İslâm ülkeleri arasında ki inanç, kültür ve tarihi bağlar çok eskilere dayanmaktadır. Fakat bu kadar asli bağlarla birbirine bağlı olan büyük mirasın sahipleri Müslümanlar, emperyalist Batılı güçlerin sinsi oyunları neticesinde birbirlerinden koparılmışlardır. Bunun sonucu olarak siyasi ve ekonomik ilişkiler bozulmuş ve güçsüz kalmışlardır.
Yirminci yüzyılın ilk çeyreği dünya siyasi ve ekonomik dengelerinin büyük değişikliğe uğradığı dönem olmuştur. Bu dönemde Osmanlı Devleti tarihe gömülerek Müslümanlar parçalanmıştır. Osmanlı toprakları üzerinde de, İslâm ülkeleri adı verilen yeni devletler oluşmuştur. Osmanlı’nın tarih sahnesinden silinmesiyle, İslâm ülkeleri ve Müslümanlar başsız bırakılmıştır. Başsız kalan İslâm ülkelerinin her biri, kendilerine destek vaat edilerek ve karşılarına değişik korkular çıkarılarak Batılı ittifaklar içine alınmıştır. Böylece ekonomide ve teknolojide üstünlük kuran Batılı ülkeler, İslâm ülkelerinin ekonomik değerlerini, başta petrol olmak üzere bütün madenlerini çok kolay bir biçimde, kendi ülkelerine transfer etme imkânını bulmuşlardır.
İslâm ülkeleri, ekonomik varlık bakımından Batılı ülkelerden daha zengin kaynaklara sahiptir. Ancak siyasi, ekonomik ve kültürel birlikleri olmadığı için büyük bir çıkmaz içindedirler.
Sömürgeci güçler tarafından kurulan ve idare edilen Birleşmiş Milletler (BM), NATO, Avrupa Birliği (AB), Dünya Bankası (IBRD), Milletlerarası Para Fonu (IMF) gibi siyasi ve ekonomik teşkilâtlar, İslâm dünyasını siyasi yönden sindirmek ve ekonomik yönden de sömürmek üzere faaliyet göstermektedirler. Batılılar, İslâm dünyası üzerinde baskı kurmak suretiyle sömürülerini sürdürdükleri gibi cani eylemlerine de devam etmektedirler. Bunun için sinsi yollarla fırsat kollamaktadırlar. Azıcık fırsat bulduklarında veya menfaatlerinin galebe çalındığını görünce harekete geçmektedirler.
Batılıların içinde geçmiş yüzyıllara yayılan ve bir ateş gibi sönmeyen Haçlı ruhu yatmaktadır. Hele ki bir fırsat bulsunlar. İran-Irak Savaşı’nın çıkartılması olayı, İslâm ülkelerinin dış temsilciliklerine Ermeniler aracılığı ile yapılan vahşi saldırılar buna açık misallerdir. Ayrıca Ortadoğu’da, Filistin’de Müslümanların kanını akıtan ve İslâm’ın Ulu Mabet’lerine saldıran, korsan ve gerilla devleti Yahudi İsrail’e var güçleri ile destek olmaları, Batılıların gerçek yüzlerini göstermektedir. Aslında İsrail, ABD’nin Ortadoğu’da kurduğu ileri bir karakoldur. Çünkü ABD, İsrail’in arkasında olduğunu vurgulayarak, her türlü yardımda da bulunmaktadır.
Hâl böyle iken, yine de İslâm ülkeleri, Batılı ülkeler karşısında bir tavır koyamayıp, suskun kalmaktadırlar. Bu durum Müslümanların haklarının başkaları tarafından sömürülmesine fırsat vermek değil midir? Müslümanlar, birlik olup varlıklarını kendileri için kullanamazlar mı? Aralarında ihtilaflar varsa neden? İhtilafları giderici çözümler bulunamaz mı?
Allah (c.c.), Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır : “Müminler (dinde) ancak kardeştirler. Onun için (ihtilaf ettikleri zaman) iki kardeşinizin aralarını düzeltin ve (Allah’ın emrine muhalefet etmekten) sakının ki, merhamet olunasınız.”(Hucurat Suresi, Ayet: 10)
Bu nedenle İslâm ülkeleri arasında siyasi, ekonomik ve kültürel alanları kapsayan yeni bir birlik oluşturma durumu ortaya çıkmaktadır. İslâm ülkeleri arasında “İslâm Birliği” kurulmalıdır. Her ne kadar İslâm ülkeleri arasında İslâm İşbirliği Teşkilâtı (İİT) çerçevesinde bir birlik oluşturulmuş ve bazı organlar kurulmuşsa da bu istenilen bir düzeyde değildir.
Devam Edecek