İslâm Ülkeleri, dünyanın gelişmemiş kısmının büyük bir bölümünü teşkil eder. Ortadoğu’nun başlıca petrol üretici ülkeleri, Asya ve Afrika’daki bazı ülkeler hariç İslâm Ülkeleri’nin ekserisi büyük ölçüde ödeme açığı vermekte ve kalkınma plânlarını finanse etmekte zorluk çekmektedir. İhracat gelirleri ve diğer döviz olarak kazançları ithalat ihtiyaçlarından çok daha azdır ve borç ödeme işi bu ülkelerin kaynaklarına halen çok ağır bir yük getirmektedir. Birçok ülke, gelişmesini finanse etmekten ziyade eski borçlarını ödemek için çoğu hallerde elverişsiz şartlarla dışarıdan yeni yeni ağır borçlar almaktadır (1).
İslâm Ülkeleri’nin çoğunluğu geniş sermaye kaynaklarına sahiptir. Bugünkü şekliyle petrol açısından Bahreyn, Kuveyt, Umman, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Libya, İran, Irak, tarım ve diğer maden kaynakları açısından ise Türkiye, Pakistan, Mısır başta gelir. Yüksek petrol üretimine sahip olan İslâm Ülkeleri, ödemeler dengesi artığı olarak, fazla paralarını yabancı sanayi kuruluşlarına yatırmışlardır. Hatta Milletlerarası Para Fonu (IMF)’ye borç para bile vermişlerdir.
İslâm Ülkeleri’nce, “geçen birkaç yıl içinde 10 milyar dolardan fazla bir miktar IMF’ye petrol borçlarını ödemek için yardım ve Dünya Bankası tahvillerine yatırılmıştır” (2). Bunun aksi istikâmette ise bazı İslâm Ülkeleri, Batılı finans kurumlarından borç alma yönüne gitmişlerdir.
Sekiz Müslüman petrol ülkesi; (Cezayir, Bahreyn, Gabon, İran, Irak, Endonezya, Libya ve Umman ) büyük bir nüfusa sahip olamadıkları gibi yerli sanayileşmelerini (tabi ki bu sanayileşme montajdan öteye gitmemektedir) gerçekleştirmek için büyük bir fon kullanmaktadırlar. Doğrusu bu ülkelerin bazıları bilhassa geçmiş son birkaç yılda, Avrupa para piyasasının ve çok uluslu bankaların başlıca borçluları arasına girmişlerdir (3). Petrol üreten ülkelerin dışında kalan diğer İslâm Ülkeleri; Türkiye, Mısır, Sudan, Pakistan v.s. zaten Batılı finans kurumlarına yüksek düzeyde borçlu durumdadırlar.
İslâm Ülkeleri’ndeki mali yapının durumu bu şekilde açıklandığı zaman ortaya çıkan sonuç şu şekilde olmaktadır: İslâm Ülkeleri’nin bir kısmı Batlı kurumlara finansman desteği sağlarken, bir kısmı da Batılı finans kurumlarından kredi olarak borç para almaktadırlar. Batılı finans kurumları, petrol gelirleri dolayısıyla, sermaye artığına sahip İslâm Ülkeleri’nden transfer ettiği paraları yine dış ticaret açığı veren İslâm Ülkeleri’ne yüksek faizlerle ve şartlı usullerle satmaktadır. Böylece Batılı ülkeler, İslâm Ülkeleri’nin paraları ile yine Müslümanlar üzerine denetim kurmaktadırlar.
Peki bunun sebebi nedir?
Bunun yegane sebebi, İslam Ülkeleri arasında bir mali işbirliğinin olmamasıdır.
İslâm Ülkeleri arasında, halen ne kısa vadeli sermayeyi temin için kefil olacak bir kurum, ne İslâm Dünyası’nda kısa vadeli borçların tedarik edilebileceği bir mali merkez ne de uluslararası ticaret teminatları vardır. Kısa vadeli borçlar ve ödeme desteği çift yönlü bir temel üzerinde sürdürülmektedir (4). Bunun için İslâm Ülkeleri’nin bütününü kapsayacak ve para alış verişlerinde teminat olarak güven verecek şekilde, mali işbirliğini icra edecek bir teşkilâta ihtiyaç vardır. Bu teşkilât şu görevleri üstlenebilir:
1- Bütün İslâm Ülkeleri için para alış verişini sağlamak,
2- “İslâm Para Fonu”nun kurulması ile İslâm Ülkeleri’ndeki rezervleri bir arada toplamak,
1976 yılının sonlarına doğru, bütün İslâm Ülkeleri’nin rezervlerinin toplamı, takriben 55 milyar Amerikan Doları’nı buluyordu. Diğer bir ifade ile dünya rezervlerinin toplamının % 22’si civarında idi. Eğer bu rezervlerin % 10’ u İslâm Fonu’na yatırılmış olsaydı, daha sonra 500 milyon dolar bir kaynağa sahip olacak ve yalnız ödemeler güçlüğü içinde olan İslâm Ülkeleri’ne yardım etmekle kalmayıp, aynı zamanda uluslararası ekonomik sistemde onları temsil eden güçlü bir teşkilât olacaktır. Arap olmayan ülkeleri de ihtiva eden OPEC (Petrol İhraç Eden Ülkeler Teşkilâtı)’nın toplam mali varlığı 360 milyar dolar tahmin edilmektedir. Bunun % 90’ını Batı para kuruluşları yönetmekte ve kullanmaktadır. Bu fonlar, İslâm Ülkeleri’ni katlanarak yükselen borçların yükünden kurtarmak ve onları ayakta tutmak için kullanılmaktadır (5). Aksi halde çoğu İslâm Ülkeleri, Batının borç tuzaklarından kurtulamayarak, devamlı olarak istikrarsız bir ekonomik hayat yaşayacaklardır.
3-“İslâm Kalkınma Fonu” çerçevesinde, toplanan mali rezervlerin, yatırım alanlarına transferini gerçekleştirmek,
Çok geniş mali kaynaklara sahip olan İslâm Ülkeleri, aralarında mali işbirliğini geliştirmek için, ekonomistlerin, tüccarların, siyasetçilerin ve araştırmacıların konsorsiyum biçiminde zaman zaman bir araya gelmeleri gerekmektedir.
İslâm Konferansı Teşkilâtı çerçevesinde 20 Ekim 1975’de kurulan İslâm Kalkınma Bankası, mali işbirliği alanında olumlu bir adım olmakla birlikte yeterli sayılamaz.
İslâm Ülkeleri arasında mali işbirliğini geliştirmek için faizsiz finans kurumları yaygınlaştırılırken, İslâm Para Fonu’nun da bir an önce kurulması gerekir. İslâm Para Fonu, İslâm Ülkeleri para birimlerinin korunması ile ilgili tedbirleri alırken, mali koordineyi de sağlamalıdır.
-----------
(1) Kureyşi, Abdurrahman, İslâm Ülkeleri Arasında Ekonomik ve Sosyal işbirliği, Furkan Yayınları, İstanbul, 1983, sh: 61
(2) A.g.e., sh: 64
(3) A.g.e., sh: 63
(4) A.g.e., sh: 70
(5) A.g.e., sh: 72
İslâm Ülkeleri’nin çoğunluğu geniş sermaye kaynaklarına sahiptir. Bugünkü şekliyle petrol açısından Bahreyn, Kuveyt, Umman, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Libya, İran, Irak, tarım ve diğer maden kaynakları açısından ise Türkiye, Pakistan, Mısır başta gelir. Yüksek petrol üretimine sahip olan İslâm Ülkeleri, ödemeler dengesi artığı olarak, fazla paralarını yabancı sanayi kuruluşlarına yatırmışlardır. Hatta Milletlerarası Para Fonu (IMF)’ye borç para bile vermişlerdir.
İslâm Ülkeleri’nce, “geçen birkaç yıl içinde 10 milyar dolardan fazla bir miktar IMF’ye petrol borçlarını ödemek için yardım ve Dünya Bankası tahvillerine yatırılmıştır” (2). Bunun aksi istikâmette ise bazı İslâm Ülkeleri, Batılı finans kurumlarından borç alma yönüne gitmişlerdir.
Sekiz Müslüman petrol ülkesi; (Cezayir, Bahreyn, Gabon, İran, Irak, Endonezya, Libya ve Umman ) büyük bir nüfusa sahip olamadıkları gibi yerli sanayileşmelerini (tabi ki bu sanayileşme montajdan öteye gitmemektedir) gerçekleştirmek için büyük bir fon kullanmaktadırlar. Doğrusu bu ülkelerin bazıları bilhassa geçmiş son birkaç yılda, Avrupa para piyasasının ve çok uluslu bankaların başlıca borçluları arasına girmişlerdir (3). Petrol üreten ülkelerin dışında kalan diğer İslâm Ülkeleri; Türkiye, Mısır, Sudan, Pakistan v.s. zaten Batılı finans kurumlarına yüksek düzeyde borçlu durumdadırlar.
İslâm Ülkeleri’ndeki mali yapının durumu bu şekilde açıklandığı zaman ortaya çıkan sonuç şu şekilde olmaktadır: İslâm Ülkeleri’nin bir kısmı Batlı kurumlara finansman desteği sağlarken, bir kısmı da Batılı finans kurumlarından kredi olarak borç para almaktadırlar. Batılı finans kurumları, petrol gelirleri dolayısıyla, sermaye artığına sahip İslâm Ülkeleri’nden transfer ettiği paraları yine dış ticaret açığı veren İslâm Ülkeleri’ne yüksek faizlerle ve şartlı usullerle satmaktadır. Böylece Batılı ülkeler, İslâm Ülkeleri’nin paraları ile yine Müslümanlar üzerine denetim kurmaktadırlar.
Peki bunun sebebi nedir?
Bunun yegane sebebi, İslam Ülkeleri arasında bir mali işbirliğinin olmamasıdır.
İslâm Ülkeleri arasında, halen ne kısa vadeli sermayeyi temin için kefil olacak bir kurum, ne İslâm Dünyası’nda kısa vadeli borçların tedarik edilebileceği bir mali merkez ne de uluslararası ticaret teminatları vardır. Kısa vadeli borçlar ve ödeme desteği çift yönlü bir temel üzerinde sürdürülmektedir (4). Bunun için İslâm Ülkeleri’nin bütününü kapsayacak ve para alış verişlerinde teminat olarak güven verecek şekilde, mali işbirliğini icra edecek bir teşkilâta ihtiyaç vardır. Bu teşkilât şu görevleri üstlenebilir:
1- Bütün İslâm Ülkeleri için para alış verişini sağlamak,
2- “İslâm Para Fonu”nun kurulması ile İslâm Ülkeleri’ndeki rezervleri bir arada toplamak,
1976 yılının sonlarına doğru, bütün İslâm Ülkeleri’nin rezervlerinin toplamı, takriben 55 milyar Amerikan Doları’nı buluyordu. Diğer bir ifade ile dünya rezervlerinin toplamının % 22’si civarında idi. Eğer bu rezervlerin % 10’ u İslâm Fonu’na yatırılmış olsaydı, daha sonra 500 milyon dolar bir kaynağa sahip olacak ve yalnız ödemeler güçlüğü içinde olan İslâm Ülkeleri’ne yardım etmekle kalmayıp, aynı zamanda uluslararası ekonomik sistemde onları temsil eden güçlü bir teşkilât olacaktır. Arap olmayan ülkeleri de ihtiva eden OPEC (Petrol İhraç Eden Ülkeler Teşkilâtı)’nın toplam mali varlığı 360 milyar dolar tahmin edilmektedir. Bunun % 90’ını Batı para kuruluşları yönetmekte ve kullanmaktadır. Bu fonlar, İslâm Ülkeleri’ni katlanarak yükselen borçların yükünden kurtarmak ve onları ayakta tutmak için kullanılmaktadır (5). Aksi halde çoğu İslâm Ülkeleri, Batının borç tuzaklarından kurtulamayarak, devamlı olarak istikrarsız bir ekonomik hayat yaşayacaklardır.
3-“İslâm Kalkınma Fonu” çerçevesinde, toplanan mali rezervlerin, yatırım alanlarına transferini gerçekleştirmek,
Çok geniş mali kaynaklara sahip olan İslâm Ülkeleri, aralarında mali işbirliğini geliştirmek için, ekonomistlerin, tüccarların, siyasetçilerin ve araştırmacıların konsorsiyum biçiminde zaman zaman bir araya gelmeleri gerekmektedir.
İslâm Konferansı Teşkilâtı çerçevesinde 20 Ekim 1975’de kurulan İslâm Kalkınma Bankası, mali işbirliği alanında olumlu bir adım olmakla birlikte yeterli sayılamaz.
İslâm Ülkeleri arasında mali işbirliğini geliştirmek için faizsiz finans kurumları yaygınlaştırılırken, İslâm Para Fonu’nun da bir an önce kurulması gerekir. İslâm Para Fonu, İslâm Ülkeleri para birimlerinin korunması ile ilgili tedbirleri alırken, mali koordineyi de sağlamalıdır.
-----------
(1) Kureyşi, Abdurrahman, İslâm Ülkeleri Arasında Ekonomik ve Sosyal işbirliği, Furkan Yayınları, İstanbul, 1983, sh: 61
(2) A.g.e., sh: 64
(3) A.g.e., sh: 63
(4) A.g.e., sh: 70
(5) A.g.e., sh: 72