Komşusunun evi yanmış da kendi evi yanmamış olana, "ona bakıp şükret!" derler ya hani... Bu işte, inceden bir eğrilik var sanki. Kalıplaşmış fikirleri, o dar kaplarından çıkartıp özgür bırakmalı, öyle değil mi?
Şükür konusunda bir hassaslık var, demeliyiz, belki. Şükür ki en elzem azıklardan birisi, insanlık yolundaki. E nasıl yapmalı o halde, bilemedim ki!
"her zaman kendimizden daha kötüyü görmeliyiz, iyiye bakmak ancak bir hasetçinin işi". Doğru, peki... Yine de, o 'kötüyü görüp' bir iç rahatlaması mı yaşanmalı? Bu iş bence ne hoş, ne de insani. Hatta gayet nahoş ve hayvani.
Sağlığa, ya da, maddi manevi her hangi bir varlığa ve zenginliğe sahip olmak, elbette 'verilen' bir şeydir; 'alınan' ya da 'kazanılan' değil. Allah'tan bilmeyi unutup, benliğe ve kibire kapılmak, oldukça tehlikeli. O verilenler ise, şükrü gerektirir, tabi. Ve, kıyasla çalışır insanın beyni. Güzeli bilemezdik, görmeden çirkini. Gibi. Kıyasla çalışma noktasında da o 'kendinden daha kötüyü görmek' var illaki. Yalnız dedim ya, herhangi bir yoksunluk durumundaki kişiyi görüp de, sahip olunan hale şükretmek, yaşanan bu iç rahatlaması ve ferahlık hissi falan, inceden eğri işler, gibi. Bu kadar ince eleyip sık dokumadan, kalın kalın ilmekli bir halı mı dokumalı insanlık tezgahında, acaba? Sanmıyorum. İncelik iyidir. Yolumuzdan dönmemeli.
Başka... Başka bir şey daha var. Yani, çok şeyden yalnızca biri. Mesela, birisinin üzerindeki herhangi bir varlığı, örneğin bir elbiseyi, beğendiğinizde ve mutlu etmek için bunu ona söylediğinizde... Şimdi bileceksiniz o vakti. Kırılmadan hemen önceki o küçücük saniyeyi. Bileceksiniz. Bunu ona söylediğinizde, sizin adınıza bir "maşallah!" çekilir ya bazen hani. Öyle gürültülü, öyle gösterişli. Gözünüzden çıkacak olası nazar oklarına karşı koruyucu bir kalkan gibi. İyi niyetinizin ve iltifatınızın, olası büyük bir tehlike ve nazar sebebi olarak algılanması, kalbinizi kırdı şimdi. değil mi? Bir yandan da, maşallah demenin nesi kötü olabilir ki? İşte yine, arada, ortada ve daracık bir yere sıkışıp kaldınız. Kolay gelsin!
Bu işlerdeki eğrilikler, incelikler ve son derece hassas olan dengeler, yoruyor beni. Dini jargonla açığa çıkan, bir yandan son derece haklı ve normal görülmesi gereken o şükür örneğindeki gibi... Bu maşallahlar ve daha nicesinin misali... Kime ne demeli?
İnsanlık ne hassas, ince ve nüanslı bir meseledir, böyle!
Bir köşeye çekilmek mi o halde, en iyisi?
Yok! Münzevilik ne insani ne de islami. İnsan içine karışmak lazım. Kimseye bulanmadan, bulaşmadan ve böylece almadan hiç bir riski.
O da değil, gerçi. Başkasının derdiyle dertlenmeden, mazluma kol kanat germeden, gönül kapılarını kapalı tutatarak da olmaz ki! O halde ne yapmalı? Bilsem hemen söylerdim, inanın ki!