Irak, ABD ve İran işgali altında mı?

Siyasi Aktivist Omar Alzzobaee ile Irak'ta ülkenin içiresinde bulunduğu süreç ile ilgili konuştuk. Alzzobaee, Irak'ın fiili 2 ülke tarafından işgal edildiğini söylerken, oldukça çarpıcı iddialarda bulundu.

IRAK RÖPORTAJLARI -1- KEREM İŞKAN

Siyasi Aktivist Omar Alzzobaee ile Irak'ta ülkenin içiresinde bulunduğu süreç ile ilgili konuştuk. Alzzobaee, Irak'ın fiili 2 ülke tarafından işgal edildiğini söylerken, oldukça çarpıcı iddialarda bulundu.

K.İ : Kobani’de yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ö.F: Şahsi kanaatim Türkiye, Kobani’ye (Aynu’l Arab) girip girmemekte mütereddit idi. Süleyman Şah Türbesi'yle ilgili de benzer şeyler yaşandı. Amaç daha çok Türkiye’nin hamasi duygularını köpürterek bu krizin bir parçası olmasını temin etmekti. Oysa Türkiye, bu uluslararası ittifakın (IŞİD karşıtı) ne İslam davasına, ne de bölgeye bir fayda sağlamayacağını, meselenin özünün ıskaladığını başından itibaren ortaya koydu. Bu noktada görüşü ve duruşu açıktı. Daima kaybeden bir bölgesel veya küresel krizin/savaşın tarafı olmayı da tercih etmedi Türkiye. Bizler bunu 2003’te Amerikan işgalinin yaşandığında gördük. Bu düşman ordusunun girmesine olanak sağlayan tezkereye geçit verilmedi.

K.İ: Şunun için soruyorum, bazıları eğer (Suriye) Kobani düşerse Kürtler artık Suriye’de barınamayacak, burada tutunamayacaklar diyor. IŞİD bundan sonra hedefini değiştirir mi, Erbil veya Irak’ın çeşitli bölgelerine girer mi?

Ö.F: Tüm aşamalarda Batı, uluslararası bir oyun oynamaktadır. Sizlerin de bildiği üzere 2001 yılında ‘terör’ kavramı inşa edildi, bunun üzerinden stratejiler yürütüldü. (Afganistan ve Irak işgalleri). Sonrasında devreye bu sefer ‘azınlıklar’ kartı konuldu, bunları himaye adıyla hareket edildi. İslam ülkelerinde bunu kullanmaya başladılar. Asıl amaç ise her azınlığın kendi iktidarını/devletini tesis etmesi, böylece coğrafyamızı parçalayıp bölmekti.

K.İ: Bizler Irak’ı gezdik, çeşitli grupları temsil eden kişilerle görüştük ve konuştuk. Genel kanaat Irak’ın direk bir şekilde İran işgali altında olduğu yönünde. Sizler ülkenizi nasıl görüyorsunuz?

Ö.F: Irak halihazırda iki işgal altındadır. 2003 yılında Amerikan işgalcileri, akabinde İran’ın desteklediği milis örgütler girdi. (Fiilen dağıtılması nedeniyle) Irak bölgesel siyasi denklemin dışına çıkartıldı. Geçtiğimiz 11 sene boyunca Irak halkı işgalciler ve İran’ın yürüttüğü politikalar nedeniyle perişan oldu, nice ızdıraplar ve sıkıntılar yaşadı. Canından bezen Irak halkının tamamı yaşanan zulme karşı sokaklara döküldü, bir devrim yaşandı. Medyanın lanse ettiği gibi güneydeki (Şii yoğunluklu bölgeler) şehirlerde halkın protesto etmediği de doğru değil. Buradaki halk da tıpkı Sünniler gibi dışlanma, zulüm ve yoklukla karşı karşıya kaldı. Bu sepeple Irak’ta bir halk devrimi yaşanmaktadır. Irak toplumsal yapısını oluşturan bütün unsurları dikkate alarak bunu söylüyoruz. Ancak 2012 Aralık ayında başlayıp tam bir yıl boyunca barışçıl şekilde 2013 Aralık ayının sonuna kadar süren devrim ana yoğunluk (Sünnilerin çoğunlukta yaşadığı) altı şehirde oldu. İran’ın uzantısı olan hükümetin baskısı/şiddeti nedeniyle bu barışçıl gösteriler daha fazla sürdürülemedi.

2003’ten bu yana Irak’ta yaşanan hadiseler tüm çıplaklığıyla gözler önünde durmaktadır. Ancak ne yazık ki yerel, bölgesel ve küresel medya - hatta Irak resmi medyası dahi - bunları farklı şekilde yansıtmaktadır. Irak meselesini neredeyse tamamen göz ardı etmektedirler. Irak denilince akla direk ‘terör’ gelmekte, bu algı ile birlikte Irak’ta yaşananlar sanki ‘terör’ sorunu imiş, yapılan ‘teröristler’ ile mücadeleden ibaretmiş gibi bir yayın politikası güdülmektedir.

2012-2013 arasında milyonların katılımıyla düzenlenen Irak devrimini örneğin medya fazla yansıtmadı. Yansıtsa da farklı bir şekilde bunu gösterdi. Diyelim bir IŞİD bayrağı veya silahlı bir kişinin bulunması bütün bir halkın IŞİD’çi veya silahlı olduğu anlamına gelmez. İşte tam bu noktada medyanın oynadığı role dikkat çekmek istiyorum. Batı basını haberlerinde bu halk devrimini IŞİD, terör ve benzeri isimlendirmeler ile anarak servis etti. Gösteri yapılan meydanları IŞİD’in arka bahçesi gibi lanse etti. Bu tür haberler yayınlayan medya kuruluşlarına hayret ediyoruz. Bizler bunu kesinlikle reddediyor ve kabul etmiyoruz. Bu bir çarpıtmadan ibarettir. Yaşanan meşru hak talebinde bulunan bir halk devrimidir.

Üzücü bir husus ise bu tür yanlış haberlere itibar eden siyasilerin varlığıdır. Bunu doğru kabul edip ona göre hareket etmektedirler.

K.İ: Peki Türkiye’nin Irak politikasını nasıl değerlendirmektesiniz?

Ö.F: Gerçekten Ehli Sünneti himaye anlamında bizler Türkiye’den çok şeyler beklemekte idik. En azından siyasilerden Ehli Sünnetin taleplerini/arzularını dillendirecek, bunu söyleyecek bir duruş sergilemesini beklerdik. Bu bile olsaydı yeterliydi. Ne yazık ki Irak halkı kendi davasına/meselesine yönelik Türkiye’den bu anlamda bir tavır göremedi.

Iraklılar, halk devrimini yöneten lider kadrolar bugün, düne göre başkasına ihtiyaç duymayacak bir özgüvene sahiptirler. Başkasından bir şeyler bekleyen ama somut anlamda ortada bir şey görmeyen devrimci kadrolar kendi yolunu sürdürmektedir. Şunu açıklıkla belirtmeme müsaade ediniz: Türkiye eğer Suriye devrimini sahiplendiği gibi Irak devrimini de sahiplenseydi iş çok daha farklı yerlerde olurdu.

Bugün İran projesi/stratejisi Türkiye’yi yakından korku ve endişeyle takip etmektedir. Şu an Türkiye en ciddi şekilde İran ile karşı karşıya gelen bir konumdadır. Eskiden İran’a karşı bu sed/duvar rolünü İslam/Arap coğrafyası adına Irak üstlenmekteydi. Geldiğimiz noktada körfez ülkelerinin İran karşısında alanı bomboş bıraktıkları görülmektedir. İran’ın bölgedeki (yıkıcı-tehlikeli) siyasetinin önünde durabilecek, durmasa bile karşısında kalmak zorunda kalan bir Türkiye kalmıştır. Bu siyasal gerçekliği de göz önüne alarak şunu söyleyebiliriz: Irak halkı İran’ın bu yayılması, nüfuzu ve tehlikesi karşısında Türkiye’nin kendisinden beklendiği gibi ciddi bir duruş sergilediğini görmedi.

K.İ: Bundan 5 yıl önce İran’ı gözümüzün önüne getirdiğimizde şunu söyleyebilirdik. Ambargolar altında baskılara uğrayan, bölgede izole edilmiş, dünyada tek başına kalmış bir ülke. Ama Irak ve Suriye meselesi, İran’ın bölgede çok büyük roller oynadığını, çok ciddi şekilde güçlendiğini ve yayıldığını gösterdi. İran’ın bölgedeki inisiyatifini artırdı mı? İran, Türkiye’nin bölgesel güç olma rolünü çaldı mı?

Ö.F: Bakınız, İran abartıldığı kadar güçlü veya her şeye nüfuz etmiş değil; bilakis karşısında bir güç bulunmadığından alanda hareket ediyorlar. Yoksa sahada örneğin Türkiye olsa, ciddi bir rol üstlense, ya da Türkiye’nin bir duruş sergilediğini görseler İran’ın yayılabilmesinin imkanı yok. Buna girişemezler. Veyahut körfez ülkeleri, İran projesine karşı dursa, meydan okuyan bir adım atsa yine İran’ın yayılmacılığı duracaktır. Ne yazık ki tarafsız davranma, yaşananlar karşısında sessiz kalma, gerçeği görmemezlikten gelme gibi hususlar hakikati ıskalamak anlamına gelmektedir. Türkiye ve körfez ülkeleri ne yaparsa yapsın her halükarda İran bunlara rağmen, onların aleyhinde yayılmacılığını sürdürmektedir. Hiç şüphesiz, bu yayılmaya karşı bir engel konumunda duran bağımsız Irak devletinin 2003 işgaliyle birlikte yıkılmasının ardından bu dediklerimiz gerçekleşti.

K.İ: Türkiye’yi de içine koyarak söylüyorum. İran’a yönelik Sünni dünyanın bu akıl tutulmasını neye bağlıyorsunuz?

Ö.F: Güzel bir soru. Bu kanaatimce siyasi bir zafiyet ve bir ideal/projenin olmamasından kaynaklanıyor. Körfez ülkelerinin istikrar, bağımsızlık ve müstakbele dair projeleri yok. Suudi Arabistan ile Katar, Katar ile Türkiye, Suud ile Türkiye arasındaki siyasi ilişkiler olsun, diğer bölge ülkeleri arasındaki siyasal ilişkiler olsun bölgede yeknesak bir düzen de bulunmuyor. Siyasi hedeflerin farklı ve çatışıyor olması bölgedeki şiddeti de tetikliyor. Yapılan edilenler de zaten gözümüzün önünde duruyor.

DEVAM EDECEK

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Röportaj Haberleri