Hatıralar canlanıyor
Vakfımızın Genel merkez, Şubeler, Temsilcilikler ve Büroların haftalık yönetim kurulu toplantıları, bir hafta önce alınan kararların ifasının gözden geçirildiği toplantılar olmasının yanı sıra, bir sonraki hafta yapılacak işlerin planlanması ve programlanması hususunun da görüşüldüğü yerler olmuştur.
İkinci önemli toplantılarımız, Genel merkezin kontrolünde genellikle Ankara’da veya belli bölge illerinde Bölge ve Şube Başkanlarımızın katılımlarıyla her ay muntazaman yaptığımız “Gençlik Şuası” toplantılarıdır.
Bu toplantılar ilk önce Temsilciliklerimizde mahalle ve köy Büro yöneticilerinin katılımlarıyla o ilçede uygun bir salonda yapılır. Görüşmeler yapılıp, yapılması gereken işler sıralanır ve bir sonraki hafta il merkezlerinde yapılacak Şube Gençlik Şura toplantılarına verilecek raporlar hazırlanır.
Resim, İstanbul’da yaptığımız bir Bölge toplantısın göstermektedir. Soldan – sağa: Nazım Maviş (Ankara Şube Başk.) Abdülmecit Dönmezbilek (Gen. Başk. Yard.) Nevzat Laleli (Genel Başkan) Kasım Sezen (Gen. Başk. Yard)
Hemen ifade etmek gerekir ki Milli Gençlik Vakfı toplantılarının vazgeçilmez şartlarında birisi bir üst makama rapor vermektir.
“Şube Gençlik Şuraları”nda görüşülen konular, alınan kararlar, bir hafta sonra Genel merkez “Gençlik Şurası”na, her bir şubenin hazırladığı raporlarla birlikte götürülür. Raporlarda yapılan çalışmalar görülür, daha sonra yapılacak çalışmalar planlanır.
Bilindiği gibi planlama, yapılması geren işlerin alt alta yazılması olup bu işlerin bir zamana ve takvime bağlanmasına da programlama diyoruz.
Alınan kararlar “eh, dostlar bizi alış verişte görsünler” mantığıyla görüşülmez. Bu işlerin mutlaka yapılması gerektiği baştan bilinerek hareket edilir.
O zaman da karşımıza; “tevdi, takip ve intaç” diye üç önemli merhale çıkar.
Yapılması gereken iş, en iyi kim tarafından yapabilirse, o iş ona tevdi edilir ve yapması istenir. Buna aynı zamanda işlerin ve emanetlerin ehline verilmesi de denir.
Bu işler zamanla mukayyet (kayıtlı) olduklarından, işlerin sıkı bir takibinin yapılması da esastır. Bu iki önemli hususun yerine getirilmesinden sonra artık sıra intaç yani netice almaya gelmiştir.
İSTİŞARE HER İŞİN BAŞIDIR
Bir işin her yönünü, bir kişin bilmesi ve ona göre tedbir (önlem) alması mümkün değildir. Ele alınan konunun mutlaka o konuyu bilenlerce istişare edilmesi esastır.
Bizim istişare toplantılarımızda en geniş fikir hürriyeti uygulanmıştır.
Her üyemiz, rahatlıkla istişaresi yapılan konularda kendi görüşünü ortaya koyar. Üyeler arasında aynı şekilde düşünenler olması halinde söz sırası kendine geldiğinde “Ben de şu arkadaşım gibi düşünüyorum” diyerek ve istişare de zaman tasarrufuna azami dikkat eder. Yoksa aynı fikri, değişik yol ve kelimelerle tekrar dile getirmek, belki konuşmacının nefsini tatmin edebilir ama bu zaman kaybından başka bir şey olmaz. Hâlbuki bizim bu istişarelerden sonra işin uygulaması için daha çok zamana ihtiyacımız olacaktır.
Konuyu tamamen tersten ele alan ve menfi konuşan arkadaşlarımız da olmuştur, bundan sonra da olacaktır.
Biz, böyle düşünenlere, sadece teşekkür ederiz. Onlara; “Ne bozguncu adamalarsınız” gibi cümleler kullanamayız. Zira bu tip konuşmalar, iş yapılırken karşılaşılacak zorlukları ortaya koyması ve gerekli tedbirleri (önlemleri) alma açısında büyük önem taşımaktadır.
İstişarede bir önemli nokta da “işin ehli ile istişare edilmesi”dir.
İstişare edilecek konulara uygun istişare elemanlarını başkan belirler ve onları uygun yere davet eder. Tıbbi konular, tıp adamlarıyla (doktorlarla), zirai konular ziraatçılarla, hukuki konular hukukçularla… istişare edilir.
Konuyla uzaktan yakından alası olmayan bir insanın kendini istişare edilecek büyük adam zannetmesi ve istişare toplantısına davet edilmemesini problem yapması, o kişiye ait bir nefsaniyet olup büyük davamız için uygun bir davranış değildir.
İstişareden sonra eğer başkanın kalbinde bir itminan (tatmin) olduysa, başkan kararını açıklar. Değilse istişaresini sürdürür. Bu karar, bütün üyeler için bir emir hükmündedir.
Başkan dilerse önceden ilan edilmeden, o toplantıda bulunanların görüşlerini topluca tespit etmek için oylama yapabilir. Oylamanın sonucu başkanın vereceği kararı bağlamaz.
Bizim toplantılarımız da kulis olmaz. İhtilaf (aykırılık) çıkmaz. Üyeler birbirinin boğazına sarılmaz, sandalyeler havalarda uçmaz.
Kendi içimizde sağladığımız kardeşliğimiz aynı zamanda dışımızda ki diğer insanlara örnek teşkil ederek, onlara da huzur ve saadeti getireceğimizin bir delili (kanıtı) olur. Öyle ya, kendi içinde birlik ve beraberliği sağlayamayanlar, başkalarının birlik ve beraberliğini nasıl sağlayacaklardır.
Vakfımızın Genel merkez, Şubeler, Temsilcilikler ve Büroların haftalık yönetim kurulu toplantıları, bir hafta önce alınan kararların ifasının gözden geçirildiği toplantılar olmasının yanı sıra, bir sonraki hafta yapılacak işlerin planlanması ve programlanması hususunun da görüşüldüğü yerler olmuştur.
İkinci önemli toplantılarımız, Genel merkezin kontrolünde genellikle Ankara’da veya belli bölge illerinde Bölge ve Şube Başkanlarımızın katılımlarıyla her ay muntazaman yaptığımız “Gençlik Şuası” toplantılarıdır.
Bu toplantılar ilk önce Temsilciliklerimizde mahalle ve köy Büro yöneticilerinin katılımlarıyla o ilçede uygun bir salonda yapılır. Görüşmeler yapılıp, yapılması gereken işler sıralanır ve bir sonraki hafta il merkezlerinde yapılacak Şube Gençlik Şura toplantılarına verilecek raporlar hazırlanır.
Resim, İstanbul’da yaptığımız bir Bölge toplantısın göstermektedir. Soldan – sağa: Nazım Maviş (Ankara Şube Başk.) Abdülmecit Dönmezbilek (Gen. Başk. Yard.) Nevzat Laleli (Genel Başkan) Kasım Sezen (Gen. Başk. Yard)
Hemen ifade etmek gerekir ki Milli Gençlik Vakfı toplantılarının vazgeçilmez şartlarında birisi bir üst makama rapor vermektir.
“Şube Gençlik Şuraları”nda görüşülen konular, alınan kararlar, bir hafta sonra Genel merkez “Gençlik Şurası”na, her bir şubenin hazırladığı raporlarla birlikte götürülür. Raporlarda yapılan çalışmalar görülür, daha sonra yapılacak çalışmalar planlanır.
Bilindiği gibi planlama, yapılması geren işlerin alt alta yazılması olup bu işlerin bir zamana ve takvime bağlanmasına da programlama diyoruz.
Alınan kararlar “eh, dostlar bizi alış verişte görsünler” mantığıyla görüşülmez. Bu işlerin mutlaka yapılması gerektiği baştan bilinerek hareket edilir.
O zaman da karşımıza; “tevdi, takip ve intaç” diye üç önemli merhale çıkar.
Yapılması gereken iş, en iyi kim tarafından yapabilirse, o iş ona tevdi edilir ve yapması istenir. Buna aynı zamanda işlerin ve emanetlerin ehline verilmesi de denir.
Bu işler zamanla mukayyet (kayıtlı) olduklarından, işlerin sıkı bir takibinin yapılması da esastır. Bu iki önemli hususun yerine getirilmesinden sonra artık sıra intaç yani netice almaya gelmiştir.
İSTİŞARE HER İŞİN BAŞIDIR
Bir işin her yönünü, bir kişin bilmesi ve ona göre tedbir (önlem) alması mümkün değildir. Ele alınan konunun mutlaka o konuyu bilenlerce istişare edilmesi esastır.
Bizim istişare toplantılarımızda en geniş fikir hürriyeti uygulanmıştır.
Her üyemiz, rahatlıkla istişaresi yapılan konularda kendi görüşünü ortaya koyar. Üyeler arasında aynı şekilde düşünenler olması halinde söz sırası kendine geldiğinde “Ben de şu arkadaşım gibi düşünüyorum” diyerek ve istişare de zaman tasarrufuna azami dikkat eder. Yoksa aynı fikri, değişik yol ve kelimelerle tekrar dile getirmek, belki konuşmacının nefsini tatmin edebilir ama bu zaman kaybından başka bir şey olmaz. Hâlbuki bizim bu istişarelerden sonra işin uygulaması için daha çok zamana ihtiyacımız olacaktır.
Konuyu tamamen tersten ele alan ve menfi konuşan arkadaşlarımız da olmuştur, bundan sonra da olacaktır.
Biz, böyle düşünenlere, sadece teşekkür ederiz. Onlara; “Ne bozguncu adamalarsınız” gibi cümleler kullanamayız. Zira bu tip konuşmalar, iş yapılırken karşılaşılacak zorlukları ortaya koyması ve gerekli tedbirleri (önlemleri) alma açısında büyük önem taşımaktadır.
İstişarede bir önemli nokta da “işin ehli ile istişare edilmesi”dir.
İstişare edilecek konulara uygun istişare elemanlarını başkan belirler ve onları uygun yere davet eder. Tıbbi konular, tıp adamlarıyla (doktorlarla), zirai konular ziraatçılarla, hukuki konular hukukçularla… istişare edilir.
Konuyla uzaktan yakından alası olmayan bir insanın kendini istişare edilecek büyük adam zannetmesi ve istişare toplantısına davet edilmemesini problem yapması, o kişiye ait bir nefsaniyet olup büyük davamız için uygun bir davranış değildir.
İstişareden sonra eğer başkanın kalbinde bir itminan (tatmin) olduysa, başkan kararını açıklar. Değilse istişaresini sürdürür. Bu karar, bütün üyeler için bir emir hükmündedir.
Başkan dilerse önceden ilan edilmeden, o toplantıda bulunanların görüşlerini topluca tespit etmek için oylama yapabilir. Oylamanın sonucu başkanın vereceği kararı bağlamaz.
Bizim toplantılarımız da kulis olmaz. İhtilaf (aykırılık) çıkmaz. Üyeler birbirinin boğazına sarılmaz, sandalyeler havalarda uçmaz.
Kendi içimizde sağladığımız kardeşliğimiz aynı zamanda dışımızda ki diğer insanlara örnek teşkil ederek, onlara da huzur ve saadeti getireceğimizin bir delili (kanıtı) olur. Öyle ya, kendi içinde birlik ve beraberliği sağlayamayanlar, başkalarının birlik ve beraberliğini nasıl sağlayacaklardır.