Memlekette insan, toplum ve siyaset ilişkisi işçi ve işveren üzerinden yanlış değerlendirildiği için, pek çok insanın kendi çalıştıkları sektörler için olduğu kadar, diğer sektörler içinde fikir beyan ederken çok sık kullandığı ifade, “insanlar iş beğenmiyor” sözleri oluyor.
İş beğenmiyor diyen işverenlerin karşısında, işi beğenmeyen işçi olarak görülen gençlerin temel düşünceleri ise, işverenler bedava işçi çalıştırmak isteyen patronlar olarak tanımlanıyor.
Çalışmadan hayatı yaşamak, hatta bir meslek edinmek için bile okuma isteklerinin olmadığı şeklinde tarif edilenler ise, yeni yetişen nesil olarak ifade edilir.
Genç neslin çalışma ve okuma isteklerinin olmadığı gibi bir düşüncenin topluma hâkim olmaya başlaması, son derece yanlıştır.
Bu konudaki gerçek şöyle ifade edilebilir.
Genç neslin tahsil konusunda okul ve bölüm tercihleri yanında adı öne çıkan üniversiteleri bile tercih etmemesinin nedeni, eğitim vermekten ziyade ticari kazanç sağlamak için market açar gibi her köşe başına özel üniversite açılarak eğitimin ticari meta haline getirilmiş olmasıdır.
Üniversite mezunları arasında dahi tercihlerin değişmiş olması söz konusudur artık.
Bu konuda çok farklı ve çarpıcı örnekler verilebilir.
Mesela tıp fakültesinden mezun olan gençlerin ilk hedefleri olan tıpta uzmanlık sınavı tercihlerine bakıldığında, yaklaşık 20 yıl öncesinde en çok tercih edilen cerrahlık sınavına son yıllarda girmek istemeyen tıp fakültesi mezunlarının hangi bilim dallarını tercih etmeye başladıkları araştırıldığında, bu durumun anlaşılması biraz daha gerçekçi olacaktır.
Diğer taraftan herkes üniversite mezunu olmak zorunda değil, okumayanlar sanayilerdeki değişik iş kollarında uzmanlaşarak daha iyi bir gelir seviyesine kavuşurlar diyenlere gelince;
Onlar da meslek liselerinin tabir caiz ise aşağılanarak kurgulanan bir eğitim sisteminde, her yıl değişen müfredat nedeniyle gerçek hayatta hiç karşısına çıkmayacak problemlerle oyalanan gençlerin, meslek öğrenmek için gittikleri sanayi sitelerinde de karın tokluğuna çalıştırılarak aşağılanmaları unutulmuş görünmektedirler.
Çalıştıkları sektörde sendika, toplu sözleşme ve grev mefhumları bir yana, en temel haklarını savunabilecek bir meslek örgütü bulamayacağını bilen gençlerin, kendilerini bir an önce devlet memurluğuna atmak istemelerinden kimse şikâyet etmemelidir.
Çünkü bu günkü enflasyonist ortamda, genç nesle ayın kaçında ödeyeceğini bile söylemekten sakındığı asgari ücretten bile daha düşük bir maaş teklif eden patronların karşısında gençler için, devletin ayın birinde veya on beşinde günü gününe maaş ödemesi bile birçok önemli bir tercih nedeni olmaktadır.
Toplumun ve özellikle de gençlerin bu hale gelmesinde, son 25 yıllık dönemin uluslararası tekelci kapitalizme eklemlenme isteğindeki büyük burjuva denilebilecek yabancı ortaklı işverenlerin, teknolojik gelişmeler örtüsü altında işsizleştirme politikaları sebep olmuştur.
Bu anlamda çalıştırdıkları insanlara maaş ödemelerinde gecikmeler yaşatarak, bankalara bloke ettikleri işçi ücretleri üzerinden elde edecekleri faiz gelirleriyle, azalan kazançlarını yerine koyabilmek istemeleri de bir başka sebep olarak görülebilir.
FARKINDA MIYIZ?
Yetmişli yılların sonlarına gelindiğinde sayıları bir elin parmakları sayısı civarındaki nitelikli ve donanımlı devlet üniversitelerinde okuyanların da, mezuniyetleri sonrasında kurulu düzenin statükocuları tarafında yer almaları nedeniyle geri bıraktırılmış Türkiye toplumu, kendini ekonomik ve sosyal açıdan ileriye götürecek bir güç oluşturamamıştır.
Batı emperyalizminin ileri karakolu olan Amerikanın C.I.A. ve NATO suna göbekten bağımlı dönemin sağcı politikacıların gazabından kurtulabilen, dünya ve ülke meseleleri hakkında okuyan, araştıran ve çözüm üretebilecek idealist gençlik kesimi ise generallerin darbelerinden geçirilmiştir.
''Memleketimizdeki Sosyal Uyanış, ekonomik gelişmeyi aşmıştı ve bu duruma çare bulunmalıydı'' diyen, dönemin Gn. Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç'ın sözünün nedeni ve sonuçları bilinmedikçe siyaset, insan ve toplum ilişkilerindeki hatalar tekrar edip duracaktır.