İslâm ülkeleri arasında siyasi ve ekonomik işbirliği için kurulması gerekli olan teşkilâtları şu şekilde sıralayabiliriz:
1) İslâm Ülkeleri Birleşmiş Milletler Teşkilâtı, 2) İslâm Ülkeleri Kültürel İşbirliği Teşkilâtı, 3) İslâm Ülkeleri Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilâtı, 4) İslâm Ülkeleri Para Fonu, 5) İslâm Ülkeleri İmar ve Kalkınma Bankası, 6) İslâm Ülkeleri Ortak Pazarı, 7) İslâm Ülkeleri Savunma Paktı
1) İslâm Ülkeleri Birleşmiş Milletler Teşkilâtı:
Doğu-Batı ayrımı gözetilmeden bütün ülkelerin üyeliğini esas alarak 24.10. 1945 tarihinde kurulan Birleşmiş Milletler (BM), vetocu ülkelerin dünya milletleri üzerinde hegemonya kurmaları üzerine bina edilmiştir. Birleşmiş Milletler Teşkilâtı’nda ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa “veto” haklarına sahiptirler. Diğer ülkelerin teşkilâtta üye olmalarından başka hiçbir aktif güçleri yoktur. Birleşmiş Milletlere 197 ülke üye olmuştur.
BM’de vetocu bir ülkenin suç işlemesi halinde, ona karşı müeyyide uygulamak mümkün değildir. Vetocu bir ülkenin işlediği suçtan dolayı, diğer bütün ülkeler birlikte karar alıp cezalandırmak isteseler bu mümkün değildir. Çünkü suçlu olan vetocu ülkenin alınan kararı “veto” etmesi, cezanın uygulamasını engellemektedir. Bu nedenle Birleşmiş Milletler (BM), “vetocular” olarak vasıflandırılmaktadır. Dünyada bu kan dökücü beşli çete, BM’de, “veto zırhı” ile sınırsız hak sahibidirler. Ayrıca bu beşli çete; ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin en çok silah satan ülkelerdir. BM, küresel emperyalizmin meşruiyet çarkıdır.
Bu vetocu beşli çete dünyayı kana bulamaktadırlar. BM’de vetocu ülkeler, işine gelmediği konuları veto etmek suretiyle diğer milletleri köle gibi sömürmektedirler. Kurtuluş için İslâm ülkeleri ve Türk Cumhuriyetleri bir araya gelerek bu beşli çete karşısında siyasi ve ekonomik güç oluşturmalıdırlar.
Hâl böyle olduğu halde, İslâm ülkeleri de, Birleşmiş Milletler (BM) üyesi olmuşlardır. Halbuki İslâm dünyasına yönelen saldırılar ya “vetocu” ülkeler tarafından yapılmakta ya da yapılan saldırılar desteklenmektedir. Vetocu ülkeler, İslâm dünyasına açık saldırılar da bulunmaktadırlar. Mesela; İsrail’in, Filistin ve Lübnan saldırıları, BM’de, ABD tarafından desteklenmiş ve savunulmuştur. Yunanistan’ın ve Rumların, Kıbrıs’ta Türklere karşı uyguladıkları soykırım ve vahşi zulümler, vetocu ülkelerin desteğini bulmuştur. ABD’nin 1986 yılında Libya’ya düzenlediği vahşice saldırıya karşı hiçbir müeyyide uygulanamamıştır.
“ABD’nin ve küresel emperyalizminin uyuşturucu sloganları; insan hakları, demokrasi, özgürlük ve serbest piyasa ekonomisi kavramlarıdır.”
Fransa’nın Cezayir’de yaptığı vahşi kıyımlar göz ardı edilmiş ve görmezden gelinmiştir. Fransa, Mali’ye, 12 Ocak 2013’de hükümete muhalif olanları gerekçe göstererek saldırıda bulunurken, bu saldırıya Birleşmiş Milletler (BM) destek vermiştir. ABD, İngiltere, Almanya, İtalya, Danimarka, Belçika, İspanya askeri veya lojistik destekte bulunmuşlardır. Mali, Batılılar tarafından işgal edilmiştir. Mali, Fransa’nın eski bir sömürgesi idi.
Mali, dünyada altın rezervlerinin en yüksek olduğu bir ülkedir. Mali, uranyum, petrol, doğalgaz, elmas, demir, gümüş, bakır, fosfat, boksit, kaolin, mermer, manganez, alçıtaşı, lityum ve kaya tuzu madenleri bakımından da çok zengindir. Mali’nin tüm zenginlikleri yer altındadır. Çok uluslu şirketler, Mali’nin zengin yer altı kaynaklarını ele geçirmek için çalışmaktadırlar. Fransızlar, Amerikalılar, Çinliler, Kanadalılar, Güney Afrikalı altın tüccarları, Mali’de cirit atıyor. Mali, yer altı zenginliklerinden dolayı bir yüz yıl daha ilgi alanı olacaktır.
Mali’yi işgal eden Batılı ülkelerin hedefinde 30 ülkenin daha olduğu iddia edilmiştir. Darbeye maruz kalacağı ve işgal edileceği öngörülen ülkeler içinde Müslüman Afrika’nın tamamı yer alıyor.
İşte bu senaryo çerçevesinde 3 Temmuz 2013 tarihinde Mısır’da Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye karşı askeri bir darbe yapılmıştır. Mısır’da yapılan askeri darbeye ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya başta olmak üzere bütün Batılı ülkeler destek vermişlerdir.
Darbe Riski Altındaki İslâm Ülkeleri:
Sudan, Madagaskar, Yemen, Afganistan, Bangladeş, Çad, Nijerya, Moritanya gibi İslâm ülkeleri darbe ve işgal riski altında bulunan ülkelerdir.
ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa ve bütün Batılı ülkelerin dünyada yaptığı işgaller ve zulümler ayyuka çıkmıştır. Vetocu veya Batılı bir ülke dünyada kan dökerken, diğer vetocu veya Batılı ülkeler tarafından da ya desteklenmekte ya da görmezden gelinmektedir. Bu nasıl bir Birleşmiş Milletler Teşkilâtı’dır? Zalimlerin hâkim olduğu bir teşkilât, Birleşmiş Milletler Teşkilâtı olabilir mi?
BM’de İslâm ülkelerinin bütün istekleri, ABD’nin vetosu ile uygulamaya konmamıştır. Afganistan’ın işgali için açılan savaş, BM üyelerinin çoğunluğu tarafından Rusya’nın cezalandırılması yönünde kabul görürken, yine Rusya’nın vetosu ile sonuçsuz kalmıştır. Vetocu ülkelerin dünya üzerindeki açık ve sinsi biçimdeki eylemleri sürerken, Müslümanlar da belirli taktiklerle oyalanmakta, zayıflatılmakta ve birbirlerine yakınlaşmaları engellenmektedir.
Bugün dünya BM’deki beş daimi “vetocu” ülkenin insafına bırakılmıştır. BM’de 5 daimi üye ne derse o oluyor. BM’de bir daimi üye “hayır” deyince oradan karar çıkarılamaz. Adaletsiz uygulamaları ile dünyayı huzursuz eden BM’nin yapısı mutlaka değiştirilmelidir. İslâm ülkeleri, BM’den ayrılarak kendi birleşmiş milletler teşkilâtını kurmalıdırlar.
İslam dünyası, dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı koyabilmek için, bütün İslâm ülkelerinin katılmasıyla “İslâm Ülkeleri Birleşmiş Milletler Teşkilâtı”nı kurmalıdır. Bu şekilde Müslümanlar siyasi güçlerini bir arada toplamalıdırlar. Müslümanlar arası siyasi birliğin sağlanması ile Batı ve Doğu Bloğu ülkelerinin dünyayı huzursuz eden çılgınlıklarına da set çekilmiş olunacaktır.
Ayrıca Müslümanlar, siyasi düzlemde dünyada etkinlik kazanacaklardır. Hakları gasp edilmiş, korunmaya muhtaç toplumlar ve milletler, zulme uğramış insanlar için de bir güven ortamı doğacaktır. Böylece dünyayı kan gölü haline getirmek isteyenlere, taşkınlık ve şımarıklık yapmak isteyenlere hadleri bildirilecektir.
2) İslâm Ülkeleri Kültürel İşbirliği Teşkilâtı:
Kültürel işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla kurulacak olan bu teşkilât, Müslümanlar arasında kültür alışverişi sağlayacaktır. Gerek İslâm Dini’nin anlatılmasında ve yaygınlaştırılmasında, gerekse bilimsel ve teknolojik düşüncenin gelişmesinde başvurulacak bilgi kaynağı olacaktır.
3) İslâm Ülkeleri Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilâtı:
İslâm ülkeleri arasında bütün ekonomik meselelere çözüm bulmak amacını taşıyacak olan bu teşkilât, üye ülkelerin ekonomilerine yön verecektir. Bu teşkilâtın kurulması ile İslâm ülkeleri arasında faizsiz bir ekonomik modelin, İslâm ekonomisinin uygulama alanına konması mümkün olacaktır. Ayrıca kapitalist ve sosyalist ekonomik sistemlere karşı kapsamlı ve güçlü bir ekonomik birlik tesis edilmiş olacaktır.
4) İslâm Ülkeleri Para Fonu:
İslâm ülkeleri arasında müşterek bir para birimi oluşturulmalıdır. İslâm Kalkınma Bankası tarafından kabul edilen “İslâm Dinarı”, İslâm ülkeleri için ortak bir para birimi olarak serbest dolaşıma bırakılmalıdır. Ayrıca “İslâm Para Fonu”, İslâm ülkeleri arasında finansman kolaylığı sağlamalıdır. Bir de İslâm ülkeleri yatırımlarını finanse etmek üzere, kredi teminine yönelik güçlü bir kaynak oluşturulmalıdır.
5) İslâm Ülkeleri İmar ve Kalkınma Bankası:
Bugün faaliyette bulunan “İslâm Kalkınma Bankası”, İslâm ülkeleri ekonomilerinin gelişmesi ve kalkınması yönünde daha faal rol almalıdır. Petrol üreten bazı İslâm ülkelerinin, Batılı kuruluşlarda yatan bütün paraları (petrodolarları) çekilerek bu bankada toplanmalıdır. Gelişme ve kalkınmaya destek için 2,2 milyar dolar sermeyeli bir İslâm Kalkınma Bankası değil, en az 100 milyar dolar sermayeli “İslâm İmar ve Kalkınma Bankası” hedef alınmalıdır. Bu banka, İslâm ülkelerinin bütününü kalkındırmak yolunda üstüne düşen görevi yerine getirmelidir.
6) İslâm Ülkeleri Ortak Pazarı:
Kurulması düşünülen “İslâm Ortak Pazarı”, üretilen malların alım ve satımında ticari kolaylıklar getirecektir. İslâm ülkeleri arasındaki gümrük engellerinin kaldırılması ile serbest dolaşım sağlanacaktır. İslâm ülkelerinin ürettikleri mallar, pazarlama kolaylıkları ile bir ülkeden diğerine gönderilirken, ihtiyacı olan ülkeler de arzu ettikleri malları hiçbir zorlukla karşılaşmadan temin edeceklerdir.
İslâm Ortak Pazarı’nın kurulması ile İslâm ülkeleri büyük ve güçlü sanayilere sahip olacak, ihtiyaçlarının büyük bir kısmını kendileri üreteceklerdir. Böylece İslâm ülkelerinde, Batı sanayilerine olan bağımlılık azalacak ve zamanla tamamen kendi kendilerine yeterli bir üretim kapasitesine sahip olacaklardır.
7) İslâm Ülkeleri Savunma Parkı:
İslâm ülkeleri arasında kurulacak olan “İslâm Savunma Parkı”, İslâm dünyasına dışarıdan gelecek müdahalelere karşı ortak savaş stratejilerini esas almalıdır. İslâm Savunma Paktı bünyesinde “İslâm Askeri Birliği”nin kurulması ile İslâm ülkeleri ortak savunma gücüne kavuşmalıdır. Böyle bir teşkilâtın kurulması, Müslümanların güvenliğinin ve bağımsızlığının kesin teminatı olacaktır. İşte o zaman bütün dünyada Müslümanlara karşı vaki olan zulüm ve işkencelere son verilecektir.
Bugün İsrail Yahudi’sinin, Sırpların, Bulgarların ve diğer şer güçlerin, Müslümanlara yönelik zulüm ve taşkınlıklarının önüne geçilecektir. Müslümanlar, her alanda birlik ve beraberlik içinde yapılacak saldırılara karşı koyma imkânına kavuşacaklardır. İsrail’i arkasında kollayan ABD ve Batılı ülkeler vardır. Sırbistan’ın ve Bulgaristan’ın arkalarında onları kollayan Rusya ve yine Batı vardır. Bütün dolambaçlı laflar bir aldatmacadan ibarettir. ABD’nin, Batılı ülkelerin ve Rusya’nın yaptığı bütün plânlar, İslâm dünyasının işgaline yöneliktir. Bu bakımdan İslâm dünyası, yapılan işgal plânlarının suya düşmesi için gerekli tedbirleri almada gecikmemelidir.
Gerçi İslam İşbirliği Teşkilâtı, yılda bir veya olağanüstü olaylar karşısında toplantılar yaparak, bazı konular üzerinde görüşme yapıp, tavır koyuyorsa da, dünya siyasetine ağırlıklı bir etkisi olduğu henüz söylenemez. İslâm İşbirliği Teşkilâtı’na daha aktif bir hareket hızı kazandırmak gerekir.
Müslümanlar, birlik oldukları zaman, bütün engellerin aşılacağı gibi, tarihteki haşmete kavuşup, güçlü yerimizi de alabiliriz. İslâm İşbirliği Teşkilâtı Eski Genel Sekreteri Habib Şatti’nin 28.05.1982 tarihli açıklaması bu umudu desteklemektedir. Habib Şatti: “İslâm ülkeleri, mevcut potansiyeli değerlendirdikleri anda, Osmanlı İmparatorluğu’nun haşmetine kavuşabilir” demiştir. Yeter ki Müslümanlar, birlik olmak için gerekli adımları atsınlar. Her türlü potansiyel mevcuttur.
Türkiye’nin sahip olduğu siyasi ve ekonomik potansiyeli, İslâm dünyasının liderliğini üstlenerek olaylara yön verebilecek düzeydedir. İslam dünyasında yaşanan dağınıklık ve bölünmeler, ancak Türkiye’nin birlik çabaları ve arabuluculuk girişimleri ile giderilebilir. Türkiye, İslâm dünyasındaki hadiselere önce birlik ve beraberlik perspektifinden, sonrada siyasi ve ekonomik bloklaşma yönünden bakmadıkça mevcut potansiyelini değerlendirmiş sayılamaz.
Son