Müslüman olan Batılıları etkileyen de yine bu insanlar arasından çıkıyor. Güçlü din duyguları, özde taşıdıkları mâneviyat Batılıları etkilemeye yetiyor. Üniversitedeki Müslüman arkadaşlarının aile anlayışından, kadın erkek ilişkisinde gözettikleri kurallardan etkilenerek Müslüman olan birçok kişi var. İslâm’ın tek bir nüvesi bile Batılıları etkileyebiliyor. Ama bu etkinin gerçekleşmesi için Müslümanların Batılılara karşı kompleksten sıyrılmaları gerekiyor. Fas’tan Endonezya’ya kadar birçok İslam Ülkesi Batı’nın sömürgesi olmuş. Batı hep medeniyet taşıyıcısı, hep efendi olarak algılanmış. Batı’da yaşayan Müslümanların çoğu bu psikolojiden sıyrılabilmiş değil. Kendilerini hiçbir alanda Batılılardan üstün göremiyorlar. Üstün gördükleri tek alan var, o da din. En önemli araçları bu… Ve bu aracı doğru kullananlar Batılıları etkiliyor.
Bu aracı iyi kullanmanın yollarından biri ‘güvenilir’ olmak.’El Emin olmak’ Güvensizlik ne yazık ki çağın hastalığı. Bu çağdaş zaafı kendi hânelerinde bir erdeme dönüştüren Müslümanlar Batılıları etkileyebiliyor.
Bunların yanı sıra artık orduların değil imajların savaştığı bir çağda yaşıyoruz. Bu savaşta en çok kaybedenler arasında ise maalesef biz Müslümanlar varız. Küreselliği her geçen gün daha fazla hissettiğimiz bir dünyâda başkalarının bizi daha gerçek hâlimizle tanıyacağını hayal ederken, negatif imajlar bir heyûlâ gibi bırakmıyor peşimizi. O bildik görüntüler Batı medyasını anında aleyhimize dönüştürebiliyor. 1990’lardan bugüne, giderek olumsuz hâle gelen bu imaj 11 Eylül’le birlikte perçinlendi. Fakat bu imajdan hiçte etkilenmeyen bir hazinemiz var. Allâhü Teâlâ bu hazine için ‘O’nu biz indirdik, Biz koruyacağız buyuruyor. O hazinenin adı Kur’ân-ı Kerim…
Batı ve Kur’an. Bugün pek yan yana gelmesi muhtemel görünmeyen iki kavram gibi. Ama gerçekte durum farklı. Tüm olumsuzluklara, tüm negatif yüklemelere rağmen, İslam yolunda mühtedilere son adımı attıran aracı Kur’an.’
Kur’ân’ımızın, güzel dînimizin, Peygamberimizin ve İslam ahlâkının kıymetini bilmemiz dileğiyle…