Müslümanların yaşadığı toplumların hemen hepsinde, İslami burjuva oluşturma çabalarının, küreselleşen kapitalizmin çelişkilerini örtbas etme çabalarının bir sonucu olduğunu iddia edenler, haklı çıkmış görünüyor.
Burjuvanın ne olduğunu tespit etmemenin yanında, İslam’da burjuva var mıdır, İslami burjuva oluşturma nasıl olur gibi bir tespit yapıldığına inanmıyoruz.
Bundan dolayı İslami burjuva oluşturarak, İslami değerlerin kapitalist ekonomik sistem altında yeniden üretilebilirliği veya kapitalist sistem altında İslami değerlerin yaşatılabilirliği sorusunun da, cevabının olmadığına inanıyoruz.
İslami burjuvanın ne olduğu ve Müslümanların hangi sorununun nasıl ortadan kaldıracağı da teşhis edilmemiş olacak ki, hala bir çözüm bulunmuş değildir.
İslami burjuva dedikleri şey, batı toplumlardakinin aksine Müslüman toplumlardaki şehirli orta sınıfın, hayal kırıklıkları artan hırsının ortaya çıkardığı, bir takım suni oluşumlardır.
“Bir Müslüman burjuva olabilir mi?” sorusunu kendimize sormadan önce, İslami burjuva olabilir mi sorusunu cevaplamanın tam zamanıdır.
Müslümanların en temel açmazı olan ekonomi hayata hâkim olmak iddiası ve nerede duracakları ile ne yapıp yapmayacakları, bu cevapla ortaya çıkmış olacaktır.
Bu sorunun olumlu ve olumsuz cevaplarını, İslam’ı ticaret dini olarak gören Weberyancı İslamcılar ile referansını Kuran ve Sünnetten alan, İslam’ın ekonomi ve ahlak anlayışının, infak ve karza dayalı bir görüş olduğunu ve kapitalizmin uygulamaları ile tamamen zıt bir durum sergilediğini ifade edenlerin hayatlarında görmekteyiz.
İslami burjuva oluşturmak isteyenlerin göz ardı ettikleri en önemli hususlardan birisi, Ümmet kavramıdır.
Çünkü Ümmet mefhumu, çeşitliliğini artıran bir içyapıya sahiptir.
Yeni ortaya çıkarılmaya çalışılan burjuva sınıfı ise çeşitliliği değil, gelir grupları arası ayrışmayı tercih eden yapıdır ve ümmetinin maddi kaynaklarında büyük oranda pay sahibi olacak bir azınlığın tahakkümünü ortaya çıkarır.
Son 200 yıldır devlet, millet hayatından tamamen çıkarılmak istenen İslam Dini kâra dayalı olsa da ekonomik birikimin, bir kısım insanlar elinde bulunmasını ret etmiştir.
Müslümanların daha fazla kar elde etme çabaları sonucunda Avrupa’dakilere tam olarak benzemese de, kendi aralarında bir burjuva sınıfı oluşturma gayretlerinin artarak devam ettiğini görmekteyiz
Belli bir ekonomik çevredeki insanların, “Müslümanlar zengin olmalıdır” düşüncesiyle kapitalizmin nimetlerinden faydalanma düşüncelerinin, doğru neticeler vermediği görülmüştür.
Müslümanlar ile kapitalistler arasındaki anlaşmazlık, “İslam dininin getirdiği davranış biçimleri, maddi değerlere verilen önemsizlik, çalışma, tutumluluk ve yatırım, ticari ilişkilerdeki dürüstlük ve risk almak ile fırsat eşitliği iddiası, büyümeyi destekleyen bir ortam yerine büyümeyi engelliyor” tartışması olmuştur.
Bundan dolayı kapitalistlerle kurulan ilişki, “İslami kuralların kapitalizme ideolojik ve kültürel kılıf sağlamak” şeklinde oluşturulmuş ve böylece İslam kapitalizmi adlı yeni bir zulüm düzeni Müslümanlar eliyle inşa edilmiştir.
Müslümanlar ile kapitalistler arasındaki yakınlaşmanın bir diğer boyutu modernleşme isteği olarak ortaya çıkmış ve modernleşme sonunda, sekülerleşmeye dönüşmüştür.
Refahın artmasının kendiliğinden olmayacağı, siyasi alanda söz sahibi olmanın ise demokrasi ile kökleşeceği iddiası ise savrulmalar ile sonuçlanmıştır.
Müslümanlık kapitalizmin gereklerine uyarlanınca, ahlak ile ticaret arasındaki ilişki yok olmuş, Müslümanların ve laiklerin kendi aralarında oluşturduğu ticari cemaatler melezleşmiş, küçük bir İslami cemaat yerine, sekülerleşmiş büyük cemaat içinde olmak tercih edilmiştir.
Bu düşünce ile Filistin’de katliam yapan siyonistler ile ticaret yapmaya bile fetva verilir olmuştur.
FARKINDA MIYIZ?
100 yıllık geçmiş incelendiğinde Müslümanların sadece ticarette değil, siyasi hayatta da modernleşme ve demokratikleşme istekleri dile getirilmişse de uygulamada demokrasiyi tam anlamı ile içselleştiremedikleri ortaya çıkmıştır.
Müslümanlar ile demokrasi arasındaki ilişkinin varlığının sık sık askeri darbelerle kesintiye uğratılması bu anlamda demokrasinin kendilerine beklenen anlamda bir refah sağlayamayacağını da ortaya çıkarmıştır.