Batı, Ortaçağ karanlığından Rönesans, tüm Avrupa'yı etkileyen Reform hareketleriyle Aydınlanma Çağı'nda bilime, teknolojiye hakim olarak çıktı. Endülüs İslam Devleti'nin etkileri, coğrafi keşifler ve Haçlı Seferleri'nin de tesiri vardı elbette.
Bundan 100-150 yıl öncesine kadar sadece Prusya(Almanya)'da 500'e yakın devlet varken bugün Avrupa, önce ''Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu(''AKÇT) sonra ''Avrupa Ekonomik Topluluğu'' (AET) ve şu an Avrupa Birliği (AB) şeklini aldı ve birleştiler.
Tüm dünyada Müslümanların temsilcisi olan hilafet makamı 4 Şubat 1517 tarihinde Yavuz Sultan Selim Han tarafından Osmanlı'ya geçmişti. Batılılaşma temayülleri, Balkanlar ve Ortadoğu'da çıkan milliyetçi isyanlar sonrası bağımsızlığını ilan eden Arnavutluk vd. eyaletlerinin ardından Osmanlı Devleti'nin1. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkması, mamafih 1922 yılında hilafetin kaldırılması derken İslam coğrafyasında birçok ''Devletcik'' (Kabile devletleri) husul etti.
Peygamber (S.A.V)"Müminler birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet etmede ve birbirlerine şefkat göstermede tek bir beden gibidir. O bedenin bir organı acı çektiği zaman, bedenin diğer organları da uykusuz kalıp acı çekerler." diye buyurmuş.
Bugün Müslümanlar birbirini bırakın sevmeyi birbirinin boğazını kesiyor! Daha acısı bunu İslam adına yapıyorlar!
ERBAKAN HOCA VE 28 ŞUBAT
İslam Birliği ve İslam aleminin içindeki çıkmazı II.Abdülhamid Han'dan sonra merhum Erbakan Hoca dile getirmiş ve köklü çözümler sunmuştur. D-8'leri kurmuştur. Tüm İslam alemini içine alacak D-8'ler, önce sekiz ülke ile kurulup daha sonrasında D-60 ve D-160'lar olarak planlanmıştı. Hatta bütün dünyayı kapsayacak yeni bir dünyanın temelleri atılacaktı. Fakat 28 Şubat Postmodern Darbe'nin en önemli nedeni D-8'lerin kurulması olmuştur. Müslümanların tek çatı altında toplanması hem dış güçleri hem de içerdeki iş birlikçi mihrakları rahatsız etmiştir. En can yakan tarafı ise Refah-yol içinde buna destek olan kişilerin bulunmasıydı.O gün 28 Şubat sürecinden yararlananların süreci nasıl kendi lehlerine kullandığı ve ''Yenilikçiler'' olarak bugün ülkenin kaderini nasıl etkiledikleri ortadadır.
28 ŞUBAT SÜRECİ KİME YARADI?
Her durum sonrasında bir iklim oluşur. 28 Şubat sonrası oluşan iklim dindar-muhafazakar kimlikler üstünden Müslümanların yeniden dizayn edilmeleridir. Müslümanlar sekülerleştiği, liberalleştiği takdirde küresel güçlerin tüm dünyanın nimetlerini sömürme emelleri de gerçekleşmiş olacaktı. Sanılanın aksine Refah-Yol Hükûmeti 28 Şubat Postmodern darbesi sırasında yıkılmadı. Yaşı müsait olanlar, süreci dikkatli takip edenler o dönemde Erbakan Hoca'nın süreci nasıl idare ettiğini ve psikolojik üstünlüğünü hiç kaybetmemiş olduğunu, zararı en hafif düzeyde atlatmaya çalıştığını bilir. Erbakan halkın zarar görmemesi için iki yıl olan başbakanlık görevinden feragat etmiş, görevi ortağı Tansu Çiller'e devretmiştir. Maatteessüf Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel hükûmeti kurma görevini Çiller'e değil Mesut Yılmaz'a vermiştir. Sonrası malum!..
- Lider Ülke Türkiye
Başbakan Necmeddin Erbakan Refah-Yol hükûmeti döneminde birçok icraatlara imza attı. D-8'ler, ''Havuz Sistemi'' işçi, emekli, memura zam, esnafa çiftçiye destek vb. gibi. Bilhassa İslam Birliği vurgusu emperyalistler için bardağı taşran son damla olmuştur. Türkiye'nin önderliğinde kurulacak İslam Birliği demek İsrail'in işgalinin sonu demek olacaktı. Ortak para birimi, ortak ticaret antlaşmaları, ortak eğitim ve iş birliği benzer teşekküller İsrail, ABD, Avrupa ülkelerini rahatsız etmekteydi. Bundan mütevellit Müslümanların bir araya gelmesi hiç birinin işine gelmeyecek aksine bu durum onların sömürü çarkına çomak sokacaktı.
-Model Ülke Türkiye
Halbuki 28 Şubat süreci sonrası kurulan Ak Parti öyle miydi?
Ak Parti, muhafazakar demokrat olduğunu söylüyor, sağ partilerin gittiği rotayı takip edeceklerinin sinyallerini veriyordu.
18 yıllık icraatlarına bakıldığı zaman bu açıkça görülmektedir. Sayın Erdoğan'ın 2011 yılında Mısır ziyareti sırasında laiklik vurgusu Türkiye'nin tüm Müslüman ülkelere rol model olduğu yönündedir. Gazze için yardım götüren Mavi Marmara gemisine uluslararası sularda terörist İsrail'in saldırısı sonrası Sayın Erdoğan'ın ''Oraya giderken dönemin başbakanına mı sordunuz?'' şeklindeki çıkışı önemlidir. Ayrıca Türkiye'nin İsrail vetosunu kaldırması ve NATO'dan onay çıkması büyük bir adımdır. Sayın Cumhurbaşkanı'nın İİT'de yaptığı konuşmada Doğu Kudüs'ün Filistin'in başkenti olduğunu söylemesi Batı Kudüs'ün de İsrail'in başkenti olduğunu kabul etmek demekti. Oysa doğusuyla batısıyla Kudüs Filistin'in başşehridir. İsrail işgalcidir. Naturayı Karta Yahudileri dahi İsrail'i devlet olarak kabul etmiyor ve terörist olarak görmektedir. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın ''İslam'ın güncellenmesi'' çıkışı ''Ilımlı İslam'', ''Dinlerarası Diyalog'' projelerine halen destek verildiği, bütün İslam aleminin tek elden kontrol edilmesine öncülük edildiğini göstermiyor mu?
Ak Parti bölgesel çıkarları önceleyen bir politika yürütmemektedir. Oysa sadece nüfus yoğunluğu dahi Müslümanlar için büyük bir avantajdır. Batı bugün yaşlanırken müslüman ülkelerin yüksek nüfusu batıyı endişelendirmektedir. İşte tam da bu sebepten Müslümanlar birlik olmalıdır.
İSLAM BİRLİĞİ'NİN ÖNÜNDEKİ ENGELLER
Dünya üzerinde hâkimiyet kuran emperyalist güçlerin uyguladıkları stratejileri var. Bunları iyi bilmek lazım.
-Stratejik bölgelerin kontrolü.
-Açık denizlerde hâkimiyet.
-Stratejik maden ve enerji kaynaklarına ulaşım.
-İslam dünyasını yeniden şekillendirmek.
-İslam ülkelerinin ve diğer ülkelerin kalkınmasını önlemek.
-İsrail’in Arz-ı Mev’ud emellerine destek vermek.
Aslını isterseniz İslam Birliği'nin en büyük engeli batılılardan ziyade içimizde batı yanlıları olmuştur. Kendi çıkarları doğrultusunda Müslümanları yıllarca birbirine düşman eden, uzlaşmaz politikaları yüzünden iki Müslüman bir araya gelemiyor maalesef, gelse de anlaşamıyor.
Geçen yüzyılın başından itibaren var olan milliyetçilik akımlarıyla büyük ölçüde sarsılan İslam kardeşliğinin yerini ırkî bağnazlık alırken giderek büyük bir risk oluşuyor.
Bir başka nedense dindar-muhafazakar kesimin beynini ifsat eden dışlama, tenkit ve tekfir üreten kalıplar ne yazık o kadar çok ki temizlenmesi zaman alabilir.
Ve esasında en önemlisi Müslümanların İslam Birli'nin kurulacağına dair olan inancının olmaması/zayıf olması...
Her şey önce inançla başlar. Müslümanlar öz güvenini yitirmiş ve 'Bizden bir şey olmaz.'' denilerek öğretilmiş çaresizlik yaşanmakta.
ÇÖZÜM MİLLİ GÖRÜŞ'TE
Öncelikle slogan cümlelerden evvel yapılması gereken Müslümanları ayrıştıran, fitneye sebep olan ne kadar sorun varsa tespit edilmelidir.
- Zaten hepimizin bildiği sorunlardan ziyade belki zaman alacak derin analizler yapılarak, çözüm önerileri de yanında sunulmalı.
- Kısa ve uzun vadede yapılacak eylemler şeklinde bunlar belirlenmeli.
- Bölge ülkelerin bir araya gelmeli.
- Yabancı unsurlar bölge dışına çıkarılmalı.
- Ekonomik, siyasi, güvenlik ve kültür alanlarında iş birliği yapılmalı.
- Bölgesel çatışmaları önleme amaçlı Barış Gücü oluşturulmalı.
- İçerideyse siyasi tüm partilerle müzakere edecek gruplar oluşturulmalı ve mutlaka ortak bir rota çizilmelidir.
- Yurtdışında çalışmalar yapacak heyetler teşekkül edilmeli.
- Tüm STK'lar ile iş birliği halinde yardımlaşılmalıdır.
Bunlar zaten yapılmadı mı? Ya da yapılmıyor mu? Elbette yapıldı/ yapılıyor, ancak bir yerlerde bir tıkanıklık veya hata olmalı ki, başarılı olmuyor. ''Sefer bizden zafer Allah'tan'' bu, gevşemeye neden olmamalı. Müslüman tüm şartları usulü dairesinde zorlamalıdır. Erbakan Hoca tarafından kurulan D-8'ler aktifleştirilmelidir.
Saadet Partisi düzenlediği Uluslararası Sempozyumlarla bunu gündemde tutmaktadır. Biraz daha gayret edilirse neden olmasın.
Selam ve dua ile...