On iki Rebîu’l-Evvel, nisan yirmisi,
Doğmuştu yerler ve göklerin bir incisi,
O güzeldi ki, insanlığın birincisi,
Allah’ın Habîbî, kulların en iyisi.
Babası Abdullah, Âmineydi annesi,
Görenler sanırdı ki, o bir gül destesi,
Bir seher vaktiydi, günlerden pazartesi,
O gündü Âlemler Rabbine ilk secdesi.
Almıştı kucağına, götürmüştü Dedesi,
Çoktandır bekliyordu Allah’ın Kâbesi,
Ulaşacaktı kutlu mekândan duâsı,
Şifa bulacaktı Beytullah’ın yarası.
Meleklerdi intizar edip gözetleyen,
Putların yıkılacağı ânı bekleyen,
Tevhid sadâsını candan duymak isteyen,
Cebrail’di ilk vahye hazırlık eyleyen.
İşte o gün doğmuştu Ahmed’in yıldızı,
Tutmuştu Yahudîleri içli bir sızı,
Artık kesilecekti şirkle küfrün sözü,
Gerçeği görecekti, insanlığın gözü.
Şimdi gelenler vardı Benî Sa’d yurdundan,
Haber bekleniyordu yeni doğumlardan,
Hepsi de almıştı varlıklı olanlardan,
Kim isterdi ki, babadan yoksun olandan.
Eli boş gitmek istemiyordu Halîme,
Tevekkülle kucak açmıştı bu yetîme,
Hayran olmuştu görünce gül cemaline,
Kaptırmıştı kendini gülümsemesine.
Bindirince Halîme cılız devesine,
Bakakalmıştı süratlice gidişine,
Geçmişti kabîlesinin kadınlarını,
Artırmıştı bu hal, onların kıskancını.
Dolakalmıştı göğsü sütle Halîme’nin,
Hem de koyunlarıyla o zayıf devenin,
Doyuvermişti karınları her birinin,
Anlamışlardı kıymetini Muhammed’in…
Vakit tamam olduğu an gelmişti Cibrîl,
Artık kuduracaktı nice Ebu Cehil,
Îmana koşacaktı Ammarlar, Bilâller,
Güç yetiremeyecekti Ebu Lehebler…
Şimdi kan kokan eller, şefkat doluyordu,
Taşlaşan kalpler artık, rahmet sunuyordu,
Zalimlerin kılıcı kesmez oluyordu,
Diller coşkuyla “Allahü Ekber” diyordu.
Doğmuştu yerler ve göklerin bir incisi,
O güzeldi ki, insanlığın birincisi,
Allah’ın Habîbî, kulların en iyisi.
Babası Abdullah, Âmineydi annesi,
Görenler sanırdı ki, o bir gül destesi,
Bir seher vaktiydi, günlerden pazartesi,
O gündü Âlemler Rabbine ilk secdesi.
Almıştı kucağına, götürmüştü Dedesi,
Çoktandır bekliyordu Allah’ın Kâbesi,
Ulaşacaktı kutlu mekândan duâsı,
Şifa bulacaktı Beytullah’ın yarası.
Meleklerdi intizar edip gözetleyen,
Putların yıkılacağı ânı bekleyen,
Tevhid sadâsını candan duymak isteyen,
Cebrail’di ilk vahye hazırlık eyleyen.
İşte o gün doğmuştu Ahmed’in yıldızı,
Tutmuştu Yahudîleri içli bir sızı,
Artık kesilecekti şirkle küfrün sözü,
Gerçeği görecekti, insanlığın gözü.
Şimdi gelenler vardı Benî Sa’d yurdundan,
Haber bekleniyordu yeni doğumlardan,
Hepsi de almıştı varlıklı olanlardan,
Kim isterdi ki, babadan yoksun olandan.
Eli boş gitmek istemiyordu Halîme,
Tevekkülle kucak açmıştı bu yetîme,
Hayran olmuştu görünce gül cemaline,
Kaptırmıştı kendini gülümsemesine.
Bindirince Halîme cılız devesine,
Bakakalmıştı süratlice gidişine,
Geçmişti kabîlesinin kadınlarını,
Artırmıştı bu hal, onların kıskancını.
Dolakalmıştı göğsü sütle Halîme’nin,
Hem de koyunlarıyla o zayıf devenin,
Doyuvermişti karınları her birinin,
Anlamışlardı kıymetini Muhammed’in…
Vakit tamam olduğu an gelmişti Cibrîl,
Artık kuduracaktı nice Ebu Cehil,
Îmana koşacaktı Ammarlar, Bilâller,
Güç yetiremeyecekti Ebu Lehebler…
Şimdi kan kokan eller, şefkat doluyordu,
Taşlaşan kalpler artık, rahmet sunuyordu,
Zalimlerin kılıcı kesmez oluyordu,
Diller coşkuyla “Allahü Ekber” diyordu.