Büyük bir potansiyele sahip olan Müslümanlar, dünya ticaretinden yeterince pay alamıyorlar. Bunun sebebi İslâm Ülkeleri arasında bir ekonomik birliğin olmamasından kaynaklanmaktadır.
İslâm Ülkeleri, 1,5 milyarı aşan nüfusu ve 30 milyon km2’yi bulan yüzölçümü ile büyük bir potansiyel güce sahiptir. Ancak dünya siyasetinde yeterince söz sahibi olamazken, ekonomik potansiyelini de kullanamıyorlar.
Dünya ticaretinde önemli bir yere sahip olan petrol, kauçuk, doğalgaz gibi yeraltı kaynaklarının yarıdan fazlası İslâm Ülkeleri’nde olmasına rağmen, dünya ticaretinden gerekli payı alamıyorlar. Dünya petrolünün % 65’ine, kauçuk üretiminin % 70’ine sahip olan İslâm Ülkeleri’nin dünya ticaretinden aldıkları pay sadece % 6’lar seviyesindedir. Bu olay Müslümanlar için ne kadar üzücü ve acı bir manzara ortaya koymaktadır.
İslam Ülkeleri, gerek yeraltı madenleri gerekse yerüstü zenginlikleri bakımından dünyada tekel konumundadır. Buna rağmen avantajlarını dünya ticaretinde kullanamıyorlar. İslâm Ülkeleri sadece petrolü yeterince değerlendirmiş olsalar, dünya ticaretini istedikleri yöne çevirebilirler. Ne hazindir ki, İslâm Ülkeleri, Batı güdümlü yöneticiler yüzünden güçlerini ortaya koyamıyorlar.
Türkiye, İslâm Ülkeleri’ne sırt çevirmeyip, dış ticarette öncü olsa, İslâm Ülkeleri arasındaki ticaret de gelişecektir. Dünya ticaretindeki söz sahipliği Müslümanların eline geçecektir. Fakat Türkiye, Batı’ya açık, İslâm Ülkeleri’ne kapalı tutulmaktadır.
İslâm Ülkeleri’nin sahip olduğu ekonomik gücün farkında olan Batılı ülkeler, bu gücün harekete geçmesini engellemek için İslâm Ülkeleri’ni büyük bir kıskaca almışlardır.
İslâm Ülkeleri’ndeki çoğu yöneticilerin Batı güdümünde olmaları, Müslümanlar arasında birliklerin kurulmasını engellemektedir. İslam Ülkeleri’nin gerek siyasi gerekse ekonomik potansiyelini çok iyi bilen Batı, her fırsatta İslâm Ülkeleri’ne müdahale ederek Müslümanların bir araya gelmesine engel olmaktadır.
İslâm Ülkeleri siyasi ve ekonomik yönden potansiyellerini bir araya getirip, güçlü bir entegrasyona gitmelidirler. İslâm Ülkeleri arasında, İslâm Ekonomik Birliği’nin kurulması için güçlü bir siyasi işbirliğin kurulması şarttır.
İslâm Ülkeleri, 1,5 milyarı aşan nüfusu ve 30 milyon km2’yi bulan yüzölçümü ile büyük bir potansiyel güce sahiptir. Ancak dünya siyasetinde yeterince söz sahibi olamazken, ekonomik potansiyelini de kullanamıyorlar.
Dünya ticaretinde önemli bir yere sahip olan petrol, kauçuk, doğalgaz gibi yeraltı kaynaklarının yarıdan fazlası İslâm Ülkeleri’nde olmasına rağmen, dünya ticaretinden gerekli payı alamıyorlar. Dünya petrolünün % 65’ine, kauçuk üretiminin % 70’ine sahip olan İslâm Ülkeleri’nin dünya ticaretinden aldıkları pay sadece % 6’lar seviyesindedir. Bu olay Müslümanlar için ne kadar üzücü ve acı bir manzara ortaya koymaktadır.
İslam Ülkeleri, gerek yeraltı madenleri gerekse yerüstü zenginlikleri bakımından dünyada tekel konumundadır. Buna rağmen avantajlarını dünya ticaretinde kullanamıyorlar. İslâm Ülkeleri sadece petrolü yeterince değerlendirmiş olsalar, dünya ticaretini istedikleri yöne çevirebilirler. Ne hazindir ki, İslâm Ülkeleri, Batı güdümlü yöneticiler yüzünden güçlerini ortaya koyamıyorlar.
Türkiye, İslâm Ülkeleri’ne sırt çevirmeyip, dış ticarette öncü olsa, İslâm Ülkeleri arasındaki ticaret de gelişecektir. Dünya ticaretindeki söz sahipliği Müslümanların eline geçecektir. Fakat Türkiye, Batı’ya açık, İslâm Ülkeleri’ne kapalı tutulmaktadır.
İslâm Ülkeleri’nin sahip olduğu ekonomik gücün farkında olan Batılı ülkeler, bu gücün harekete geçmesini engellemek için İslâm Ülkeleri’ni büyük bir kıskaca almışlardır.
İslâm Ülkeleri’ndeki çoğu yöneticilerin Batı güdümünde olmaları, Müslümanlar arasında birliklerin kurulmasını engellemektedir. İslam Ülkeleri’nin gerek siyasi gerekse ekonomik potansiyelini çok iyi bilen Batı, her fırsatta İslâm Ülkeleri’ne müdahale ederek Müslümanların bir araya gelmesine engel olmaktadır.
İslâm Ülkeleri siyasi ve ekonomik yönden potansiyellerini bir araya getirip, güçlü bir entegrasyona gitmelidirler. İslâm Ülkeleri arasında, İslâm Ekonomik Birliği’nin kurulması için güçlü bir siyasi işbirliğin kurulması şarttır.