Sohbet konuları yazı serisi (1)
Kendimize ait ilmin, tarihin, dilin, coğrafyanın, ahlakın, hukukun, siyasetin, ilmin ve fennin içine girilip araştırma yapıldıkça “meğer biz neymişiz de haberimiz yokmuş” dercesine ağzımız açık kalmaktadır. Son 150 senedir üzerimizde bir silindir geçmiş ki sormayın. Bizi dümdüz etmiş ve köklerimize ait ne varsa koparmış, atmış. Kurdukları sistemlerle yeni yetişen gençlere uydurma bilgiler verilmiş, tarihte kahramanları birer alçak, alçakları ve hainleri ise birer kahraman olarak göstermişlerdir.
Bizim değerlerimizden ve kahramanlarımızdan hiç bahsetmemek suretiyle yeni gençliğe bu değerler unutturulmuştur. Bosna Hersek’i, Makedonya’yı 10 - 15 sene öncesine kadar bilenimiz kaç kişiydi? Balkanlar’da Müslüman varlığını bilen kaç gencimiz vardı? Yine 10 sene öncesine kadar 90.000 Mehmetçiğimizin Kars Allahüekber Dağları’nda donarak öldüklerini bilen kaç kişimiz vardı? Şimdi de 1916 yılında Halil Paşa’nın dehasıyla Kat’ül Amare’de İngilizleri yok etmek üzere olduğumuzu kaç kişimiz biliyordu?
Bir İngiliz genci, bir Alman genci veya bir Fransız genci 100 sene evvel yaşamış atalarının yazdıklarını okuyup anladığı halde, yazımızın ve dilimizin değiştirilmesiyle kaç gencimiz 100 sene evvelki yazılanları okuyup anlayabilmektedir? Çünkü bir milletin kalkınması ve bir medeniyet kurabilmesi, kendinden önce atalarının kurdukları medeniyeti tanıması ve onun üzerine ilaveler yapmasıyla mümkün değil midir?
Bizi biz yapan, bize dünya ve ahret mutluluğu sağlayan dinimiz de aynı tahribattan nasibini almış ve maalesef bizlere dinimizin aslı öğretilmemiş biz, bize lazım olan her şeyi başkalarının ahlaksız ve sömürücü bir mantıkla hazırladığı değersizlikler manzumesinden almış, tercüme etmiş ve kullanmışızdır.
İslam, hayatımızın her noktasına ışık tutan, insanı ve toplumu mutlu kılan değerlerini korumamız ve onları hayata geçirmemiz gerekirken, dinimizin Nasrettin Hoca’nın kuşu haline getirilmiş olduğunu bu gün üzülerek müşahede etmekteyiz. Şu kaide kesinlikle unutulmamalıdır. “İslam’ın yarısı İslam değil, İslam’ın tamamı İslam’dır.”
Peygamberimizin mührü… İmam-ı Gazali, İhya-ı Ulumid-din kitabının ilim bahsi sonunda, “Peygamberimizin üç vasfı (özelliği) vardır. Bunlar; Nübüvvet (Peygamberlik) vasfı, İmamet (Başkanlık, komutanlık) vasfı ve Hâkimlik, kadılık vasfı…” demektedir.
UNUTTURULAN DEĞERLERİMİZ
150 seneden beri bize İslam’ın sadece iman ve ibadetler kısmını anlattılar ve hala da anlatmaya devam ediyorlar. Peki, nerede “Ahkam’ı ilahi…” Yani Medine inzal olan ayetler ve bu ayetlerin uygulayıcısı Peygamberimizin sünnetleri, Hadisi Şerifleri, Ashabın yaşayışı… Nerede İslam’da idare? Biz Müslümanlar olarak başımıza insan seçerken kendi ölçülerimizi kullanmayacağız da, insanlıktan mahrum, hayatını çıkar üzerine oturtmuş adamların yaptıkları uydurma ölçüleri mi kullanacağız? Nerede İslami hukuk, nerede nikâh ve veraset hukukumuz? Nerede ekonomimiz? Nerede Ahlakımız ve nerede İlim anlayışımız?
Nerdesiniz, ben hocayım, ben vaizim diyenler… Ben İlahiyat doktoruyum, Doçentiyim ve ya Profesörüyüm diye çalım atanlar, sizler neredesiniz? Yarım Müslümanlık sizi tatmin ediyor mu da İslamın tamamını yazmıyor, anlatmıyorsunuz?
Allah (c.c) bir ayetinde; “Dininizi tamamladım, nimetimi ikmal ettim ve sizin dininizin İslam olmasını murat ettim” demiyor mu? Tamamlanmış, ikmal edilmiş bir dinde, eksiklik ve fazlalık olur mu hiç?
Bir din (İslam) yerken-içerken, oturuken-kalkarken, çalışırken-dinlenirken ve hatta helâya girip çıkarken ölçü koyacak ama aynı din, bir Müslüman toplumun idaresinde söyleyecek sözü olmayacak, mümkün mü bu? Hakların korunmasında, haklı ve haksız tarafa verecek ölçüsü olmayacak. O ölçüleri birileri gidip başkalarından alıp getirecek ve Müslümanlar onu kullanacaklar… Toplumun idaresinde söz sahibi olmayacak da Müslüman toplum başkalarının koyduğu ölçülerle idare edilecek?
ÂLİMLERİMİZ SORUMLUDURLAR
Haydi, bunları yapmaya cür’et edenler, büyük bir hıyanet içindeydiler ve hesabını bugün Allah’a veriyorlar. Ama siz, ey ilim adamları, size ne oluyor ki bu konuları vaazlarınızda söylemiyor, yazılarınızda yazmıyor, TV ve konferanslarınızda dile getirmiyorsunuz? Bu halinizle yapılan bu ihanetlere ortak olmuyor musunuz?
İslam’ı eksik anlatmakla İslam’a zimnen eksiklik izafe etmiyor musunuz? Sizi takip eden Müslümanların İslam’ı eksik anlamalarıyla onları eksik bir İslam anlayışına mahkûm etmiyor musunuz? Bu iki şekilde sizin mes’uliyetinizi artırmıyor mu?
Rahmetli Erbakan Hoca’dan dinlediğim ve İstanbul/Zeytinburnu’nda oturan merhum Nakşi tarikat Şeyhi Sultan Baba’nın bir âlim müridine ait rüyada, Mahşer yerinin kurulduğunu görür. Herkesin kendini kurtarmak için çırpındığı o yerde önce âlimleri sorguya alırlar. Ona sorarlar. “Sana verdiğimiz nefesi nerede kullandın? İsmi onlarca bilinen âlim anlatır; “Şu kadar kitap yazdım, bu kadar talebe yetiştirdim, bu kadar konferans verdim” der. Ona bir soru daha sorarlar; “Allah’ın Ahkâmı yeryüzünden kaldırıldı. Onu koymak için ne yaptın?” O, buna cevap veremez. Ve denir ki atın bunu Cehenneme… Bir çok âlim bu soruya cevap veremediği için Cehenneme yuvarlanır.
Diyeceksiniz ki İslam’da rüya ile amel olunmaz. Doğrudur. Ama Saf Suresi 10 ve 11. Ayetlere ne buyrulur? Orada belirtilen “elim azap…” belirtilen ticareti yapmayan Müslümanların dünyada ve ahrette azap göreceklerini bildirmiyor mu?
Peygamberimiz Hazret-i Muhammed (s.a.v) buyuruyor ki; “İki sınıf insan vardır ki onlar bozulursa Ümmetim bozulur, onlar düzelirlerse, Ümmetim de düzelir. Bu iki sınıf, Ülema (Âlimler) ile Ümera (İdareciler) dir.”
Bu gün Ümmetin yeryüzündeki haline bakın ve bu iki sınıfın ne durumda olduklarının kararını, Hadis-i Şerife dayanarak siz verin.