Gecenin bir yarısıydı...
Ve hava buz gibiydi...
Galatasaray'a kaybeden Fenerbahçeliler de...
Kazanan takımın taraftarları “çıldırmış” ve sevinç gösterileri tam bir “cinnet” haline dönmüştü pazar akşamı...
Yangın yerine çevirmişlerdi Konya sokaklarını...
Gürültü kirliliğinin de tavan yaptığı bir durumdu sözünü ettiğim...
Sanırsınız güneş batıdan doğmuş...
Sanırsınız Atatürk mezarından kalkmış...
Sanırsınız dünya'da savaşlar, ölümler, açlıklar, yoksulluklar son bulmuş...
Öyle bir “cinnet hali”yle Fenerbahçe'yi yenmenin sevincini yaşıyordu Galatasaraylılar...
Fenerbahçeli ya da Galatasaraylı değilim...
Tabi ki Beşiktaşla da bir “can” bir “kan” bağım yok...
İyi bir Konyasporluyum...
Konyasporlu olmaktan da gurur duyuyorum...
Milyarın üstünde nüfusa sahip olan Çin'deki bir bisiklet kazası beni ne kadar ilgilendiriyorsa, Galatasaray'ın, Beşiktaş'ın ve Fenerbahçe'nin başarısı ya da başarısızlığı da beni o kadar ilgilendiriyor...
Sevinmem de, üzülmem de...
Açıkçası beni “zerre” kadar ilgilendirmiyor...
Buraya kadar tamam mı?
Tamam...
Bütün bunları niye yazdım...
Pazar akşamı birebir yaşadığım, bana insanlığın hala ölmediğini hatırlatan, insan olduğumuzu hatırlatan, bir olaydan, bir “Fair-Play” ruhundan sözedeceğim...
Bir insandan sözedeceğim...
Bir insan evladını sizlerle buluşturacağım...
Tam da hoşgörünün ve sevginin coşkuyla kutlandığı bugünlerde ve benim şehrimde...
İnsani değerlerimizin hızla kaybolduğu, saygısızlığın, hoşgörüsüzlüğün ve sevgisizliğin dip yaptığı ülkemde, bu sevgisizliğe, bu hoşgörüsüzlüğe ve bu saygısızlığa direnen bir güzel vatan evladının ya da evlatlarının hala var olduklarından bahsedeceğim...
Yani Mehmet Ayhan'dan...
Tabi ki “112 acil servis”ten de...
Sanki gökten zembille indiler...
Olay yerine ses hızında gelmeleri, rahatsızlanan bir kardeşimize anında müdahale etmeleri alkışlanmaz da ne yapılır?
Helal olsun onlara da...
İyi ki varlar...
***
Mehmet Ayhan...
Tanımam etmem...
Ama bu vesileyle tanıştığım için de çok mutlu oldum...
Belli ki, iyi bir Fenerbahçeli...
Galatasaray yenilgisinden sonra hem “zemheri soğuk”a hem de karşı taraftan gelecek bir “taciz”e karşı, kalın bir montla gizlemiş üzerine giydiği Fenerbahçe formasını...
Ama insan oluşu, “”Fenerbahçe”li olmasının önüne geçmiş olacak ki, onlarca Galatasaray taraftarının yapmadığını, yapamadığını yapıp, sırtındaki montunu çıkarıp ıslak ve soğuk betonda yaşam mücadelesi veren, üzerinde de Galatasaray forması olan hiç tanımadığı bir kardeşinin üzerini örtmesi, başının altına yastık yapıp koyması, onun iyi bir insan olmasından başka bir şey değildi...
Yaptığı bu hareket ile adeta “insanlık ölmemiş” dedirtti Mehmet Ayhan...
Kırmızı görmüş boğa gibi birbirlerine saldıran kulüplerin kelli felli başkanlarına, yöneticilerine ve de spora savaş mantığıyla yaklaşan bütün kulüplerin taraftarlarına da bir insanlık dersi vermiş oldu...
Galatasaraylı olmak, Fenerbahçeli olmak, Beşiktaşlı ya da Trabzonspor'lu ve ya Konyaspor'lu olmak, başka bir şey, ama insan olmak, insanı değerleri taşımak, çok daha başka bir şey...
Maç bitmiş, üzerinde taşıdığı sarı-kırmızı formasıyla, galibiyetin de verdiği bir sevinçle evine gitmek için otobüs bekleyen 16-17 yaşlarında bir kardeşimiz...
Bilinmedik bir sebeple olduğu yere yığılıp kaldı...
Hem de buz gibi sert betonun üzerine...
O anda herkes başına toplandı bu kardeşimizin...
Ama kimse Mehmet Ayhan'ın yaptığını yapamadı...
Ambulans beklenirken, buz gibi betonun üzerinde yatan Galatasaraylı kardeşimizin üşüyeceğini düşünerek, üzerindeki montunu çıkaran, o bayan kardeşimizin üzerine örten, başına yastık yapan Fenerbahçeli Mehmet Ayhan'ın bu insanı çabası, orada bulunan herkese “bu mudur bu işte” dedirtti...
Şimdi toprak garibi olmuş, İstanbullu meslektaşım Hikmet Pulcu'yla nefret ettiğim Fenerbahçe'yi, hem de hiç tanımadığı Galatasaraylı bir kardeşinin yardımına koşan Konyalı Mehmet Ayhan'la sevebilecekmiyim?
Kimbilir...
Onun için Fenerbahçeli Mehmet'i çok sevdim...
Umarım bu ülkede Mehmet Ayhan gibilerinin sayısı çoğalır.