Kimi “açlık grevine son verme kudretiyle liderliği pekiştirilmiş oldu” dedi. “Patron” dedi kimi.
Bir diğeri, “bir ahlakı olur aydının. Onu da Öcalan’dan gördüler.” diye -ahlâkını sevdiğimin liderini- örnekledi.
Bütün bir kanlı geçmiş, cezaevinden verilen talimatlar, halen devam eden savaşın, yitirilen fert ve ülke geleceğinin, maddî ve manevî ağır bir yükün sorumluluğu, şehitlerin âhı hepsi bir anda yok sayıldı, eridi gitti.
Yöneticiler tarafından, basın-yayın organlarınca, aydınlar eliyle(!) sunulan bir itibar kampanyasıyla; Apo yüceltilmeye, bize kurulduğu köşeden dersler vermeye devam etti.
Öcalan’ı arındırma süreci, türlü yöntem ve kanallarla çok önceden başlamıştı. İçlerinde PKK’ya İslâmi kılıf geçirilmesi şekli bile vardı.
Eski PKK militanlarından Sami Demirkıran, “PKK” adlı kitabında, bize sözde din adamlarının, bu yoldaki faaliyetlerinden bahseder. Hutbelerde aynen şöyle denilmektedir:
“Her kim bu davaya destek verirse büyük sevap kazanacaktır. Her kim bu uğurda ölürse, Allah tarafından şehit sayılacak, geçmişte işlediği tüm günahları af görecek ve cennetin kapısından, sonsuz nimetlerle ödüllendirilmek üzere içeri girecektir. Dağdakiler bizim çocuklarımızdır. Onlara Allah rızası için yardım edelim. Bundan böyle en büyük ibadetiniz bu sayılacaktır.
(…) Onlara karşı olan kimseler biliniz ki, ne duaları, ne namazları, ne tuttukları oruçları dinimizce kabul görmeyecektir. Onlar açken, sizin yiyeceğiniz her lokma haram sayılacaktır.” ( Sami Demirkıran, PKK, Kipa Yayınları, İstanbul, 2001, sf. 291)
Günümüzde de yukarıdaki koroya; lider ve ideolojisini kutsallaştırma, hakkındaki algıyı kökten değiştirip, toplumu yönlendirme politikasına, farklı ağızlardan destek verilme eylemi kuvvetlendi.
Hele bir tanesi, “Öcalan’ın star kumaşından” bahsetmekle, yıldızlaştırmakla kalmadı, daha da ileri giderek, Müslüman bir toplum indinde çok yaralayıcı cümleler kurdu:
“Peygamberler dönemi kapansa da “mucizeler”in devam ettiğinden ve bu mucizeyi Abdullah Öcalan’ın gerçekleştirdiğinden dem vurdu. Demek ki Hazret, ahlâk ve faziletiyle yakında din kitaplarına da girebilecekti.
Böylece bir kahraman meydana getirme devresini yavaş yavaş tamamlıyoruz. Bebek katilinden “Apo mucizesine” uzanan süreçte esasen, artan terör olaylarının günahı tümüyle askeriyeden, derin devlete, PKK içindeki şiddet yanlısı güçlere falan havale edilerek, Öcalan epeyce deterjanlanmış ve köpürtülmüştü.
“Efsane” genişletilerek, sıra tepedekiler nezdinde de “Sayın’dan, “Pek Sayın’a” ve “Mübarek’e” geldi.
Artık yalnızca merhametli, müşfik bir kişiyle değil; peygamberimsi, eli ayağı öpülesi –ki havarisi teröristlerle kucaklaşılmadı mı- güzeller güzeli, ulvî bir adamla da karşı karşıyayız.
Apo ve mucize. Ne ürpertici değil mi? Kutsallar, inancımızın temeli “Peygamberlik müessesesi” ve çağrışımlarını düşünün bir. Nelerle, kimlerle yan yana getiriyor. Malûm mucizeleri peygamberler gösterir.
Bir başka deyişle mucize kavramı, o kadar önemsizdir ki; nesnelerden tutun da kan delisi katillere bile yakıştırılıp, giydirilebilir.
Ve biz böyle bir kafa yapısını alkışlar, olan biteni hazmederiz, yüreğimiz kaldırır. Oysa inançlı bir insan için mucize kelimesiyle, Öcalan’ın yan yana getirilmesi züldür.
Neticede bir gulgule ve velveleyle, dünyaya nizamla intizam vermeye girişirken; içerde, “Heykeli dikilecek adam” Apo’nun iradesi ve idaresi büyü(tülü)yor.
O ve etrafında örülmeye çalışılan fikirler, imaj, propaganda hâlesi halkı kafesliyor. Devâsâ bir yalanla hapsoluyoruz.
Hapistekiler ve özgür hayat sahipleri yer değiştiriyor.
……
Türk Dünyasının Aksakalı, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Turan Yazgan Hoca 22 Kasım günü Hakk’a yürümüştür. Ailesine, sevenlerine baş sağlığı ve kendisine Allah’tan rahmet diliyoruz.