İnsanlar Mevla Teâla’nın kendilerine lütfettiği mülkünde istediği gibi gezip, eğlenip, yiyip, içip keyif sürebiliyorlar. İstedikleri malı mülkü, makam ve rütbeleri elde edebiliyorlar. Düşünsenize bütün bunlar karşılıksız olabilir mi? Gün be gün belirli bir düzen içerisinde dönüp duran devran hiç bedelsiz mi verildi insanoğluna? Unutulmamalıdır ki her şeyin bir bedeli vardır. Dünyada bedelsiz şeyler değersizdirler. İnsan dünyada yaşadığı iyi şeylerin karşılığını görecektir. Yaptığı kötü şeylerinde muhakkak bedelini ödeyecektir. Sırf boş boş yaşayıp her isteğimiz yerine getirilsin diye gelmedik bu dünya âlemine. İnsanın bir hedefi ve gayesi olmalı. Gayesiz ve hedefsiz insan rüzgarın esişine göre sağa sola eğilir durur. Oysa onun eğileceği hedef tektir. İşte onu Hak Teâla yüce kitabında şöylece açıklıyor “Ben (Allahu Azimüşşan) insanları ve cinleri ancak (beni tanısınlar) bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat,56)
Kâinâtın yegâne sahibi, insanları ancak kendisine kulluk etsinler diye yarattığını açıkça beyan ediyor. Yüce yaratıcı bu ilâhi fermanı açıkladığı halde insanlar Allahü Teâla’ya kulluktan kaçınıyorlarsa imansızlığa doğru bir gidiş var demektir. İmansızlık beraberinde her türlü belâ ve musibeti getirir. İmansızlık insanı ahlaksızlık ve perişanlığa sürükler. Onu zulme ve sapkınlığa götürür. İnsanlığın yakası sıkıntılardan kurtulamaz. İnsanlık isterse en ileri teknolojileri geliştirsinler ruhsal gelişim eksik olursa insanlık ziyan içinde olur. Hatta imansız insanlık, insanlığın iflâsıdır. Çünkü iman, insanın insanlık sıfatını koruyan çok önemli bir muhafazadır. İman kötülüğe karşı bir ölçüttür. İman insanlığın yanlışa kaymaması için güçlü bir dayanaktır. İman insanlığın davranışlarına bir sınır getirir. Onu azıp sapmaması için uyarır. Bir İslam büyüğünün dediği gibi “İman insanı insan eder. Belki de insanı hayvan eder.” İmansızlık en büyük hüsrandır. İman safında olanlara ne mutlu! Keşke onlar da bunun kıymetini bilebilse ve gereğini yapabilseler. Ama her ne olursa olsun imanlı insan dâima kardadır.
Ya diğer safta olanlar, kim bunlar? Allah(c.c)’a inanmayan kâfirler ve inanmadıkları halde inanmış gibi görünen münafıklar. Bunlar ne kadar Allahü Teâlâ’nın azâbıyla korkutulsalar da yine bildiklerini okurlar. Fırsat bulduklarında zayıfları ezer, masumları çiğnerler. Katliamlar yaparak insanları zulümleri ile sindirirler. Bombalarla bebek, çocuk, kadın, suçlu, suçsuz insanları hâince yok ederler. Namus tanımazlar, hak hukuk takmazlar. Barış adına büyük küçük ölüm kusarlar. Bunlar yapıldı, yapılıyor. Dünyanın güçlü gibi görünen ama bir sinek kadar değeri olmayan kâfirleri, münafıkları ve imansızları tarafından yapılmaya da devam edecektir. Kâfir kâfirliğini yapacak Müslüman da kendisine yakışanı. Herkes kendine yakışanı yapıyor bu dünyâda.
Yüce yaratıcı kutsal kitâbında bunlar için şöyle buyuruyor: “İnkâr edenler gelince, onları uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir; onlar inanmazlar. Allah onların kalplerine de, kulaklarına da mühür vurmuştur. Gözlerinin üzerinde bir perde vardır. En büyük azap onlar içindir.”(Bakara, 6-7)
Bakara süresinin devamlarında yine inkâr edenler için şunlar kaydedilmiş Kur’ânı Kerim’de: “Onlara insanların (Müslümanların) inandığı gibi inanın denilince; ‘Biz de beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız’ derler. Dikkat et ki (asıl) beyinsizler hiç şüphesiz kendileridir. Fakat bilmezler. Onlar iman edenlere kavuştukları zaman ‘inandık’ derler, şeytanlarıyla baş başa kalınca ise ‘Emin olun, biz sizinle beraberiz. Biz ancak istihza (alay) edicileriz’ derler. (Asıl) Allah onlarla istihza eder ve taşkınlıkları, azgınlıkları içinde serserice dolaşmalarına mühlet verir.” (Bakara, 13-14-15)
Cidden kitâbullahta her şey mevcut. Her problemin cevabı hazır. İşte bize bugünkü hâlimizin tablosu yukarıdaki ayetlerde çizilmiş. Onların güçleri kuvvetleri bizi yeise düşürmemeli. Mevlâ Teâlâ sâdece belirli bir zamâna kadar onlara mühlet veriyor. Serserice ve rezilce işler hiç cezâsız kalır mı? Ne deniyor ‘Alma mazlumun âhını. Çıkar aheste aheste.’ En son olarak Gazze’de ki mazlumların ahı yerde kalır mı? Kalmayacağını tarih bize söyleyecektir. Onların güçleri, kuvvetleri bizi aldatmasın. Onun da cevâbı mâhiyetindeki şu ayeti kerime ile yazımıza son verelim istiyoruz. “Onları gördüğün zaman gövdeleri (kalıpları, kıyâfetleri belki) hoşuna gider. Eğer konuşurlarsa sözlerini dinlersin (Halbuki) onlar (elbise) giydirilmiş odunlar gibidir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. (Asıl) düşman onlardır. O halde onlardan sakın Allah gebertsin onları. Nasıl olup da (Hakdan) döndürülüyorlar.” (Münâfıkun, 4)
Haktan dönmeyen hakta kalanlara selam olsun. Dünyâyı cehenneme çeviren zâlimler ve onların yanında olanlar ise en kısa zamanda cezâlarını bulsun derken sizlere hayırlı cumalar diliyorum efendim.