İslâm Ülkeleri arasında kurulması düşünülen Ortak Pazar fikri 1960’lar da ortaya atıldığı zaman üzerinde pek fazla durulmamıştır. Hatta böylesi bir İslâm Ortak Pazarı’nın kurulması Batı ile rekabet gücü olmadığı için uygulanması mümkün olmayan bir düşünce olarak görülmüştür.
İslâm Ortak Pazarı fikrinin ortaya atıldığında çoğu Müslüman aydınlar bile tepki göstererek, uygulamanın mümkün olmayacağını savunmuşlardır. O tarihler de ekonomist Prof. M.A. Mannan şu görüşleri ileri sürmüştür: “Bir müddet önce de, Avrupa Ortak Pazarı’nın kurulması ileri sürülmüştür. Bu gelişmemiş bir projedir. Bugünün dünyasında büyük ölçüde endüstrileşmiş ülkeler Ortak Pazar kurmayı düşünebilirler. Ekonomik bakımdan az gelişmiş ülkelerin, batının büyük ölçüde endüstrileşmiş ülkeleri ile rekabet etmeleri düşünülemez” (1). Mannan, konuyu ekonomik yönden olmaz olarak görürken, yazar Rasim Özdenören’de konuya Müslümanların vahdeti açısından bakarak, böylesi bir birliğin bugünkü konjonktürde başarısızlığını vurgulamaktadır. Bu konuda Özdenören, şöyle demektedir. “Müslümanlar, günümüzde İslâm Ülkeleri diye anılan ülkeler arasında meydana getirilebilecek bir Ortak Pazarı belli bir sürecin tabii hasılası olarak görüyorlar. Aslında, bugün İslâm Ülkeleri diye anılan ülkeler, İslâm adını ve sıfatını kullanmaya layık ülkeler haline gelmedikçe, sözü edilen “pazar”ın alacağı “İslâm” adının herhangi bir anlamı olmayacaktır (2). Bu eleştirilerin haklı görülebilecek yanları bulunmasına rağmen, bugünkü arenada İslâm Ülkeleri arasında bir İslâm Ortak Pazarı kurulması düşüncesi sık sık gündeme gelmektedir.
İslâm Ortak Pazarı’nın teşkili düşüncesi çeşitli platformlarda ortaya getirilerek geniş bir taraftar bulmaktadır. Bu konuda İslâm Ülkeleri’ni kapsayan ve ülkelerarası ticareti yaygınlaştıran, gümrük duvarlarının kaldırılması yönünde çok kapsamlı fayda sağlayıcı düşünce ve görüşler ağırlık kazanmaktadır. Her ne kadar İslâm Ortak Pazarı fikrine karşı eleştirilerin haklılık payları varsa da, İslâm Ortak Pazarı’nın kurulması şarttır.
Konuya 1960’lardan beri çeşitli toplantılarda değişik yaklaşımlar yapılarak, hakikaten dikkate değer görüşler serdedilmiştir. Bu görüşlerin hepsini belirtmeye imkân yoktur. Ancak 1986’da İstanbul’da akdedilen bir toplantıda sunulan bir tebliğden bazı pasajlar vererek, İslâm Ortak Pazarı’nın kurulmasının önemini ortaya koymaya çalışalım.
11-12 Ekim 1986 tarihinde Avrupa İslâm Konseyi tarafından İstanbul’da “İslâm Ülkeleri Arasında Ekonomik İşbirliği” toplantısında sunulan tebliğiler “İslâm Ortak Pazarı” kurulması yönünde ağırlık taşımaktadır. Bu toplantıda İslâm Ortak Pazarı’nın dayanacağı esaslar dahi ortaya konmaya çalışılmıştır.
Toplantıya bir tebliğ sunan Cevat Ayhan; “İslâm Ortak Pazarı”nı ve İslâm Ülkeleri’ne sağlayacağı faydaları şöylece özetlemektedir. “İslâm Dünyası’nın manevi gelişmesi ve iktisadi kalkınması Müslümanların birinci meselesidir. Bu gerçekleşmedikçe emperyalistlerin baskısından kurtulmak ve sömürüyü önlemek mümkün değildir. Bunda fikren anlaşmak kolay olabilmektedir. Anlaşmanın zor olduğu saha uygulama plânları ve önceliklerin tespitidir.
Kanaâtim odur ki, sosyalist veya kapitalist Batılı güçlerden bağımsız olabilmenin temel şartı İslâm Dünyası’nın kendi ortak müesseselerini kurması ve çalıştırmasıdır.
İslâm Ülkeleri Topluluğu için atılacak ilk adım İslâm Ülkeleri Ortak Pazarı’nın kurulması olmalıdır. (3)
“İslâm Ortak Pazarı”nın kurulması ile İslâm Ülkeleri aşağıda belirtilen imkânlara kavuşacaklardır: (4)
1) Daha geniş pazar imkânı ile modern ve büyük tesislerin kurulması,
2) Standartlaşma,
3) İhtiyaçların en uygun yerden, kolaylıkla, formalitesiz olarak karşılanması,
4) Üretimin temel unsurları olan insan, sermaye, hammadde, tesis ve pazar unsurları arasında en rantabl kombinezonların kurulabilmesi,
5) Ekonomik güçleri bir araya getirmek suretiyle dış rekabete karşı haklarının korunmasını ve güçlenmesini daha rahatlıkla temin etmeleri,
6) Teknolojik gelişme ve araştırmaya daha çok para, daha çok uzman tahsis edebilmeleri ve teknolojik gelişmenin süratle geniş bir alana yayılabilmesi,
7) Milletlerarası siyasi dengede elbirliği ile daha büyük ağırlık ortaya koyabilmeleri.
Ayrıca yine 28-29 Mart 1987 tarihinde İstanbul’da akdedilen İslâm Kalkınma Bankası, 11.nci Yıllık Guvernörler Kurulu toplantısında İslâm Ortak Pazarı’nın kurulması düşüncesi ağırlıklı konu olarak ortaya gelmiştir. Toplantıda bir konuşma yapan dönemin İslâm Konferansı Teşkilâtı Genel Sekreteri Şerifüddin Pirzade; “ Bu durumda İslâm Ortak Pazarı’ndan bahsetmek şaşırtıcı olmamalıdır. Ben şahsen İslâm Ortak Pazarı’nın kurulması üzerinde ciddi olarak çalışmak ve bunun uygun zamanda gerçekleştirilmesi kanaatindeyim. İslâm Ülkeleri böyle bir ekonomik yapının kurulabilmesi için lâzım olan beşeri ve maddi kaynaklara sahip olduğu gibi ekonomileri de bu konuda destek yapabilecek güçtedir.” (5)
Bu beyanların ortaya koyduğu gerçek şu ki; İslâm Ülkeleri arasında bazı problemler olmasına rağmen, “İslâm Ortak Pazarı”nın kurulması, Müslümanların birliği, kaynaşması bakımından fayda sağlayıcı olacaktır. Birde dini bağların kuvvetlenmesi, kültür alışverişi, emperyalist batılı güçlere karşı kapsamlı bir direniş hareketi yaygınlık kazanacaktır.
İlk etapta kısmi bir İslâm Ortak Pazarı’nın kurulması makul sayılsa bile, esas kurulması düşünülen İslâm Ortak Pazarı bütün İslâm Ülkeleri’ni kapsayacak biçimde oluşturulmalıdır. Böyle bir birliğin oluşmasıyla sömürgeci güçlerin eylemlerine set çekileceği gibi, İslâm Ülkeleri dünya genelinde tüketimi yapılan çoğu malların üreticisi olarak sahibi olacaklardır. Müslümanlar arası gerçekleşecek şuurlu alış-veriş, İslâm Ülkeleri dışında kalan sanayileşmiş ülkelerin ürettikleri sanayi mamulleri ile rekabet edebilecek güce erişecektir. İslâm Dünyası, başta petrol olmak üzere çok değerli maden kaynaklarına sahiptir. Yatırımları finanse edebilecek sermaye birikimi de vardır. Ayrıca bu ülkelerin kendi ihtiyaçlarını fazlasıyla karşılayacak tarımsal sahalar da mevcuttur. Eksik olan tek şey; İslâm Ülkeleri arasında birlik temellerini oluşturacak düşüncelerin bütünleştirilip, Müslümanların yararı yönünde ortaya konulmasıdır.
Bu düşünceden hareketle, İslâm Ülkeleri arasında kurulacak “İslâm Ortak Pazarı” bir çözüm yoludur. Müslümanlar, siyasi, ekonomik, kültürel ve dini meseleler de birbirlerini tanımak ve yardımlaşmak için böylesi bir birliğin oluşmasına katkıda bulunmak üzere çaba harcamalıdırlar.
İslâm Ortak Pazarı fikrinin ortaya atıldığında çoğu Müslüman aydınlar bile tepki göstererek, uygulamanın mümkün olmayacağını savunmuşlardır. O tarihler de ekonomist Prof. M.A. Mannan şu görüşleri ileri sürmüştür: “Bir müddet önce de, Avrupa Ortak Pazarı’nın kurulması ileri sürülmüştür. Bu gelişmemiş bir projedir. Bugünün dünyasında büyük ölçüde endüstrileşmiş ülkeler Ortak Pazar kurmayı düşünebilirler. Ekonomik bakımdan az gelişmiş ülkelerin, batının büyük ölçüde endüstrileşmiş ülkeleri ile rekabet etmeleri düşünülemez” (1). Mannan, konuyu ekonomik yönden olmaz olarak görürken, yazar Rasim Özdenören’de konuya Müslümanların vahdeti açısından bakarak, böylesi bir birliğin bugünkü konjonktürde başarısızlığını vurgulamaktadır. Bu konuda Özdenören, şöyle demektedir. “Müslümanlar, günümüzde İslâm Ülkeleri diye anılan ülkeler arasında meydana getirilebilecek bir Ortak Pazarı belli bir sürecin tabii hasılası olarak görüyorlar. Aslında, bugün İslâm Ülkeleri diye anılan ülkeler, İslâm adını ve sıfatını kullanmaya layık ülkeler haline gelmedikçe, sözü edilen “pazar”ın alacağı “İslâm” adının herhangi bir anlamı olmayacaktır (2). Bu eleştirilerin haklı görülebilecek yanları bulunmasına rağmen, bugünkü arenada İslâm Ülkeleri arasında bir İslâm Ortak Pazarı kurulması düşüncesi sık sık gündeme gelmektedir.
İslâm Ortak Pazarı’nın teşkili düşüncesi çeşitli platformlarda ortaya getirilerek geniş bir taraftar bulmaktadır. Bu konuda İslâm Ülkeleri’ni kapsayan ve ülkelerarası ticareti yaygınlaştıran, gümrük duvarlarının kaldırılması yönünde çok kapsamlı fayda sağlayıcı düşünce ve görüşler ağırlık kazanmaktadır. Her ne kadar İslâm Ortak Pazarı fikrine karşı eleştirilerin haklılık payları varsa da, İslâm Ortak Pazarı’nın kurulması şarttır.
Konuya 1960’lardan beri çeşitli toplantılarda değişik yaklaşımlar yapılarak, hakikaten dikkate değer görüşler serdedilmiştir. Bu görüşlerin hepsini belirtmeye imkân yoktur. Ancak 1986’da İstanbul’da akdedilen bir toplantıda sunulan bir tebliğden bazı pasajlar vererek, İslâm Ortak Pazarı’nın kurulmasının önemini ortaya koymaya çalışalım.
11-12 Ekim 1986 tarihinde Avrupa İslâm Konseyi tarafından İstanbul’da “İslâm Ülkeleri Arasında Ekonomik İşbirliği” toplantısında sunulan tebliğiler “İslâm Ortak Pazarı” kurulması yönünde ağırlık taşımaktadır. Bu toplantıda İslâm Ortak Pazarı’nın dayanacağı esaslar dahi ortaya konmaya çalışılmıştır.
Toplantıya bir tebliğ sunan Cevat Ayhan; “İslâm Ortak Pazarı”nı ve İslâm Ülkeleri’ne sağlayacağı faydaları şöylece özetlemektedir. “İslâm Dünyası’nın manevi gelişmesi ve iktisadi kalkınması Müslümanların birinci meselesidir. Bu gerçekleşmedikçe emperyalistlerin baskısından kurtulmak ve sömürüyü önlemek mümkün değildir. Bunda fikren anlaşmak kolay olabilmektedir. Anlaşmanın zor olduğu saha uygulama plânları ve önceliklerin tespitidir.
Kanaâtim odur ki, sosyalist veya kapitalist Batılı güçlerden bağımsız olabilmenin temel şartı İslâm Dünyası’nın kendi ortak müesseselerini kurması ve çalıştırmasıdır.
İslâm Ülkeleri Topluluğu için atılacak ilk adım İslâm Ülkeleri Ortak Pazarı’nın kurulması olmalıdır. (3)
“İslâm Ortak Pazarı”nın kurulması ile İslâm Ülkeleri aşağıda belirtilen imkânlara kavuşacaklardır: (4)
1) Daha geniş pazar imkânı ile modern ve büyük tesislerin kurulması,
2) Standartlaşma,
3) İhtiyaçların en uygun yerden, kolaylıkla, formalitesiz olarak karşılanması,
4) Üretimin temel unsurları olan insan, sermaye, hammadde, tesis ve pazar unsurları arasında en rantabl kombinezonların kurulabilmesi,
5) Ekonomik güçleri bir araya getirmek suretiyle dış rekabete karşı haklarının korunmasını ve güçlenmesini daha rahatlıkla temin etmeleri,
6) Teknolojik gelişme ve araştırmaya daha çok para, daha çok uzman tahsis edebilmeleri ve teknolojik gelişmenin süratle geniş bir alana yayılabilmesi,
7) Milletlerarası siyasi dengede elbirliği ile daha büyük ağırlık ortaya koyabilmeleri.
Ayrıca yine 28-29 Mart 1987 tarihinde İstanbul’da akdedilen İslâm Kalkınma Bankası, 11.nci Yıllık Guvernörler Kurulu toplantısında İslâm Ortak Pazarı’nın kurulması düşüncesi ağırlıklı konu olarak ortaya gelmiştir. Toplantıda bir konuşma yapan dönemin İslâm Konferansı Teşkilâtı Genel Sekreteri Şerifüddin Pirzade; “ Bu durumda İslâm Ortak Pazarı’ndan bahsetmek şaşırtıcı olmamalıdır. Ben şahsen İslâm Ortak Pazarı’nın kurulması üzerinde ciddi olarak çalışmak ve bunun uygun zamanda gerçekleştirilmesi kanaatindeyim. İslâm Ülkeleri böyle bir ekonomik yapının kurulabilmesi için lâzım olan beşeri ve maddi kaynaklara sahip olduğu gibi ekonomileri de bu konuda destek yapabilecek güçtedir.” (5)
Bu beyanların ortaya koyduğu gerçek şu ki; İslâm Ülkeleri arasında bazı problemler olmasına rağmen, “İslâm Ortak Pazarı”nın kurulması, Müslümanların birliği, kaynaşması bakımından fayda sağlayıcı olacaktır. Birde dini bağların kuvvetlenmesi, kültür alışverişi, emperyalist batılı güçlere karşı kapsamlı bir direniş hareketi yaygınlık kazanacaktır.
İlk etapta kısmi bir İslâm Ortak Pazarı’nın kurulması makul sayılsa bile, esas kurulması düşünülen İslâm Ortak Pazarı bütün İslâm Ülkeleri’ni kapsayacak biçimde oluşturulmalıdır. Böyle bir birliğin oluşmasıyla sömürgeci güçlerin eylemlerine set çekileceği gibi, İslâm Ülkeleri dünya genelinde tüketimi yapılan çoğu malların üreticisi olarak sahibi olacaklardır. Müslümanlar arası gerçekleşecek şuurlu alış-veriş, İslâm Ülkeleri dışında kalan sanayileşmiş ülkelerin ürettikleri sanayi mamulleri ile rekabet edebilecek güce erişecektir. İslâm Dünyası, başta petrol olmak üzere çok değerli maden kaynaklarına sahiptir. Yatırımları finanse edebilecek sermaye birikimi de vardır. Ayrıca bu ülkelerin kendi ihtiyaçlarını fazlasıyla karşılayacak tarımsal sahalar da mevcuttur. Eksik olan tek şey; İslâm Ülkeleri arasında birlik temellerini oluşturacak düşüncelerin bütünleştirilip, Müslümanların yararı yönünde ortaya konulmasıdır.
Bu düşünceden hareketle, İslâm Ülkeleri arasında kurulacak “İslâm Ortak Pazarı” bir çözüm yoludur. Müslümanlar, siyasi, ekonomik, kültürel ve dini meseleler de birbirlerini tanımak ve yardımlaşmak için böylesi bir birliğin oluşmasına katkıda bulunmak üzere çaba harcamalıdırlar.