Hak tarafından yaratılanların içinde en şerefli olmaya lâyık görülen insanoğlunun dosdoğru yolu, faziletler âbidesi bir yolu seçmesi isteniyor. Yalnız o yola tâbi olmamız isteniyor. Eğer bu güzel yola uyarsan ki o yol, tevhit inancının en güzel biçimde yaşandığı yoldur. O yol sâdece Hakk’a ve O’nun emirlerine teslim olacağın yoldur. O yol ışıl ışıl aydınlıktır. O yola tâbi olanların kalp ve gönül dünyaları da aydınlıktır. O kaynaktan beslenenlerin kalpleri nasiplidir, ruh dünyaları uyanıktır, imanlarındaki heyecanları hep canlıdır. Onlar fazilet ve ahlak âbidesi şahsiyetlerdir. Tarih böyle nice fazilet âbidesi şahsiyetlere şahit olmuş ve milletler onlarla ayakta kalmıştır. Zira ahlak ve faziletin, incelik ve zerâfetin temel taşları İslam’dadır. Vicdanları uyandıracak, gönülleri diriltecek prensipler ancak İslam dininde mevcuttur.
Güzel ve çirkin her yapılan davranışın hesâbının verileceği bilincini kafalara bu mükemmel din yerleştirmiştir. O sebeple Müslümanlar bir hatalı iş yapacakları zaman Allah(c.c)’a verecekleri hesaptan korkarlar. Yanlış bir şey yapacakları vakit vicdanlarına danışırlar. Bugünkü insanların yaptığı gibi uluorta her akıllarından geçeni Müslümanlar uygulayamazlar. Çünkü müminler bir gün gelip yaptıklarından sorguya çekileceklerini bilerek bu dünyada kontrollü olarak yaşarlar. Şu kutsal mesaja uygun davranışlar sergilerler: “Kim zerre miktarı ağırlığınca bir hayır yaparsa, (onun sevâbını) görecek. Kim de zerre miktarı ağırlığınca bir şer yaparsa, (onun cezâsını) görecek.” (Zilzal, 7-8)
İnsanlarla iyi geçimin şimdiki tâbirle güzel iletişimin önem ve ehemmiyetini belirtmek adına şu muhteşem ilâhi mesaja bakalım: “Ne iyilik ne de kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel (yol ne ise) onunla önle. O zaman, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse bile, yakın bir dosttur.” (Fussilet, 34)
Bu kutsal gerçeklerin yanında tüm insanlığın O, kâinâtın efendisini tanımak zorunda olduğunu düşünüyoruz. Zira O sallallâhu aleyhi vessellem’in getirdiği prensipleri dünyâda hiçbir kimse ortaya koyamamıştır. Âlemlere rahmet olarak dünyâya gelen Hazreti Peygamber aleyhissâlâtu vesselam dünyânın en büyük eğitimcisi ve iletişimcisiydi. O sallallâhü vessellem’in va’z ettiği prensiplere bütün insanlık muhtaçtır. Hayat boyu iyiliği ve güzelliği yaşayarak temsil eden bir kişiydi O sallallâhü Teâlâ vessellem. İddia ediyoruz iyiliğin ve güzelliğin biricik temsilcisi O’dur. O sallallâhü vessellem ahlaklı ve faziletli davranışlarıyla bütün insanlığa öncülük etmiştir. Bu sebeple de herkesi kendisine hayran bırakmıştır. Asla kötülükten ve kötüden yana olmamıştır. Şu sözlerine bir bakalım, ibret alalım.
‘Güzel ahlak fazilet ve bereket, çirkin ahlak ise, kötülük ve hüsrandır.’ (Tac, 5.c, s.12)
‘Sizin en hayırlınız ahlâkı en güzel olanınızdır.’ (Tac, 5.c, s.63)
‘Müslüman, elinden ve dilinden Müslümanların emniyette olduğu kimsedir.’ (Keşf’ül Hafa,2.c, s.210 No.2304)
‘Dünyâda insanlara zulmeden kimseye Allah(c.c) azap eder.’ (Tac, 5.c, s.21)
Açık söyleyelim şimdiye kadar hiçbir sistem böylesi esasları ortaya koymamıştır, koyamayacaktır. Bu prensipler yüce dinimizin insanlığa sunduğu en ideal prensiplerdir. Faydalanmasını bilenler istifâde ederler. Ancak istifâde etmek istemeyenlere de ne diyelim bu nasip işidir. Fakat şunu kesinlikle belirtelim ki asırlarca en mükemmel medeniyetleri kuran şanlı Müslüman ecdâdımız işte bu prensiplerle dört kıtada at koşturdular, sözlerini dinlettiler. Tâ ki İslam’dan bir kopuş yaşandı o zaman gerilemeler başladı. Yoksa onlar ahlak ve faziletleriyle zirve bir devir yaşadılar ve bu hayat tarzını bizlere miras olarak bıraktılar. Bize düşen şanlı ecdâdımızın bize bıraktığı değerleri yaşama ve yaşatma noktasında en ciddi gayretleri ifâ etmemizdir. Unutmayalım ahlak ve faziletin kaynağı olan dini prensiplere, milli ve kültürel birikimlerimize sahip çıkarak düştüğümüz yerden tekrara ayağa kalkabiliriz.
Bugün yaşadığımız asırda insanlığın içinde bulunduğu ahlak ve fazilet çöküntüsünün sebebi bu güzel prensipleri terk edişimizdendir. İlâhi hakikatlerle taban tabana zıt yaşanan hayat gerçeklerinden hemen herkes şikâyet etmektedir. Yüce Yaratıcı tarafından bizim için seçilen en doğru ve dosdoğru yolu seçmeyen onun prensiplerine tâbi olmayan insanlık bugün içine düştüğü perişanlıktan kurtulamayacaktır.
Sözüm ona insana hizmet eden en gelişmiş teknolojiler, insanların sâdece nefsine hizmet eden kasalar-keseler insanlığın şu an içine düştüğü bunalımlardan kurtarmaya yetmeyecektir. Günümüzde her toplumda en yaygın biçimde görülen kötü davranışlar, zâlimce tavırlar inançsız ve vicdansız kişilerin sergileyeceği tavırlardır. Bugün insanlar yaralıdır, günahlarla karalıdır. Bu yaralı ve karalı insanları meydana getirdiği toplumlar da yaralıdır ve karalıdır. İyileşmenin ve aklanmanın bir tek yolu vardır. O da İslâm’a teslim olmaktır.
Selâmetle kalın efendim.