İSLÂM EKONOMİSİ -5-

Şevki Çobanoğlu
2- Roma İmparatorluğunda Faiz
Roma İmparatorluğunda, M,Ö. 342 yılında Lex Genucia adlı bir kanun ile faiz tamamen yasaklanmıştır. Fakat sitemin karakter yapısı dolayısıyla bu yasak bir süre sonra kaldırılarak, faizli muamelelerin yapılmasına yeniden geçilmiştir. Ancak bundan sonra Roma’da faiz nispetlerini sınırlayıcı kanun ve kaideler konmuştur. Roma hukukuna göre faiz, sermayenin tamamı üzerinden ve aylık olarak hesap edilmiştir. İmparatorluk devrinde en çok faiz haddi ayda %1, yani yılda, sermayenin tamamı üzerinden %12 olmuştur. Justinianus devrinde ise faiz nispeti %6 olarak uygulanmıştır. Bu devirde tacirler %8’e kadar faiz alırlarken, tanınmış mevki sahibi kimseler %4’e kadar faiz almışlardır.
3- Bizans İmparatorluğunda Faiz
Bizans İmparatorluğunda uygulana faiz fiyatı X1. Asırda %4 ilâ %8 arasında olmuştur. Verilen borç paraya karşılık, önceden faiz almayı ihdas edenler (kaideleştirenler) Bizans faizcileri olmuştur. Bizans İmparatorluğunda, Konstantın (Justinian) kanununun tesirleri görülmüş olup, faizli uygulamalar belirli esaslarla yürütülmüştür.
4- Eski Mısır’da Faiz
Eski Mısırlılar, faizi kanunlaştırarak, bu kanuni fiyat ölçüsü olarak kabul edilen %12’lik faiz fiyatını uyguladıklarına dair deliller mevcuttur. Ancak dördüncü asırda zirai gayeler için alınan borç paralara zaman zaman %50’ye kadar faiz fiyatı uygulandığı görülmüştür. Bu oran yedinci asırda %50 seviyesinde uygulanmıştır.
5- Avrupa’da Faiz
Orta Çağın başlarında; İtalya ve Almanya’nın bazı yerlerinde, faiz haddi %43’e ulaşmıştır. Fakat ticaretin ve sanayinin gelişmesi sonucu, faiz haddi düşmeye başlamıştır. Meselâ; banka vadelerinin, hükümetin ve gayrimenkulerin borçları üzerindeki faiz fiyatı %20 yahut %25’den, %8 ile %12 civarına düşmüştür. XIV. asırda ticari borçlar üzerindeki faiz fiyatı %5 ile %8 nispetinde itibar görmüştür.(61)
XIV. asırda kanuni faiz haddi %43 olarak işlem görürken, yahudiler %94’e varan korkunç fiyatlarla borç almışlardır. Bu devirde Fransız, İtalya ve İspanyol çiftçileri, faizcilerden yahut rehincilerden %10’dan, %50’ye kadar yükselen bir faizle borç almışlardır. Fakat bununla beraber XIV. asırda, ticari borçlar üzerindeki faiz fiyatı, %5 ile %8 arasında değişmiştir. On üçüncü asırda, uygulanmakta olan faiz fiyatının gayr-i meşruluğuna, Avrupa’da büyük başkaldırılar olmuştur. Ortodoks Kilisesi faizin meşruluğunu savunurken, bazı ilim adamları buna karşı çıkmışlardır. İlk başkaldırma Reformistler tarafından yapılmıştır. Orta Çağ Avrupa’sında, başta Luter ve Zwingle olduğu halde bazı ilim adamları, bütün faizli muamelelerin gayr-i meşruluğunu ilân etmişlerdir.
6- İngiltere’de Faiz
Orta Çağın başlarında, İngiltere’de de faiz fiyatı çok yüksek bir hadde varmıştır. 1295 yılında İngiltere’deki faiz nispeti %86’ya ulaşmıştır. Uzun bir müddet uygulanan bu yüksek faiz fiyatı, 16.ncı yüzyılın ortalarına kadar devam etmiştir. Ancak, VIII.nci Henry’in hükümdarlığı döneminde, 1545’de konan bir yasakla, faiz fiyatı %10 olarak sınırlandırılmıştır. İngiltere’de 1846 yılında rehin mukabili ödünç para veren tefecilere ödenen faiz fiyatı %100’ün üzerinde olmuştur.
7- Hindistan’da Faiz
Hindistan’da faiz fiyatı, toplumdaki sınıflara göre değişik şekilde uygulanmıştır. Hintlilerin mukaddes kitabı sayılan (Manou-Dahroma-Şastra)’da faiz fiyatı meşru olarak kabul edilmiştir. Ayrıca bu kitapta, bazı sınıflar için farklı ve yüksek faiz fiyatının uygulanması gerektiğine dair hükümler yer almıştır.
Brahmanlık dininde, mümtaz olan sınıflar için faiz fiyatı %24 ile %36, işçi tabakaları için %36, çiftçiler ve diğer gruplar için %60 olarak sınırlandırılmıştır. (62) On sekizinci yüzyılın ikinci yarısıyla, on dokuzuncu yüzyılın ilk yarısında “Hindistan Birleşmiş Devletleri”nin bir taraftan yerli faizcilerle, diğer taraftan İngilizlerin Doğu Hindistan Kumpanyası ile yaptığı mali anlaşmaların faiz fiyatı genel olarak %48 idi.(63)
8- Çin’de Faiz
Tarihte Çin’deki faiz haddi hakkında geniş bilgiler olmamasına rağmen, uygulanan faiz nispetinin %36 olduğu kaydedilmiştir.
9- İslâm’dan Önce Arap Yarımadasında Faiz
İslâm’dan önce cahiliyet döneminde Arap Yarımadasında faiz birkaç şekilde uygulanmıştır. Bu devirde ödünç verilen paranın müddetinin uzatılması suretiyle alınan (riba nesie) faiz ve emtia mübadelelerinde ortaya çıkan (riba fadl) faiz şeklinde iki tür uygulamadan söz edilmektedir. İslâm’dan önce Arap Yarımadası, Doğu ve Batı arasında ticari bir merkez konumuna gelmiştir. Arapların uyguladıkları cari faiz fiyatının kaç olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte %10 dolaylarında olduğu sanılmaktadır. Daha ziyade faizle para verenler Yahudiler olmuştur.
İslâm’ın gelişiyle faiz kesin olarak yasaklanmıştır.
Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:
“Ey iman edenler; Allah’tan korkun. Eğer mü’minler iseniz, faizden kalanı bırakın.”(64)
“Böyle yapmazsanız; bunun Allah’a ve Peygambere karşı bir harp olduğunu bilin. Şayet tevbe ederseniz, sermayeniz sizindir. Hem haksızlık yapmış, hem de haksızlığa uğratılmış olmazsınız.”(65)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Veda Hutbesi’nde şöyle buyurmuştur:
“Ashabım! Her türlü riba (faiz) kaldırılmıştır. İlk kaldırdığım faiz Abdulmuttalib’in oğlu Abbâs’ın ettiği faizdir. Allah’ın emriyle faiz artık yasaktır. Eski cahiliyet devrinden kalma bu çirkin âdetlerin her türlüsü ayağımın altındadır. Borçlular, alacaklılara yalnız aldıkları parayı ödeyeceklerdir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.”(66)
Bu duruma göre tarihteki faiz hakkında bir hüküm verecek olursak; şu sonuçları çıkartabiliriz.
1- Tarihte İslâm dışı bütün toplumlarda faizli işlemler cereyan etmiştir.
2- Uygulanan faiz hadlerinin hiçbir zaman eşit olmadığı ve toplumlara göre değişik oranlarda olduğu görülmektedir.
3- En yüksek faiz haddinin %86 ile %100 olarak İngiltere’de, en düşük faiz haddinin ise %4 ile Bizans İmparatorluğunda uygulandığı tarihi kayıtlara geçmiştir.

B- Yirminci Yüzyılda Faiz
Faiz, tarihi seyri içinde eski cahiliye toplumlarına, İslâm dışı toplumlara hükmediyor ve zulüm saçıyordu ise, yirminci yüzyılda da toplumlara acımasız bir şekilde hükmetti ve zulüm getirdi. Faizin olduğu toplumlarda sömürü çarkı işlemekte ve fakir kitleler daima ezilmektedir. Faiz yoluyla kapital (sermaye) çevreleri haksız kazanç sağlamaktadırlar. Ekonomik bunalım ve çıkmazların yegane sebebi faizdir.
Yirminci yüzyılda da faizli işlemler uygulamasını sürdürmüştür. Uygulanan faiz hadleri gelişmiş veya gelişmemiş toplumlara göre değişiklik göstermektedir.
Avrupa’da 1920 yılında bazı bankalar %8 ile %9 arasında faiz fiyatı üzerinden işlem yapmışlardır. Bu oran 1927 yıllarında halka ödünç para veren faizciler tarafından %48’e kadar çıkarılmıştır. Yirminci asrın ilk çeyreğinde İngiltere’de uygulanan faiz hadleri korkunç rakamlara ulaşmıştır. 1925 yılında Lordlar ve Avam Kamarası tarafından çıkarılan tefeciler kanununa rağmen, uygulanan faiz hadleri çok anormal olmuştur. Bu devirde çalışan halk tabakaları, ödünç para alınırken tabi tutuldukları faiz haddi %250 ile %260, tefecilerin aldıkları faiz haddi ise %400 ile %433 arasındadır. İngiltere’de 1925 yılından sonra iki nevi para ödünççüleri ortaya çıkmıştır. Birinci nevi ödünççüler, zenginlere %22 faiz haddi ile borç para temin etmişlerdir. İkinci nevi ödünççüler ise, fakir muhitlerde faaliyet göstererek %433, %866 ve %1200-1300 hadleri(67) arasında faizle borç para vermişlerdir. İngiltere’de 1930’larda uygulanan faiz hadleri ise %180 dolayında olmuştur.
Hindistan’da 1920 ile 1930 yılları süresince uygulanan cari genel faiz fiyatı %12 ile %15 arasında işlem görmüştür.(68)
Amerika Birleşik Devletleri’nde, Birinci Dünya Savaşı’nda önce faiz haddi %1 olarak işlem görürken, 1915’te uygulanan faiz fiyatı %10 ile %18 arasındadır. Bazı bankaların uyguladıkları faiz haddi, yıllık %100 veya bundan daha yukarı nispetlere varmıştır. 1921 yılında New-York’ta gayrimenkul karşılığı ipotekle borç para veren kimseler %20 ilâ %50 arasında değişen hadlerde faiz tatbik etmişlerdir. Bu devirde tefeciler, bazı sınıfların zor durumlarından faydalanarak çok yüksek fiyatta faiz uygulaması yapmışlardır. Meselâ; ücretli ve maaşlılar için %260 faiz haddi uygulamışlardır. Tefecilerin, 1926 yılında maaşlılardan ayda %40 faiz aldıkları görülmüştür. Bu ise yılda %480 faiz haddi yapmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri’nde, 1927 yılında faiz haddi uygulaması %30 ile %60 arasında olmuştur. Daha sonraki yıllarda belirli düşüşler ve yükselişler kaydeden faiz haddinin 1981 yılının başlarında %20, yılsonuna doğru da %16,5 oranında uygulandığı görülür.
Avrupa Kıtası’nda 1980’li yıllarda başta İngiltere, Almanya ve Fransa olmak üzere faiz hadleri %15 ilâ %20 arasında uygulama alanı bulmuştur.
Türkiye’de uygulanan faize gelince; Osmanlı Devleti ekonomisi faizsiz bir temele dayandığı için, İmparatorluğun kuruluş ve yükseliş dönemlerinde dış borçlanma ve faizden bahsetmek mümkün değildir. Ancak on dokuzuncu yüzyılın ortalarına doğru gelindiğinde, vuku bulan ekonomik bunalım ve zorunlu savaş harcamalarının karşılanmasında çekilen güçlükler nedeniyle istenmeyerek de olsa, dış borçlanma yoluna gidilmiştir. İlk dış borçlanmaya 1854 yılında Sultan Abdülmecit döneminde başvurulmuştur. Dış borç alımları ile imparatorlukta, faizli işlemler de baş göstermiştir.
Sultan Abdulmecit, 4 Ağustos 1854’te üç milyon sterlinlik borçlanmayı öngören bir ferman neşretti. Borçlanma anlaşması Londra bankerlerinden Dent, Palmer and Company ve bunun Paris Şubesi, Goldmith and Company ile yapıldı. Borçlanma faiz haddi yüzde altı, itfa akçesi yüzde bir ve ihraç fiyatı seksen olarak hesaplanmıştı.(69) 27 Haziran 1855’de alınan beş milyon sterlinlik dış borç için ise faiz haddi %4, itfa akçesi yılda %1 olarak belirtilmiştir.
Osmanlı Devleti son bulup, Türkiye Cumhuriyeti kurulunca, ekonomik yapı faiz temeli üzerine oturtulmuştur. Cumhuriyet döneminde 1970’li yıllara gelinceye kadar, bankalar ile müşterileri arasındaki cari hesap mukavelelerinde, banka alacakları için %10,5 (masraf ve komisyonlarla birlikte %17), müşteri alacakları için de %3 faiz yürütülmüştür.
7 Ağustos 1970’te yapılan devalüasyondan sonra faiz haddi, sanayicilere ait senetlerde yüzde 5’ten yüzde 9’a; tahvil üzerinden avanslarda yüzde 10’dan 11,5’a; altın üzerinden avanslarda yüzde 6’dan 7’ye çıkarılmıştır. Mevduat faizlerinde yaklaşık olarak yüzde 9 olmuştur.(70)
1 Temmuz 1980 tarihinde faiz hadleri serbest bırakılmıştır. Serbest faiz uygulaması yaklaşık yedi ay gibi bir zaman devam etmiştir. 29 Ocak 1981 tarihinde yeniden faizli uygulama da sınırlamaya gidilerek, faiz hadleri %50’de dondurulmuştur. Bu dönemde bankalar, tasarruf mevduatları için %50 faiz haddi uygularlarken, kredi olarak verilen paralara uygulanan faiz haddi %70 olmuştur. Bankerler ise, tasarruf mevduatına %55’e kadar faiz uygulamışlardır. 1982 yılında bankalar aylık yatırılan paralara %25 yıllık faiz, iki aylık vade ile yatırılan paralara %35 yıllık faiz, altı aylık vade ile yatırılan paralara %45 yıllık faiz uygulamışlardır. Kredi olarak verilen paralara uygulanan yıllık faiz haddi ise %70 ile %80 arasında olmuştur.
17 Aralık 1983 tarihli hükümet kararnamesinde ise; bir yıllık vadeli döviz hesaplarına %14, vadesiz döviz hesaplarına %7, vadeli tasarruf mevduatı hesaplarına %52 ve vadesiz mevduata %5 faiz uygulaması karar altına alınmıştır. Ancak yinede faizli uygulamalar zikzaklar çizerek, 1987 yılında faiz hadleri %65’e yükselmiştir. 4 Şubat 1988’de faiz hadleri %1 puan düşürülerek %64 olarak uygulanmıştır. 12 Ekim 1988’de faiz hadleri ikinci defa serbest bırakılmış, fakat faiz hadlerinin %100’ü aşacağı korkusuyla, Hükümet faiz hadlerini %85’de sınırlamıştır. Bu sınırlama sonunda bankalar %85 faizli mevduat toplarken, kredi olarak sattıkları paralara %180’ler düzeyinde faiz almışlardır.
Bu duruma göre yirminci yüzyıldaki faiz hakkında da bir hüküm verecek olursak; şu sonuçları çıkarabiliriz.
1- Tarihte olduğu gibi yirminci yüzyılda da faizli uygulamalar cereyan etmiştir.
2- Uygulanan faiz hadleri eşit olmayıp, ülkeden ülkeye değişiklik göstermektedir.
3- En yüksek faiz hadleri geri kalmış veya azgelişmiş ülkeler de uygulanmakta olup, bu oran %50 ile %180 hadlerine kadar varmıştır. En düşük faiz haddi sanayisi gelişmiş ülkeler de olup, bu oran %10 ile %20 seviyesindedir.
C- Yirmi Birinci Yüzyılda Faiz
Yirmi birinci yüzyılda da, yirminci yüzyılda olduğu gibi dünya ekonomilerinde faiz uygulamaları değişmeden sürdürülmektedir.

KÂR VE FAİZ
Kâr, toplam gelirin toplam maliyeti aşan kısmından oluşur. Yani satış fiyatı ile maliyet fiyatı arasındaki lehte fark kârdır.
Kâr, belirli bir alışveriş sonucunda meydana gelir. Kârın oluşumunda bir malın el değiştirmesi gerekir. Kâr, bir risk, sıkıntı ve zorluk neticesinde, önceden kestirilmeyen bir şekilde ortaya çıkar.
Halbuki faiz, önceden belirli vade de ve oranda anlaşılarak tespit edilmektedir. Faiz alan sermaye sahibi için, risk ve zorluk söz konusu değildir. Kâr elde eden sermaye sahibi, bütün risk ve sıkıntıları göğüsleyerek faaliyetini sürdürmektedir. Kâr, emek, alınteri ve risk sonucu elde edilirken, faiz başkasının emek ve kazancından zorla alınmaktadır. Kâr elde etmek üzere çalışanlar için zarar etmek söz konusu iken, faiz almak üzere para yatıranlar için zarar tehlikesi söz konusu değildir. Çünkü faizci, parasını birine verirken alacağı faiz nispetini belirlemektedir. Faiz, borç veren tarafından üretim yapmadan elde edilir. Kâr ise bir üretimin veya faaliyetin sonucu elde edilen kazançtır.
Kâr, haklı ve helâl bir kazançtır. Faiz, haksız ve haram bir kazançtır. Kâr ve faiz birbirine hiç benzemeyen ayrı gelir türleridir.
Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:
“Faiz yiyen kimseler; şeytan çarpan kimseler nasıl kalkarlarsa öyle kalkarlar. Bu, onların; “zaten alış-veriş faiz demektir” demelerinden dolayıdır. Halbuki Allah, alış-verişi helâl, faizi haram kılmıştır. Kim Rabbinden bir öğüt gelir de faizcilikten vaz geçerse, geçmiş olanlar kendisine ve hakkındaki hüküm Allah’a aittir. Kim de tekrar dönerse, onlar cehennem yârânıdırlar. Ve orada ebediyyen kalacaklardır.”(71)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Herkim fazla verir veya fazla alırsa riba olur. Alan ve veren bu hususta müsavidir.(72)
İslâm ekonomisinde alış-veriş serbest olduğu halde, faizli bütün işlemler yasaklanmıştır.
İslâm dini kâr için bir sınır getirmemiş, yüzde şu veya bu kadar kâr edilecek diye bir kayıt koymamıştır. Arz ve talebe bırakmıştır.(73) Ancak piyasa ile oynayıp ticaret düzenini bozan olduğu takdirde zarurete binâen devlet müdahale edip eşyanın fiyatını tespit eder ve kâr için bir hudut çizer.(74)
İslâm ekonomisinde, hakkı olmadığı kârı elde etme temayülü gösterenlere karşı, zarurete binâen bir hudut konabilir. Böylesi bir sınırlama, gelir düzeyi düşük olan fertlerin haksızlığa uğramamasına ve ticaret düzeninin bozulmamasına yönelik bir tedbirdir. Faizci bir düzende ise, faizciler istediği nispette faiz alıp servet yığarken, gelir düzeyi düşük olan fertler ezilmektedir.
DEVAM EDECEK

----------
DİPNOTLAR:
61) Prof. Hasan Zeme, Faiz Tarihi ve İslâm, Sinan Yayınevi, İstanbul, 1968, sh: 13
62) A.g.e. sh: 16
63) El-Mevdudi, Faiz, sh: 30-31
64) Bakara Sûresi, Ayet: 278
65) Bakara Sûresi, Ayet: 279
66) Veda Hutbesi’nden
67) El-Mevdudi, Faiz, sh: 53
68) A.g.e. sh: 31
69) Donal C. Blaisdell, Osmanlı İmparatorluğunda Avrupa Mali Denetimi (Düyunu Umumiye), Doğu-Batı Yayınları, İstanbul, 1979, sh: 32
70) Meydan Larousse, İstanbul, 1971, Cilt: 4, sh: 49
71) Bakara Sûresi, Ayet: 275
72) Doç. Dr. Selman Başaran, Faiz Hadisleri, sh: 64
73) Halil Günenç, Günümüz Meselelerine Fetvalar, İlim Yayınları, Cilt: 1, İstanbul, 1983, sh: 117
74) A.g.e. sh: 118

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.