İslamda tesettür önemli çünkü kadında haya çok mühimdir

Nurten Selma Çevikoğlu

Başlığımızdan hareketle haya duygusunu kaybeden insan, her şeyini kaybetmiş demektir. Ar duygusu, hayâ duygusu kaybolan insanın artık sözünün güvenirliği kalmaz. Kimliğinin, duygularının herhangi bir inandırıcılığı olmaz. Yâni onun ruh omurgası kırılmış demektir. Hayâ büyük oranda tesettürle teminat altına alınır. Kadın tesettürle hayâsını muhafaza eder. Yüce dînimizin emrettiği ölçülerde güzelce kapanır. Bu durum aynı zamanda erkeğin hayâsını da muhafaza eder. 

Bunun tam aksine dikkat çekmeye çalışanlar ise zaman içinde erkeğin ilgisini toplamaya başlıyorlar. Sonrasında erkek bir dayanıyor, iki dayanıyor, üçüncüsünde o kadına bakıyor. Baktıkça erkeğin de hayâ perdesi yırtılmaya başlıyor. Kadın hem kendi hayâ perdesini yırtıyor hem de erkeğin hayâ perdesini yırtılmasına vesile oluyor. Bu arada her iki tarafta da önemli bir islâmî fazilet olan ‘vakar’dan eser kalmıyor.  

Günümüzde genciyle, yaşlısıyla, bütün bir toplumda hayâ perdesi ne yazık ki dökülmeye başladı. Hayâ perdesi döküldükten sonra ise insanda bütün ahlaki değerler çökmeye başlar. Ahlaki değerler çöktüğünde artık bir Müslüman’ın ne kıldığı namazın anlamı olur ne de kişilik, kimlik oluşturacak bir özelliği kalır.  

Halbuki tesettür kadınlar için bir emri ilâhidir ve yerine getirilmesi gereken farz bir ibâdettir. İmanla, tevhidle bağı kopartılarak zayıflatılan ibâdetler, âdetlere dönüşür. Başörtüsü de öyle olmuştur.  

Kültürsüz halk kesiminde ninelerin, hizmetçilerin, temizlikçilerin ya da köylü kadınların geleneksel başörtüsü, âdet kabilinden değerlendirildiği için egemen güçlerin bunu hoşgörüyle karşıladıkları bilinen husustur. Onları rahatsız eden şehirli kadınların, kültürlü kesimin başörtüsüdür. Mâlum odaklar kısa bir zaman öncesine kadar bilindiği üzere başörtüsünü irticâi ya da İslâmî siyasal simge olarak görüyorlardı. 

Onlar, kadınlar başörtüsünü, imânın bir yansıması olarak örtülmesin istiyorlardı. Başörtüsünün bir kimlik alâmeti ve Müslümanlık sembolü olmaktan çık(arıl)mış bir bez parçası olması durumuyla kimsenin bir alıp veremediği olmazdı.  

Zaman içinde çeşitli yozlaşma taktikleriyle başörtülülerin büyük çoğunluğu, her çeşit tâvizi vermeye hazır hâle geldiler. Ruhu çıplaklaşmış, tesettür görevi yaptığı çok şüpheli hâle gelmiş başörtüsüne, İslam düşmanları dahi yeşil ışık yaktılar. Başörtülülerin verdikleri bu tâviz karşısında, onlar daha ne gibi tâvizler verilebilirlerin peşindeydiler. Tâviz tâvizi doğururken, ‘dur bakalım şimdi ne olacak?’ diye beklenir oldu. Ve karşı taraf, başörtüsüzlerin her türlü olumsuz giyim ve tavırlarına ne yazık ki başörtülüleri de bulaştırdılar. 

Kesinlikle bilinsin ki başörtülüler; Kur’ânî çizgi, takva giysisi ve İslâmî yaşam biçiminden ne kadar taviz verip uzaklaşırlarsa, kendini doğuran bağla irtibatını koparırlarsa, o oranda İslam düşmanı çevrelerin oyununa düşerler. Başörtülüleri yozlaştıran bu şer güçlere tâviz vermek büyük bir hatâdır. 

Kur’an bu güçlerin portresini şöyle çiziyor: 

Kendi dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hıristiyanlar senden asla hoşnut olmayacaklardır. De ki: ‘Doğru yol, ancak Allâh'ın yoludur.’ Sana gelen ilimden sonra onların heveslerine uyarsan, and olsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ve ne de bir yardımcı olur.” (Bakara, 120) 

Bugün kendini tesettürde zannedenlerin çok önemli bir bölümünün taktığı başörtüsü, Allâh’ın razı olmayacağı şekle gelmiştir.  

Başörtülüler zaman içinde çevrenin yozlaştırması sonucu başörtüsündeki rûhu çıkarmıştır. Bunun yanında, özellikle büyük şehirlerdeki ‘ben de Müslüman’ım’ diyenlerin en az yarısı zâten başörtüsünü emreden ilahi emir ve yasakları umursamadan yaşıyor. 

Bunlara ilâveten modern geçinen başörtülüler hiçbir Müslüman’ın onaylayamayacağı cinsten aşırı özgür tavırları, yanındaki erkeklerle her türlü ahlâkî kuralı ihlal edici davranışlarıyla, başörtüsüyle taban tabana zıt giysi veya giysisizlikleri, makyajlı rujlu, allıklı pudralı, manken yürüyüşlü halleriyle bir Müslüman hanımefendi olarak bizlerin içini kanatmaktadır. Gerçekten ağlanacak haldeyiz ama ağlamaya bile vaktimizin olmadığını, bu kesimin bizim insanımız, en azından bizim mesajımıza düşman olmayan, bize yakın insanlar olduğunu düşünüyoruz. 

Bütün bu yanlış/çirkin tavırlar gösteriyor ki, şuurlu Müslümanlara, hepimize çok iş düşüyor. Eğer biz yeterince İslam’ı, tevhidi, Allâh’ı, O’nun emir ve yasaklarını, bütüncül olarak doğru bir şekilde kadınlarımıza anlatabilseydik, söylediklerimizi yaşayabilseydik, çevremizdeki çirkinlikleri nehy edebilseydik bu anormal manzaralarla karşılaşmayabilirdik. Nitekim din eğitimi ve terbiyesi alan kızlarımızda savrulma daha az yaşanmakta diye bu husustaki yazılarımızı sonlandırıyoruz efendim. 

İnşaALLAH uzun süredir işlediğimiz bu husus sizlere faydalı olmuştur. Zira niyet hayır âkıbet hayırdır. Kâinâtın sâhibine emânet olunuz.

 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.