İşitin Ey yarenler

Hüzeyme Yeşim Koçak

Daha on bir, on iki yaşlarındayken eşyaya ve nefsine: ‘Sen kimsin ve nesin? Nerden gelip nereye gidiyorsun? Ne hâldesin? Ne hâldeydin? Ne hâle dönüşeceksin?” diye soran özel bir çocuk. Kendini gizlemiş sufi bir dede, aynı damardan beslenen gönül ehli insanlar çevre.

Dr. Mustafa Tatcı, Birdenbire Dergisi’nin yaptığı “Biz Yûnus’un Dersini Evliyâdan Okuduk” isimli söyleşi de, kendisini böyle tanıtıyor.( Mustafa Tatçı, Yûnus Emre Yorumları, İşitin Ey Yârenler)

Gönül adamlarının en sevdiğim yönlerinden biri de; sözleri sohbetleri halleriyle taliplilere yeni kapılar açmaları, hissettirmeleri, kalp genişlikleri ve hareketlerine sebebiyetleri, yere sığışmış benliğince kafeslenmiş bizlere göklerden, seçkin ruhlardan haberler vermeleri,  Allah rengine boyalı dilleri.

TYB Konya Şubesi’nin düzenlediği programda Mustafa Tatcı Hoca, konuşması sırasında, bazen üst perdeden, ancak ehlinin anlayabileceği, çok “içerden” bir kimsenin anlatabileceği ve tefsir edeceği katmanlı mânâlardan örnekler sundu.

Hz. Yunus’un hayatını seçme menkıbelerle aktarırken, gönül eğitiminden geçmenin, derûndaki Hz. İnsana ulaşmanın önemine değindi. Herhalde meraklısına ve istidatlısına batınî bir dünyanın sırlarını araladı.

Bir nutkunda “Şerîat tarikat yoldur varana / Hakîkat marifet andan içeri” diyen Yûnus Emre Hazretlerinin meşhur şathiyesini nasıl yorumladığına bakalım:

Çıktım erik dalına anda yedim üzümü

Bostan ıssı kakıyıp der ne dersin kozumu

“Bu beyitteki koz (ceviz) dört kademeli olmakla dört makâmı (Şerîat, tarikat, marifet, hakîkat; Esma, ef’al, sıfât, zât) temsîl etmektedir. Diğer üzüm ve erik ise hakikat ve şerîatın remizleridir. Üzümün her şeyi yendiği ve pekmez, sucuk (v.s.) gibi pek çok mâmülü olduğu hâlde eriğin sadece dışı yenir. Hakîkat de, şeriat makâmına göre böyledir. İçyüzü anlaşılmayan şeriatın anlaşılması zordur. Dört makamı yaşayan dervîşin her mâkamdan bir nişânı vardır.(…)

“Diğer taraftan hakîkatın hudutsuz denizinde seyretmek için şeriat gemisine binmek gerekir.(…) Bu denizde şerîat gemisiyle seyredilir fakat Hakîkate ulaşabilmek için gemiyi deldirmek, denizde gark olmak yani Hakk’ın birliğine dönmek gerekir:

 “Hakikat bir denizdir şerîatdır gemisi                                                                                

Çoklar gemiden çıkıp denize dalmadılar” buyurur Yûnus.

“Hakikat sırrı inci gibidir. Bu sebeple pek kıymetlidir ve yeri virânelerdeki hazineler (Kâmil insanların gönülleri)dir. Onu boncuk sanıp harcamak hatadır. Bu inci, aşk deryâsında bulunabilir. Nihâyet hakîkat sırları şerh (açıklama) ile anlaşılmaz.(…) Hâsıl-ı kelâm erenler hakîkat dirliğini (makâm ve sırlarını) riyâ ile değil ihlâs ile yokluk bilinciyle elde etmişlerdir. Kitap şerhlerini yani tefsir okuyarak değil!” diye de bizleri Yunus’un lisanıyla ikaz eder Mustafa Hoca.

Yine Yunus’a göre, “velayet mertebesine erişmek için sayılan dört makam içinde geçilmesi ve yaşanması gereken kırkar edep makâmı vardır; yüz altmış menzili aşmak gerekmektedir”. Yani iş sanıldığından zordur.

Şimdi bir başka gönül erinin Yûnus hakkındaki bazı görüşlerine değinelim. Mahmut Erol Kılıç’ın şiir yorumu da hoş ve anlamlı. Onun Hayatın Satır Araları kitabından:

 “Yunus Emre, bir geleneğin devamıdır; şiirinde Mevlâna ve Hacı Bektaş Velî konuşur. Gelenek böyle devam eder; Niyazî-i Mısrî’de, sonra gelen şiirimizde de Yunus yaşar. Hasan Âli Yücel ve Halide Nusret Zorlutuna’nın Yunus methiyeleri var. Mustafa Tatçı Hoca’nın Yunus Emre şiiri için yaptığı hizmetler takdire şayandır. Ve Yunus’un şiiri bunu hak ediyor. Niyazî-î Mısrî’nin şerhinden geçen, “Çıktım erik dalına / Anda yedim üzümü / Bostan ıssı kakıyıp/ Der ne dersin kozumu’ şiiri muhteşem okumalar yaptırıyor mesela. Erik ağacında üzüm yeniyor. Bahçenin sahibi gelip, ‘Behey adam! Ne yaparsın, bırak cevizlerimi!’ diyor. Ezberi bozan bir dil ve felsefe… Mecaz, sembolizm, metafor, sürrealizm… Bu şiir Hegel’in okumasından geçseydi kim bilir neler söylenirdi. Hedefe giden yolların da doğru olması gerektiğine işaret eden bir şiir; şiirdeki adamın hâli gibi… Adam üzüm yemek istemiş ve bunun için ağaca çıkmış. Ama çıktığı ceviz ağacıyken, onu erik ağacı sanıyormuş. ‘Düşün!’ der bu şiir insana, ‘aradığını nerede arıyorsun? Bindiğin dal arzuladığını verebilir mi? Dahası, hangi ağaca çıktığını biliyor musun?’

Allah’ı, hakikati yanlış yer ve form içinde arayanları ne de güzel anlatıyor, değil mi?’

Gözlerim perdelerden bunalmış bulanmışsa da; kulaklarımı yeterince açıp işitemedimse de; programdan aldığım hazzı ve muhabbeti saklamayacağım.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.