İslamofobi, İslam korkusu. Yani İslam’ın tarihte olduğu gibi yeniden iktidara gelip dünyada hükmünü icra etmesi korkusudur. Başka bir ifade ile İslam medeniyetinin tekrar ayağa kalkıp dünyada güç sahibi olması korkusudur. Anti- Semitizm ise Yahudi düşmanlığıdır.
Basından öğrendiğimize göre, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, seçimi kazanabilmek için islamofobi ve anti- semitizmi körüklüyor. Aşırı sağ oyları alabilmek için helal et tartışmasını ve Yahudi düşmanlığını seçim gündeminin merkezine oturtmuştur.
Avrupa Parlamentosu’nun iki üyesi Sajjad Karim ve Ska Keller’in, Sarkozy’in helal et meselesini tekrar gündeme getirmesini seçim stratejisidir, demiştir.
Sarkozy’in, bu konuları ve 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni soykırımı iddialarının reddinin suç sayılmasını öngören yasa teklifini meclis gündemine getirip kabul ettirmesinin sebebini sadece seçim stratejisine bağlamak doğru değildir. Nitekim Fransa’da aşırı sağ ve ırkçılık uzmanı Uluslar arası ve Stratejik Araştırmalar Enstitüsü (IRIS) üyesi Jean- Yves Camus şöyle der: “Sarkozy’nin Müslümanları hedef tahtasına oturtan açıklamalarının sadece seçim stratejisi değil, Fransız liderin tekrar seçilmesi halinde seçim vaatlerini hayata geçirecektir.” Yukarıda ismini verdiğim Avrupa Parlamentosu’nun iki üyesinin Sarkozy’in helal et meselesini tekrar gündeme getirmesini seçim stratejisidir, demesi siyasidir.
Türkiye, Tanzimat’tan beri Batı’nın hayat tarzını kendine hayat tarzı seçtiği için o günden beri ne kendini ne de Batı’yı tanıyabilmiştir Dikkatlice incelenirse görülür ki, Türkiye Batı hayat tarzını tam manasıyla kavramış ve hayata geçirmiş değil; Arasat’ta kalmış durumdadır. Çünkü Alman Başbakanı Merkel’in dediği gibi, Batı’nın kökü Yahudilik ve Hıristiyanlıktır. Taklitçi ne kendidir ne de efendisidir, dolayısıyla Arasat’ta kalmış birisidir. Bu durumda bu meseleleri Camus kadar değerlendirebilecek bir hüviyete sahip değiliz. Yukarıda ismini verdiğim parlamenterler gibi seçim stratejisine bağlar geçeriz.
İslamofobi, Anti- Semitizm ve helal et meselesi Avrupa’da bir sorundur. Nitekim Fransa Milli cephe (FN) lideri Le pen’den helal kesimin yasaklanmasını istemiştir. (Zaman Gazetesi, 10 Mart 2012)
Batı, Fransız İhtilalından sonra İslam âlemini ve diğer dinlere mensup ülkeleri egemenliği altına alabilmek için kısmen din hürriyeti tanımıştır. Bunu şöyle formüle etmiştir. “Din kişi ile tanrı arasında bir şeydir. Din vicdan işidir.” Yani dinin fert ve toplum hayatını düzenleyen prensiplerine müsaade edilmemiştir. Böyle bir durumda kendi varlığının inkârı anlamına gelir. Önceleri başka dine mensup insanların aralarında yaşamasına bile tahammülleri yoktu. Bu sebeple Türkiye’ye ve İslam âlemine bakarak, Batı’da din hürriyeti vardır, demek, İslam dinini bilmemek ve Batı’yı tanımamak, demektir.
İslamofobi ve Anti- Semitizm, Batı’nın inancından ve medeniyetinden kaynaklanmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Deki: Ey ehl-i Kitap! (gerçeği) görüp bildiğiniz halde niçin Allah’ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek müminleri Allah yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.” (Âl-i İmrân: 99
Anti- Semitizm hakkında ise şöyle buyrulur: “Yahudiler, Allah’ın eli bağlıdır (sıkıdır), dediler. Hay dedikleri yüzünden elleri bağlanası ve lânet olasılar! Bilakis Allah’ın elleri açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun ki sana Rabbinden indirilen, onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü artırır. Aralarına kıyamete kadar (sürecek) düşmanlık ve kin soktuk. Ne zaman savaş için ateş yakmışlarsa (fitneyi uyandırmışlarsa) Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar. Allah ise bozguncuları sevmez.” (Mâide: 64)
Bu ayeti kerimenin tefsirinde müfessirlerin ifade ettikleri gibi, Düşmanlık ve kin yalnız Yahudiler arasına sokulmamış, Hıristiyanlar arasına ve Yahudilerle Hıristiyanlar arasına da sokulmuştur. Onların zaman zaman birleşerek Müslümanların üzerine saldırmaları bu gerçeği ortadan kaldırmaz.
Basından öğrendiğimize göre, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, seçimi kazanabilmek için islamofobi ve anti- semitizmi körüklüyor. Aşırı sağ oyları alabilmek için helal et tartışmasını ve Yahudi düşmanlığını seçim gündeminin merkezine oturtmuştur.
Avrupa Parlamentosu’nun iki üyesi Sajjad Karim ve Ska Keller’in, Sarkozy’in helal et meselesini tekrar gündeme getirmesini seçim stratejisidir, demiştir.
Sarkozy’in, bu konuları ve 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni soykırımı iddialarının reddinin suç sayılmasını öngören yasa teklifini meclis gündemine getirip kabul ettirmesinin sebebini sadece seçim stratejisine bağlamak doğru değildir. Nitekim Fransa’da aşırı sağ ve ırkçılık uzmanı Uluslar arası ve Stratejik Araştırmalar Enstitüsü (IRIS) üyesi Jean- Yves Camus şöyle der: “Sarkozy’nin Müslümanları hedef tahtasına oturtan açıklamalarının sadece seçim stratejisi değil, Fransız liderin tekrar seçilmesi halinde seçim vaatlerini hayata geçirecektir.” Yukarıda ismini verdiğim Avrupa Parlamentosu’nun iki üyesinin Sarkozy’in helal et meselesini tekrar gündeme getirmesini seçim stratejisidir, demesi siyasidir.
Türkiye, Tanzimat’tan beri Batı’nın hayat tarzını kendine hayat tarzı seçtiği için o günden beri ne kendini ne de Batı’yı tanıyabilmiştir Dikkatlice incelenirse görülür ki, Türkiye Batı hayat tarzını tam manasıyla kavramış ve hayata geçirmiş değil; Arasat’ta kalmış durumdadır. Çünkü Alman Başbakanı Merkel’in dediği gibi, Batı’nın kökü Yahudilik ve Hıristiyanlıktır. Taklitçi ne kendidir ne de efendisidir, dolayısıyla Arasat’ta kalmış birisidir. Bu durumda bu meseleleri Camus kadar değerlendirebilecek bir hüviyete sahip değiliz. Yukarıda ismini verdiğim parlamenterler gibi seçim stratejisine bağlar geçeriz.
İslamofobi, Anti- Semitizm ve helal et meselesi Avrupa’da bir sorundur. Nitekim Fransa Milli cephe (FN) lideri Le pen’den helal kesimin yasaklanmasını istemiştir. (Zaman Gazetesi, 10 Mart 2012)
Batı, Fransız İhtilalından sonra İslam âlemini ve diğer dinlere mensup ülkeleri egemenliği altına alabilmek için kısmen din hürriyeti tanımıştır. Bunu şöyle formüle etmiştir. “Din kişi ile tanrı arasında bir şeydir. Din vicdan işidir.” Yani dinin fert ve toplum hayatını düzenleyen prensiplerine müsaade edilmemiştir. Böyle bir durumda kendi varlığının inkârı anlamına gelir. Önceleri başka dine mensup insanların aralarında yaşamasına bile tahammülleri yoktu. Bu sebeple Türkiye’ye ve İslam âlemine bakarak, Batı’da din hürriyeti vardır, demek, İslam dinini bilmemek ve Batı’yı tanımamak, demektir.
İslamofobi ve Anti- Semitizm, Batı’nın inancından ve medeniyetinden kaynaklanmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Deki: Ey ehl-i Kitap! (gerçeği) görüp bildiğiniz halde niçin Allah’ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek müminleri Allah yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.” (Âl-i İmrân: 99
Anti- Semitizm hakkında ise şöyle buyrulur: “Yahudiler, Allah’ın eli bağlıdır (sıkıdır), dediler. Hay dedikleri yüzünden elleri bağlanası ve lânet olasılar! Bilakis Allah’ın elleri açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun ki sana Rabbinden indirilen, onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü artırır. Aralarına kıyamete kadar (sürecek) düşmanlık ve kin soktuk. Ne zaman savaş için ateş yakmışlarsa (fitneyi uyandırmışlarsa) Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar. Allah ise bozguncuları sevmez.” (Mâide: 64)
Bu ayeti kerimenin tefsirinde müfessirlerin ifade ettikleri gibi, Düşmanlık ve kin yalnız Yahudiler arasına sokulmamış, Hıristiyanlar arasına ve Yahudilerle Hıristiyanlar arasına da sokulmuştur. Onların zaman zaman birleşerek Müslümanların üzerine saldırmaları bu gerçeği ortadan kaldırmaz.