İslâm Ülkeleri, İslâm Konferansı Teşkilâtı çerçevesinde siyasi bir işbirliği kurma yolunda bir adım atmışlarsa da, bu çok yetersiz bir seviyededir. İslâm Ülkeleri’nin bir kısmı NATO üyesi, bir kısmı da Bağlantısızlar grubuna dahil olmuşlardır. Dünya genelinde Müslümanların haklarını korumak ve devletler düzeyinde İslâm Dünyası’nı temsil edip, siyasi düzlemde kesin tavır koyabilecek, şuurlu bir biçimde bütünleşmiş siyasi birlik henüz mevcut değildir. Bu sebeple Müslümanların meselelerine sahip çıkacak ve dünya sulhunu bozan sömürgeci, zulümkâr, şımarık devletlere gerektiğinde haddini bildirecek olan, İslâm Ülkeleri arasında siyasi bir birliğin şuurlu ve sağlam bir temele oturtularak kurulması gerekmektedir.
İslâm Ülkeleri’nin katılmasıyla toplanan, İslâm Konferansı Teşkilâtı’nda alınan kararlar, sadece bir tavsiye veya sözlü, yazılı protesto niteliğinde olmaktadır. İslâm Dünyası’nı temelden ilgilendiren en önemli meselelerde dahi siyasi veya ekonomik müeyyidelerin uygulanılmasından kaçınılmaktadır. İslâm Konferansı Teşkilatı, Kudüs, Filistin, Lübnan, Afganistan, Moro, Eritre, Keşmir, Kıbrıs, Bulgaristan, İran-Irak Savaşı, Azerbaycan, Batı Trakya Müslümanları Meselesi, Irak’ın Kuveyt’ i işgali, Körfez Krizi ve Irak’ın işgali, Bosna-Hersek gibi çok hassa ve Müslümanların can, mal, toprak bütünlükleri ile inançlarını temelden ilgilendiren meselelerde beklenen seviyede varlık gösterememiştir.
İslâm Konferansı Teşkilâtı üyesi olan ve aralarında çıkan bazı ihtilaflar yüzünden birbirleriyle savaşan İran ve Irak büyük can ve milyarlarca dolar da ekonomik kayıplar vermişlerdir. Bu savaş Müslüman’ın, Müslüman’a silah çekmesine neden olmuştur. Orta-Doğu’da menfaatleri zedelenen ABD, İslâm Ülkeleri’ni karşı karşıya getirerek siyasi cinayet işleyip, insanların ölmesine zemin hazırladığı gibi, İslâm Ülkeleri’nin kalkınmaması için elinden geleni arkaya bırakmayacağını da göstermiştir. Avrupa ve Doğu Bloku Ülkeleri’nin de, İslâm Ülkeleri’ne bakışı ABD’den farklı değildir. ABD ve Rusya devlet başkanlarının zaman zaman sıkı korumalar altında bir araya gelip, dünya haritası üzerinde değişiklikler yapılması için pazarlıklar yaparlarken, asıl tartışılan konunun İslâm Dünyası’nın nasıl paylaşılacağı noktasında olduğunun bilinmesi gerekir.
ABD önderliğinde Batılı Müttefik Güçlerce, Irak’a karşı 17 Ocak 1991 günü açılan savaş ile bir İslâm Ülkesi topraklarının önce parçalanması sonra da işgal edilmesi amacıyla insanlarının öldürüldüğü ve ekonomik varlıklarının da yok edildiği görülmüştür. Batı’nın kurduğu tuzaklarla, dün Osmanlı topraklarının paylaşıldığı gibi, bugünde İslâm Dünyası’nın paylaşılmasına yönelik sinsi plânların uygulandığına şahit olmaktayız. Zaten Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de; “… Şüphesiz ki kafirler sizin açıkça düşmanınızdır.” (1) diye buyurmaktadır.
Hal böyle iken, Müslümanların bir gaflet uykusunda oldukları gözlenmektedir. Görünen odur ki, zaman kaybetmeden İslâm Ülkeleri arasında şuurlu, ama sağlam temellere dayanan çok yönlü siyasi işbirliği kurularak, ilişkilerin de kardeşlik bağları ile pekiştirilmesi tarihi bir görevdir. Bu konunun halli, Müslümanların geleceği bakımından çok önemlidir. İslâm Ülkeleri arasında kurulacak olan siyasi işbirliği ile dünyada var olan kargaşa ve ekonomik sömürüde son bulacaktır. Siyasi işbirliğinin istenen seviyeye ulaşması için önce, takip edilecek politik hedeflerin belirlenmesi gerekir.
-----------------
(1) Nisa Suresi, Ayet:101
İslâm Ülkeleri’nin katılmasıyla toplanan, İslâm Konferansı Teşkilâtı’nda alınan kararlar, sadece bir tavsiye veya sözlü, yazılı protesto niteliğinde olmaktadır. İslâm Dünyası’nı temelden ilgilendiren en önemli meselelerde dahi siyasi veya ekonomik müeyyidelerin uygulanılmasından kaçınılmaktadır. İslâm Konferansı Teşkilatı, Kudüs, Filistin, Lübnan, Afganistan, Moro, Eritre, Keşmir, Kıbrıs, Bulgaristan, İran-Irak Savaşı, Azerbaycan, Batı Trakya Müslümanları Meselesi, Irak’ın Kuveyt’ i işgali, Körfez Krizi ve Irak’ın işgali, Bosna-Hersek gibi çok hassa ve Müslümanların can, mal, toprak bütünlükleri ile inançlarını temelden ilgilendiren meselelerde beklenen seviyede varlık gösterememiştir.
İslâm Konferansı Teşkilâtı üyesi olan ve aralarında çıkan bazı ihtilaflar yüzünden birbirleriyle savaşan İran ve Irak büyük can ve milyarlarca dolar da ekonomik kayıplar vermişlerdir. Bu savaş Müslüman’ın, Müslüman’a silah çekmesine neden olmuştur. Orta-Doğu’da menfaatleri zedelenen ABD, İslâm Ülkeleri’ni karşı karşıya getirerek siyasi cinayet işleyip, insanların ölmesine zemin hazırladığı gibi, İslâm Ülkeleri’nin kalkınmaması için elinden geleni arkaya bırakmayacağını da göstermiştir. Avrupa ve Doğu Bloku Ülkeleri’nin de, İslâm Ülkeleri’ne bakışı ABD’den farklı değildir. ABD ve Rusya devlet başkanlarının zaman zaman sıkı korumalar altında bir araya gelip, dünya haritası üzerinde değişiklikler yapılması için pazarlıklar yaparlarken, asıl tartışılan konunun İslâm Dünyası’nın nasıl paylaşılacağı noktasında olduğunun bilinmesi gerekir.
ABD önderliğinde Batılı Müttefik Güçlerce, Irak’a karşı 17 Ocak 1991 günü açılan savaş ile bir İslâm Ülkesi topraklarının önce parçalanması sonra da işgal edilmesi amacıyla insanlarının öldürüldüğü ve ekonomik varlıklarının da yok edildiği görülmüştür. Batı’nın kurduğu tuzaklarla, dün Osmanlı topraklarının paylaşıldığı gibi, bugünde İslâm Dünyası’nın paylaşılmasına yönelik sinsi plânların uygulandığına şahit olmaktayız. Zaten Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de; “… Şüphesiz ki kafirler sizin açıkça düşmanınızdır.” (1) diye buyurmaktadır.
Hal böyle iken, Müslümanların bir gaflet uykusunda oldukları gözlenmektedir. Görünen odur ki, zaman kaybetmeden İslâm Ülkeleri arasında şuurlu, ama sağlam temellere dayanan çok yönlü siyasi işbirliği kurularak, ilişkilerin de kardeşlik bağları ile pekiştirilmesi tarihi bir görevdir. Bu konunun halli, Müslümanların geleceği bakımından çok önemlidir. İslâm Ülkeleri arasında kurulacak olan siyasi işbirliği ile dünyada var olan kargaşa ve ekonomik sömürüde son bulacaktır. Siyasi işbirliğinin istenen seviyeye ulaşması için önce, takip edilecek politik hedeflerin belirlenmesi gerekir.
-----------------
(1) Nisa Suresi, Ayet:101