İslâm Ülkeleri arasında ekonomik gelişme açısından bazı benzerlikler mevcuttur. İslâm Ülkeleri’nin ortak ekonomik özellikleri ya gelişmemiş, ya da azgelişmiş olmalarıdır. Bu ülkelerdeki üretim sektörlerinin azgelişmiş olması veya montaja dayalı olması, tarım ve diğer sektörlerdeki üretkenliğin düşmesine sebep olmaktadır. 1970’li yıllarda büyük ticaret fazlalıkları veren, Suudi Arabistan, Libya, Kuveyt gibi petrol üreten bazı İslâm Ülkeleri, elde ettikleri gelirlerle, yatırım ve üretime dönük pek fazla faaliyete girişmemişlerdir. Sadece altyapı yatırımlarına ( bina, yol, köprü v.s. gibi ) yönelmişlerdir. Ayrıca bu ülkeler de, her türlü maddenin dışarıdan ithalatı yapılmak suretiyle, israf ve lüks tüketim körüklenmiştir. İslâm Ülkeleri’nde sanayi gelişimi yok denecek kadar azdır. İran, Türkiye, Pakistan, Cezayir ve Mısır gibi ülkelerin çabalarına rağmen, sanayi istenilen seviyede değildir. Bu ülkelerdeki, ithalat serbestisi ve yabancıların ürettiği mallara duyulan özenti, millî sanayi gelişimini engellemektedir.
İslâm Ülkeleri’ndeki ithalatın yaygın olması sonucu olarak, gerek petrol, gerekse diğer ihracat gelirleri devamlı olarak dışarıya akmıştır. Petrol satışlarında 1981’den sonra meydana gelen düşüşler, petrol üreticisi ülkeler de bile ekonomik sıkıntı ve krizler meydana getirmiştir. Büyük ekonomik kaynaklara sahip olan İslâm Ülkeleri’nin geri kalması veya Batı sanayilerine muhtaç olması ne kadar acı bir olaydır. Hatta petrol gelirleri dolayısıyla, bütçe fazlalığına sahip olan İslâm Ülkeleri’nin bir kısmı, kendi ülkelerinde sanayi kurmak yerine Batılı ülke işletmelerine ortak olmayı tercih etmişlerdir.
İslâm Ülkeleri’nin, Batı sanayi işletmelerine olan ortaklıkları dikkat çekicidir. Mesela; halen Kuveyt, Metellgesellschaft’da % 10’luk bir hisseye (Frankfurt’ta kurulu demir dışı metal üreticisi), Daimler Benz’de % 14 gibi yüksek bir hisseye, Korf Stahl’da % 25 gibi mühim bir hisse senedine sahip ve Volswagen’in Brezilya tesislerinin % 15’lik hissesini alırken, Suudi Arabistan’da ATT Dow Chemical, IBM ve Kimlerley Clark’daki fonlarını arttırmıştır. Bunun yanında, bir grup Kuveytli özel sermaye sahipleri, Fransa tarihinin en büyük gayrimenkulü olduğu söylenen Paris’in bir iş merkezini 550 milyon Fransız Frangı karşılığı satın almışlardır(1). Halbuki İslâm Ülkeleri’nin Batılı ülkelerde yatırım yapmaları çok hatalı bir yoldur. Çünkü ileride ortaya çıkabilecek olağan üstü durumlarda, böylesi yatırımlar bir ambargo unsuru olarak, o ülkeler aleyhine işlemektedir. İran’da, Şah yönetimi’nin devrilmesinden sonra, ABD’deki İran varlığına ve yatırımlarına, bu ülke tarafından el konulmuştur. İslâm Ülkeleri bundan ders alarak, yatırımlarını Batılı Ülkelere yapmamalıdırlar.
----------------
(1) Kureyşi, Abdurrahman, İslâm Ülkeleri Arasında Ekonomik ve Sosyal İşbirliği, Furkan Yayınları, İstanbul, 1983, sh: 64
İslâm Ülkeleri’ndeki ithalatın yaygın olması sonucu olarak, gerek petrol, gerekse diğer ihracat gelirleri devamlı olarak dışarıya akmıştır. Petrol satışlarında 1981’den sonra meydana gelen düşüşler, petrol üreticisi ülkeler de bile ekonomik sıkıntı ve krizler meydana getirmiştir. Büyük ekonomik kaynaklara sahip olan İslâm Ülkeleri’nin geri kalması veya Batı sanayilerine muhtaç olması ne kadar acı bir olaydır. Hatta petrol gelirleri dolayısıyla, bütçe fazlalığına sahip olan İslâm Ülkeleri’nin bir kısmı, kendi ülkelerinde sanayi kurmak yerine Batılı ülke işletmelerine ortak olmayı tercih etmişlerdir.
İslâm Ülkeleri’nin, Batı sanayi işletmelerine olan ortaklıkları dikkat çekicidir. Mesela; halen Kuveyt, Metellgesellschaft’da % 10’luk bir hisseye (Frankfurt’ta kurulu demir dışı metal üreticisi), Daimler Benz’de % 14 gibi yüksek bir hisseye, Korf Stahl’da % 25 gibi mühim bir hisse senedine sahip ve Volswagen’in Brezilya tesislerinin % 15’lik hissesini alırken, Suudi Arabistan’da ATT Dow Chemical, IBM ve Kimlerley Clark’daki fonlarını arttırmıştır. Bunun yanında, bir grup Kuveytli özel sermaye sahipleri, Fransa tarihinin en büyük gayrimenkulü olduğu söylenen Paris’in bir iş merkezini 550 milyon Fransız Frangı karşılığı satın almışlardır(1). Halbuki İslâm Ülkeleri’nin Batılı ülkelerde yatırım yapmaları çok hatalı bir yoldur. Çünkü ileride ortaya çıkabilecek olağan üstü durumlarda, böylesi yatırımlar bir ambargo unsuru olarak, o ülkeler aleyhine işlemektedir. İran’da, Şah yönetimi’nin devrilmesinden sonra, ABD’deki İran varlığına ve yatırımlarına, bu ülke tarafından el konulmuştur. İslâm Ülkeleri bundan ders alarak, yatırımlarını Batılı Ülkelere yapmamalıdırlar.
----------------
(1) Kureyşi, Abdurrahman, İslâm Ülkeleri Arasında Ekonomik ve Sosyal İşbirliği, Furkan Yayınları, İstanbul, 1983, sh: 64