İnsanı arzu edilen eşsiz noktaya ulaştıracak hakikat nedir?
Belki de kişinin kendisine sorması gereken en önemli soru budur.
Evet, bunun tek cevabı îmandır. İman hakikati olmadan büyük ve kıymetli sonuca ulaşılamaz.
Zaten insana düşen ilk görev de budur. Biliriz ki bir güzel eser görürüz, hemen müessirini sorarız. O halde bu kâinatın ve onun içindeki en kıymetli varlığın da bir müessiri vardır. O da, yüceler yücesi Allah (c.c.)'dır.
İşte insanın O'nu bulması ne güzel. Bu manada Hz. İbrahim (a.s.)'ın daha çocukken yaşadığı gerçekler bizim için ne kadar önemlidir.
Evet; arayış, buluş ve teslim oluş. O'na sevgi, muhabbet ve bağlılık.
İşte bu, sevgilerin en yücesi, en eşsizi, en değerlisidir. O'nu sevmek insana huzur ve mutluluk verir.
Çünkü O'dur bizi yoktan yaratan ve bizi biz yapan. Öyle ya yerde sürünen bir sürüngen, ya da belki korkuyla baktığımız bir mahlûk da O'nun. Hangisi O'nun değil ki! Hangisinden dileseydi yaratmazdı ki bizi? İşte insan olmanın önemi ve kıymeti de böylesine bir tefekkürden geçer.
Hayatları boyunca bütün peygamberlerin ve onların gerçek tabîlerinin özünde bu sevgi yatar. O'na sevgi hiçbir şeyle izah edilemez. Ancak yaşanarak ortaya çıkar ama bunu gösteren birçok mânâ iklimleri de mevcuttur. Bunlar ancak Allah (c.c.) ile Allah'ı seven dostları arasında zuhur eder.
Kullarda Allah'ı sevmenin göstergesi ne olabilir? Sevgi acaba sadece dille ifade edilebilir mi?
Öyle ya toplumda o kadar çok insan var ki; "ben Allah'ı severim, kalbim temiz, sen kalbime bak" der, durur. Ama ya icraat nasıl? Yaşayış yani uygulama nerede?
İşte burası çok mühimdir. Önemli olan sözle icraatın birbirisini tutmasıdır.
Allah'ı sevdiğini söyleyen bir kimsenin, Allah'ın sevmediği bir şeyle meşgul olması ne ile izah edilebilir ki? Bu büyük bir tezattır. Halbuki Allah (c.c.) şöyle buyurur:
"O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. Öyleyse Ona ibadette sabırlı ol. Hiç O'na benzeyen bir şey bilir misin?" (19 Meryem 65)
Ayrıca bu konudaki rehberi de şöyle haber verir Rabbimiz. Hem burada O'na sevginin gereği açık bir şekilde gösterilmektedir.
"De ki: "Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah affeder ve merhamet eder". (3 Âl-i İmran 31)
O halde sevginin yerini bulması ancak onu Allah'a ait kılmakla mümkündür. Bu da O'nun sevgili Rasûlüne uymakla ortaya çıkacaktır. Tabii ki Allah sevgisi, başta o eşsiz elçisi olmak üzere, Allah'ı seven nice kulları da sevmeyi gerektirir.
İnsan ve sevgi deyince bu ve bunun içeriğini dolduracak manalar aklımıza gelmektedir.
Öyleyse buna yönelik güzelliklerle yaşamanın gayreti içerisinde olalım. En aziz ve en kıymetli dava da budur. Bu gerçeği çocuklarımıza da aktaralım. Onlar da bu mana ile yetişsinler ve varılabilecek en son noktaya varsınlar.
Selâm ve duâ ile.
Belki de kişinin kendisine sorması gereken en önemli soru budur.
Evet, bunun tek cevabı îmandır. İman hakikati olmadan büyük ve kıymetli sonuca ulaşılamaz.
Zaten insana düşen ilk görev de budur. Biliriz ki bir güzel eser görürüz, hemen müessirini sorarız. O halde bu kâinatın ve onun içindeki en kıymetli varlığın da bir müessiri vardır. O da, yüceler yücesi Allah (c.c.)'dır.
İşte insanın O'nu bulması ne güzel. Bu manada Hz. İbrahim (a.s.)'ın daha çocukken yaşadığı gerçekler bizim için ne kadar önemlidir.
Evet; arayış, buluş ve teslim oluş. O'na sevgi, muhabbet ve bağlılık.
İşte bu, sevgilerin en yücesi, en eşsizi, en değerlisidir. O'nu sevmek insana huzur ve mutluluk verir.
Çünkü O'dur bizi yoktan yaratan ve bizi biz yapan. Öyle ya yerde sürünen bir sürüngen, ya da belki korkuyla baktığımız bir mahlûk da O'nun. Hangisi O'nun değil ki! Hangisinden dileseydi yaratmazdı ki bizi? İşte insan olmanın önemi ve kıymeti de böylesine bir tefekkürden geçer.
Hayatları boyunca bütün peygamberlerin ve onların gerçek tabîlerinin özünde bu sevgi yatar. O'na sevgi hiçbir şeyle izah edilemez. Ancak yaşanarak ortaya çıkar ama bunu gösteren birçok mânâ iklimleri de mevcuttur. Bunlar ancak Allah (c.c.) ile Allah'ı seven dostları arasında zuhur eder.
Kullarda Allah'ı sevmenin göstergesi ne olabilir? Sevgi acaba sadece dille ifade edilebilir mi?
Öyle ya toplumda o kadar çok insan var ki; "ben Allah'ı severim, kalbim temiz, sen kalbime bak" der, durur. Ama ya icraat nasıl? Yaşayış yani uygulama nerede?
İşte burası çok mühimdir. Önemli olan sözle icraatın birbirisini tutmasıdır.
Allah'ı sevdiğini söyleyen bir kimsenin, Allah'ın sevmediği bir şeyle meşgul olması ne ile izah edilebilir ki? Bu büyük bir tezattır. Halbuki Allah (c.c.) şöyle buyurur:
"O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. Öyleyse Ona ibadette sabırlı ol. Hiç O'na benzeyen bir şey bilir misin?" (19 Meryem 65)
Ayrıca bu konudaki rehberi de şöyle haber verir Rabbimiz. Hem burada O'na sevginin gereği açık bir şekilde gösterilmektedir.
"De ki: "Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah affeder ve merhamet eder". (3 Âl-i İmran 31)
O halde sevginin yerini bulması ancak onu Allah'a ait kılmakla mümkündür. Bu da O'nun sevgili Rasûlüne uymakla ortaya çıkacaktır. Tabii ki Allah sevgisi, başta o eşsiz elçisi olmak üzere, Allah'ı seven nice kulları da sevmeyi gerektirir.
İnsan ve sevgi deyince bu ve bunun içeriğini dolduracak manalar aklımıza gelmektedir.
Öyleyse buna yönelik güzelliklerle yaşamanın gayreti içerisinde olalım. En aziz ve en kıymetli dava da budur. Bu gerçeği çocuklarımıza da aktaralım. Onlar da bu mana ile yetişsinler ve varılabilecek en son noktaya varsınlar.
Selâm ve duâ ile.