Günümüzde etnik kimlik çatışmaları körüklendiriliyor. İnsanlara ‘milliyetçilik duygusu empoze ediliyor. Yanı sıra bölgecilik, mezhep farklılıkları teşvik edilip ayrımcılık yapılıyor. Bu husus özellikle son günlerde Diyânet’in vaaz kapsamına ivedilikle alınması ve işlenmesi gerek. Bizde Türk, Kürt, Arap kavmiyetçilik yapmanın dînen doğru olmadığını hepimizin kardeş olduğunu yazıp durduk. Kimsenin Türk ya da Kürt olarak doğması kendi elinde değil. Yine Türk veya Kürt olması utanılacak bir şey de değil. Niye böyle doğduk. İlâhi sır gereği, Rabb’in hikmeti gereği biz Türk doğduk. Bu bizim elimizde değildi. Ama öyle oldu. Bu övünülecek, gururlandıracak bir durum mu değil mi? İşte bunları etkin yetkin ve güvenilir ağızlardan araştırarak sizlerle paylaşalım istedik.
“İnsanlık tarihinde diğer tefrika sebepleri arasında en ziyâde görülen ve dünya durdukça görülmeye devam edeceğe benzeyeni ‘ırkçılık’tır. İnsanlık bu yüzden pek çok istilâ, sürgün, savaş, zulüm ve katliamlara yâni her çeşidiyle fitnelere sahne olmuştur. Gittikçe daralan ve tek cem’iyet, tek aile hâlini aşmaya yüz tutan insanlığın terakkisinde bir engel olabilecek bu ırkî ayrımın kesin bir dille yasaklanması gerekiyordu. Bu sebeple Hz.Peygamber aleyhissalâtu vesselam ırkçılığı, unsuriyyet düşüncesinden kaynaklanan ayırımı, mükerrer ifâdelerle kesin olarak yasaklamıştır.”(Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte, İbrahim Canan, İst, c.3, s.138-139)
Müslümanların kutsal kitâbı olan Kur’ânı-Kerim’de insanlık adına aranılan tüm ölçütler mevcuttu. Bu konuya ışık tutan âyeti kerimede açık ve nettir. Hucurat Sûresi 13. âyette Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: “Ey insanlar, hakikat biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi, sırf birbirinizle tanışmanız için büyük büyük cem’iyetlerle, küçük küçük kabilelere ayırdık. Şüphesiz ki, sizin Allah nezdinde en şerefliniz, takvâca en ileri olanınızdır.”
Ey insanlar! Diye bizlere hitap eden yüce zat insanların birbirleriyle tanışılsın, ünsiyet edilsin ve aralarında ülfet olsun diye erkeği ve dişiyi, farklı millet ve kabileleri yarattığını beyân ediyor. Yoksa birbirlerine düşmanlık etsinler birbirlerine hasım olsunlar diye değil. ‘ Birbirinizin gırtlağına sarılasınız, birbirinize düşman olasınız diye değil. Dost olasınız, iyi geçinesiniz diye… Dillerin ve renklerin değişik olması, huyların ve tabiatların ihtilâfı, kâbiliyet ve husûsiyetlerin farklılığı çekişmeyi ve çatışmayı gerektiren bir ayrılık değildir. Bilâkis ortak mükellefiyeti yüklenmek ve ortak ihtiyaçları karşılamak için gerekli yardımlaşmayı sağlar. Allah’ın ölçüsünde dilin, cinsin, rengin ve vatanın farkı yoktur. Allah Teâla biricik ölçüsüne göre değerlendirir ve ölçer insanlığı; “ Şüphesiz ki sizin Allah katında en şerefliniz ondan en çok korkanınızdır.’ Diyerek bütün farkları ortadan kaldırıyor.
Bütün ayrılıklar siliniyor. Bütün değerler düşüyor. Yücelen bir tek değer kalıyor. Silinmeyen bir tek ölçü kalıyor. İnsanlık bu biricik ölçüye göre muhakeme ediliyor. Aralarındaki ihtilaf bu değişmeyen bir tek vicdâna göre değerlendiriliyor.
Ve böylece yeryüzündeki bütün çatışma ve düşmanlık sebepleri ortadan kaldırılıyor. Allah(c.c) bütün insanların Rabbidir. İslâm’ın insanlığı ırkçılık taassubundan, bölgecilik, taassubundan kabilecilik taassubundan ve aşiretçilik taassubundan kurtarmak için yükselttiği yegâne şey ‘Takva’dır. Diğer taassupların hepsi câhiliye esâsına dayanır.” (Fizilal Kur’an, Pr. Seyit Kutup. İst, C.13, s.508)
Görüldüğü üzere insanların farklı ırk, renk, soy, nesep gibi hususlarda ayrı yaratılmaları insanlar arasındaki bir güzelliktir. Onların tanışıp kaynaşmasına vesiledir. Farklı insanlarla kaynaşma insana değişik katkılar sağlayabilir. Kimi ırkın cesurluğu önde olur kimininkinin fedâkarlık ve yardımseverliği her birinin bu özelliğinden olumlu yönde. istifâde edilebilir Bu konuya hayâtın ayrı bir güzelliği olarak bakabiliriz. Ancak güzel dînîmize göre hiçbir ırkın diğerine üstünlüğü veya tahakkümü kabul edilemez. Hak katında insanların birbirine üstünlüğü sâdece ‘takva’ ile olduğu anlaşılmış oluyor. Bu sebeple kimse ‘Ben iyi ki Türküm’ veya ‘İyi ki Kürdüm’ diye sevinmesin. Her insan ebedî yaşayacağı yere ne götürecek oraya baksın diyoruz.(Bu konuya devam edeceğiz inşallah.)
“İnsanlık tarihinde diğer tefrika sebepleri arasında en ziyâde görülen ve dünya durdukça görülmeye devam edeceğe benzeyeni ‘ırkçılık’tır. İnsanlık bu yüzden pek çok istilâ, sürgün, savaş, zulüm ve katliamlara yâni her çeşidiyle fitnelere sahne olmuştur. Gittikçe daralan ve tek cem’iyet, tek aile hâlini aşmaya yüz tutan insanlığın terakkisinde bir engel olabilecek bu ırkî ayrımın kesin bir dille yasaklanması gerekiyordu. Bu sebeple Hz.Peygamber aleyhissalâtu vesselam ırkçılığı, unsuriyyet düşüncesinden kaynaklanan ayırımı, mükerrer ifâdelerle kesin olarak yasaklamıştır.”(Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Sitte, İbrahim Canan, İst, c.3, s.138-139)
Müslümanların kutsal kitâbı olan Kur’ânı-Kerim’de insanlık adına aranılan tüm ölçütler mevcuttu. Bu konuya ışık tutan âyeti kerimede açık ve nettir. Hucurat Sûresi 13. âyette Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: “Ey insanlar, hakikat biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi, sırf birbirinizle tanışmanız için büyük büyük cem’iyetlerle, küçük küçük kabilelere ayırdık. Şüphesiz ki, sizin Allah nezdinde en şerefliniz, takvâca en ileri olanınızdır.”
Ey insanlar! Diye bizlere hitap eden yüce zat insanların birbirleriyle tanışılsın, ünsiyet edilsin ve aralarında ülfet olsun diye erkeği ve dişiyi, farklı millet ve kabileleri yarattığını beyân ediyor. Yoksa birbirlerine düşmanlık etsinler birbirlerine hasım olsunlar diye değil. ‘ Birbirinizin gırtlağına sarılasınız, birbirinize düşman olasınız diye değil. Dost olasınız, iyi geçinesiniz diye… Dillerin ve renklerin değişik olması, huyların ve tabiatların ihtilâfı, kâbiliyet ve husûsiyetlerin farklılığı çekişmeyi ve çatışmayı gerektiren bir ayrılık değildir. Bilâkis ortak mükellefiyeti yüklenmek ve ortak ihtiyaçları karşılamak için gerekli yardımlaşmayı sağlar. Allah’ın ölçüsünde dilin, cinsin, rengin ve vatanın farkı yoktur. Allah Teâla biricik ölçüsüne göre değerlendirir ve ölçer insanlığı; “ Şüphesiz ki sizin Allah katında en şerefliniz ondan en çok korkanınızdır.’ Diyerek bütün farkları ortadan kaldırıyor.
Bütün ayrılıklar siliniyor. Bütün değerler düşüyor. Yücelen bir tek değer kalıyor. Silinmeyen bir tek ölçü kalıyor. İnsanlık bu biricik ölçüye göre muhakeme ediliyor. Aralarındaki ihtilaf bu değişmeyen bir tek vicdâna göre değerlendiriliyor.
Ve böylece yeryüzündeki bütün çatışma ve düşmanlık sebepleri ortadan kaldırılıyor. Allah(c.c) bütün insanların Rabbidir. İslâm’ın insanlığı ırkçılık taassubundan, bölgecilik, taassubundan kabilecilik taassubundan ve aşiretçilik taassubundan kurtarmak için yükselttiği yegâne şey ‘Takva’dır. Diğer taassupların hepsi câhiliye esâsına dayanır.” (Fizilal Kur’an, Pr. Seyit Kutup. İst, C.13, s.508)
Görüldüğü üzere insanların farklı ırk, renk, soy, nesep gibi hususlarda ayrı yaratılmaları insanlar arasındaki bir güzelliktir. Onların tanışıp kaynaşmasına vesiledir. Farklı insanlarla kaynaşma insana değişik katkılar sağlayabilir. Kimi ırkın cesurluğu önde olur kimininkinin fedâkarlık ve yardımseverliği her birinin bu özelliğinden olumlu yönde. istifâde edilebilir Bu konuya hayâtın ayrı bir güzelliği olarak bakabiliriz. Ancak güzel dînîmize göre hiçbir ırkın diğerine üstünlüğü veya tahakkümü kabul edilemez. Hak katında insanların birbirine üstünlüğü sâdece ‘takva’ ile olduğu anlaşılmış oluyor. Bu sebeple kimse ‘Ben iyi ki Türküm’ veya ‘İyi ki Kürdüm’ diye sevinmesin. Her insan ebedî yaşayacağı yere ne götürecek oraya baksın diyoruz.(Bu konuya devam edeceğiz inşallah.)