İslam İktisadına Dair
Çerçeve – 2
Şşşş… Lütfen sessizlik!
Sahnede biri var. Devasa bir büyüklükte, sürekli devinim halinde, şüpheli, bazılarının varlığından dahi haberdar olmadığı, fakat çoğumuzu yakından tanıyan, bir o kadar da bizim yabancısı olduğumuz biri var. Sahte mutluluklar taciri, insana sürekli kendisini değersiz ve yetersiz hissettiren, bir gün herkesi mutlaka zengin olacağına inandıran ve insanın, bile isteye kendi sonunu hazırlamasına sebep olan; mutluluğu ve huzuru devamlı olarak maddede aratan tehlikeli biri var.
İnsana, ihtiyaçlarının sınırsız olduğunu kabul ettiren, sonsuza kadar devam edecek büyüme ve zengin olma yalanıyla, sefalet yarışının startını veren bu biri; küçük balığı yutması için, büyük balığa akıl hocalığı yapan hatta balık tutmayı değil, başkasının tuttuğu balığı çalmayı öğretenle de bire bir aynı kişi aslında…
Çıkarları uğruna acımadan doğayı katleden, insanları açgözlülükle eğiterek bencilleştiren, onların ahlaki yanlarını yozlaştırarak parasal sistemin gönüllü köleleri haline getiren, “ şu hayatta tükettiğin kadar varsın! “ , “ hayat, ancak güçlüysen güzeldir. “ palavralarını kafamıza vura vura öğreten biri var sahnede…
Fakat üzgünüm, çünkü onu göremezsiniz. Onu görmeyi gerçekten istemezseniz asla göremezsiniz. Yani sizin anlayacağınız bu sahne çok karanlık ve çatışmalarla dolu..
Ama onunla da mutlaka tanışmalısınız…
Evet. Karşınızda, robotumsu yaşam kültürünün mimarı, en havalı ürünler pazarının tamahkar sahibi, gölgesini satamadığı ağacı dahi kesen, Kapitalizm. Vahşi Kapitalizm!
Lakin şunu da unutmamak gereklidir ki; her karanlık sahneyi aydınlatacak, gerçek olanı bir bir açıklayacak, her şeyi gün gibi ortaya çıkaracak güçlü ve parlak bir ışık daima vardır.
İşte şimdi o muazzam ışıkla, adı geçen bu derin karanlığın arasındaki farklılıkların neler olduğunu bir görelim.
Kapitalist ekonomi ve İslam ekonomisi arasındaki farklılıklar
Söz konusu Kapitalist ekonomik sistemde sınıf ayrımı, zenginin daha çok zengin, fakirin daha çok fakir olduğu ve sömürgeciliğin hakimiyet kurduğu bir düşünce yapısı bulunur. Bu ekolün temelinde kendi kendine işleyen ve devletin müdahale etmediği bir piyasa mekanizması vardır. Buna istinaden de kendi çıkarları peşinde koşan kişilerin, ulusal zenginliği de artıracağı fikri ortaya çıkar. Yani bu oluşumu savunanlara göre toplum bu sayede en iyi noktaya ulaşabilecektir. Fakat bu durum toplumun fiilen ikiye bölünmesine sebep olur. Çünkü varlıklı sınıf tüm servetiyle, kaynakları ele geçirip yalnız kendi çıkarına kullanır. Kendi zenginliğini artırmak için, toplumun ortak çıkarlarını istediği gibi feda eder. Yoksul sınıf ise bu servet kaynaklarından herhangi bir pay almayı bırak, Kapitalistlerin çıkarlarına hizmet ederek geçimini tamamen asgari koşullarla sağlamaya mahkum olur.
Böyle bir işleyişin doğal sonucu gereği, toplumda yardımseverlik ve dayanışma ruhunun yok olması kaçınılmazdır. Ancak Kapitalistler bu düşüncelerini de “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler. “ söylemiyle normalleştirmeye çalışmaktadırlar.
Günümüzde en yaygın ve güçlü bir ekonomik sistem olan Kapitalizm; amaçları, araçları, kuralsızlıkları, sonuçları bakımından İslam’ ın tam karşısında yer almaktadır. İnsan için benimsediği hedefleri açısından İslam inancıyla asla örtüşmemektedir.
Kapitalizm daima maddi zenginliğe ulaşmak ve bitmemesi gereken bir tüketim anlayışı üzerine kurulmuştur. Kaynakların sonu hiç gelmeyecekmiş gibi sorumsuzca kullanılması, abartılı bir tüketim çılgınlığına yol açmış ve bu da toplumsal – sosyal yapıyı bozmuştur. Çünkü Kapitalizm’ in önem verdiği temel kıstaslar; piyasa şartları ve (ne şekilde olursa olsun) rekabettir. İnsanları her zaman daha çok kar elde etme arzusuna iter. Buna ulaşmak isteyen insanda, hiçbir sınır tanımaz ve ona göre asla bir engel ve kural yoktur.
Yani Kapitalizm’ in ahlak kuralları fırsatçılık ve aykırılıktır.
Kapitalizm’ in bu kaide tanımaz prensipleri; sınırlarını aşarak dünya ölçüsünde yayılmış ve özellikle yoksul ülkeleri oldukça derinden etkilemiş, kapanması imkansıza yakın yaralar açmış, çaresiz bırakılan masum insanları daha da olumsuz durumlara maruz bırakmıştır.
Günümüzde Irak’ ta, Mısır’ da, Yemen’ de, Gazze’ de, Afrika’ da ve dünyanın pek çok yerinde yaşananlar bunun açık bir göstergesidir.
Kapitalizm, sömürgeciliğin ve ‘ ben’ciliğin kimlik bulmuş halidir. İnsanlığa dayatılan ve nihayetinde de en şiddetli şekliyle empoze edilen bir rejimdir.
İslam ise bu ideolojinin tam tersi bir fikri savunur. İslam ekonomisinde kesinlikle sömürgecilik ve haksız kazanç yoktur. Emeğe ve yeteneklere göre oluşan bir gelir dağılımı vardır. İslam, adaletsizliği, alavereyi, butlanlığı, zulmü, zorbalığı kabul etmez.
Nitekim Yüce Rabbimiz (c. c. ) Kur’ an’ ı Kerim’ de şöyle buyurur:
“ Ve eğer yeryüzünün tüm serveti, hatta onun bir kat fazlası zulümde ısrar edenlerin olsaydı, Kıyamet günü çarptırılacakları cezadan kurtulmak için onu fidye olarak verirlerdi; zira (o gün) daha önceden hiç hesaba katmadıkları şeyler, Allah (c. c. ) tarafından ortaya çıkarılacak. “ ( Zümer - 47)