Müslüman ülkelerde halkın dindarlığının önüne set çekmek için mevcut rejimler halka ‘Laik’lik dayatmasını öne sürerek dîni rejimin dışına sürmek amacıyla bir dizi çarpık yapılanmayı hayâta hâkim kıldılar. Avrupa’daki demokrasi anlayışından farklı kendi baskıcı yönetim anlayışlarıyla benimsedikleri bir ‘laik’lik modelini milletin önüne koydular. Müslüman halk ne yapsa hemen ‘bu laikliğe aykırı’ anlayışıyla çeşitli biçimlerde halkı sindirdiler hatta yıldırdılar. Müslüman bir kız öğrenci Allâh’ın emri gereği başını örtse ‘siyâsi simge’ olarak takıyorlar, ‘laikliğe aykırı’ yaftasını yapıştırdılar. Çalışma süreci içinde bir memur Allâh’ın emri gereği geçmemesi gereken farz namazını edâ etmeye kalksa ‘laikliğe aykırı’ suç işlemiş oldu. Maalesef Müslüman ülkelerde başını örtsen suç, abdest alsan suç, namaz kılsan suç, İmam hatip’te okusan suç… ‘Bunlar laikliğe aykırı, devlet elden gidiyor, şeriatı getirmek istiyorlar’ diyerek Müslüman ülkelerin hemen hepsinde insanları dinlerini yaşamada tedirgin, bezgin ve yılgın bir hâle getirdiler.
Bunu önlemek adına laikliğin demokrasilerde vâr oluşu arasındaki ilişkinin ciddi biçimde sorgulanması gerekiyor. Bugün laikler demokrasilerde dînin yeri konusundaki tutarsız tavırlarıyla kendileri de savundukları fikirde iflâs etmiş durumdalar.
Kişilere dinsel inanç özgürlüğünün tanınması, laik sistemin zorunlu bir sonucudur. Devlet, kişilere, dinsel inançları ne olursa olsun, inançlarını açıklayıp yaymak, eğitim yapmak, dinsel inançlarına uygun ibâdeti uygulamak, örgütlenmek hakkı tanımak ve bu hakların kullanımı ile ilgili yasal düzenlemelerde dinsel inancın türüne göre ayrım yapmamak zorundadır
Laiklik; din dışı olma, dinsellikten uzaklaşış yâni dünyevîleşme demektir. Daha geniş çerçeveyle bakıldığında insan hayâtının, sosyal çevrenin, değerlerin, kurumların, kültürün din dışı bir durumla anlaşılmasıdır. Laikliğin temelinde ‘din dışı olma’ vardır. Laiklikle tamâmen dünyevi ve hümanist bir tarzın egemen olması anlaşılmalı. Dar bir çerçevede değerlendirilirse, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması ya da bireysel alanla kamusal alanın ayrılmasıdır. Devamla, toplumun siyâsi, idâri ve hukûkî yapısının din dışı olarak teşkil edilmesidir.
Laik devlet, vatandaşlarıyla olan ilişkilerinde inançlara göre ayrım yapmaması ve ayrıca, herhangi bir inancın, özellikle de bir toplumda egemen olan inancın, aynı toplumda azınlıkların benimsediği inançlara baskı yapmasını önler.
Laikliğin felsefi anlamı şudur; İman ve inancın yerine, aklın egemenliğini kabul eden bir inançtır.
Laikliğin hukûki anlamı ise; Somut olarak devletle dinin birbirine karışmaması olarak ifade edilebilir.
Siyasi anlamı da; Siyasal iktidarın, dinsel kudret ve otoriteden arındırılarak bağımsız hâle getirilmesidir. Ya da dinin siyasal erk ve yaptırım gücüne sâhip olmamasıdır.
Bilindiği gibi demokrasi, halkın yönetim şeklidir. Aristo’nun ifâdesine göre devleti bir kişi yönetirse ‘Monarşi’, birkaç kişi yönetirse ‘Oligarşi’, halk yönetirse ‘Demokrasi’ olur. Açıkçası demokrasi toplumun tüm mensuplarının devleti yönetebilme şeklidir. Tabi bunun şekli, usûlü ve yöntemleri vardır. Özgür irâdeye dayalı demokrat yurttaşların oylarıyla seçtikleri kişiler belirlenen süre içerisinde yönetim işini yürütürler. Halk memnun kalmazsa diğer seçimlerde yönetimini beğenmediğini seçmez istediğini yönetimde söz sâhibi yapar istediğini yönetimden alır.
Demokratik toplumlarda her yurttaş moral eşitliğine sâhiptir. Bu hâliyle demokratik toplum tek düze veya tek tip insanların değil farklı farklı insanların moral eşitliğinin sağlandığı ‘çoğulcu’ bir toplumdur. ‘Moral Eşitliği’ ve ‘Çoğulculuk’ demokrasinin olmazsa olmaz şartlarındandır. Yine demokrasilerde özgürlük ve hoşgörü hâkimdir. Ancak özgürlük derken bu kavram doğru anlaşılmalıdır. Özgürlük insanların birbirlerinin haklarının sınırlarını korumak kaydıyla olan bir özgürlüktür. Şiddet içermeyen dînî her görüşün ifâdelendirilmesine ve örgütlenmesine imkan verilmesi çoğulculuk içinde değerlendirilir. Demokrasilerde herkes özgür platformlarda görüşlerini, fikirlerini kimsenin kınamasına ve küçümsemesine mâruz kalmadan açıklayabilir. Demokrasilerde dışlanma ve ötekileşme olmaz. Demokrasinin tanımış olduğu mevcut haklar tüm halk içindir.
Dileriz yeni oluşturulacak Anayasa’da laikliğin tanımının bizim toplumumuza uygun bir tanımlamayla önümüze gelmesi. Halkın inançlarıyla çelişmeyen meşru zeminlerde dînî rituellerini özgürce yapabilmesinin önü açılır. Bireysel inanç özgürlüğü diğer Batı ülkelerinde ve ABD olduğu gibi bizde de sağlanır. Artık toplumun önüne inançların uygulanması hususunda laiklik veya başka bir dayatma konmaz. Gelişen dünyâya entegre olma adına bizde de dînî özgürlüklerimizin yaşanmasında bir sıkıntı çıkmasın arzu ediyoruz. İnandığımız gibi yaşamak istiyoruz. Başkalarının bize bahşettiği kadar değil kendi ölçütlerimiz kadar inanç özgürlüğü diliyoruz. İnançlarımızdan dolayı artık horlanmak istemiyoruz. Bu vatanın asıl sâhibi inançlı insanların birinci sınıf vatandaş muâmelesini artık hak ettiğini düşünüyoruz vesselam
Esen kalın, saygılar…
Bunu önlemek adına laikliğin demokrasilerde vâr oluşu arasındaki ilişkinin ciddi biçimde sorgulanması gerekiyor. Bugün laikler demokrasilerde dînin yeri konusundaki tutarsız tavırlarıyla kendileri de savundukları fikirde iflâs etmiş durumdalar.
Kişilere dinsel inanç özgürlüğünün tanınması, laik sistemin zorunlu bir sonucudur. Devlet, kişilere, dinsel inançları ne olursa olsun, inançlarını açıklayıp yaymak, eğitim yapmak, dinsel inançlarına uygun ibâdeti uygulamak, örgütlenmek hakkı tanımak ve bu hakların kullanımı ile ilgili yasal düzenlemelerde dinsel inancın türüne göre ayrım yapmamak zorundadır
Laiklik; din dışı olma, dinsellikten uzaklaşış yâni dünyevîleşme demektir. Daha geniş çerçeveyle bakıldığında insan hayâtının, sosyal çevrenin, değerlerin, kurumların, kültürün din dışı bir durumla anlaşılmasıdır. Laikliğin temelinde ‘din dışı olma’ vardır. Laiklikle tamâmen dünyevi ve hümanist bir tarzın egemen olması anlaşılmalı. Dar bir çerçevede değerlendirilirse, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması ya da bireysel alanla kamusal alanın ayrılmasıdır. Devamla, toplumun siyâsi, idâri ve hukûkî yapısının din dışı olarak teşkil edilmesidir.
Laik devlet, vatandaşlarıyla olan ilişkilerinde inançlara göre ayrım yapmaması ve ayrıca, herhangi bir inancın, özellikle de bir toplumda egemen olan inancın, aynı toplumda azınlıkların benimsediği inançlara baskı yapmasını önler.
Laikliğin felsefi anlamı şudur; İman ve inancın yerine, aklın egemenliğini kabul eden bir inançtır.
Laikliğin hukûki anlamı ise; Somut olarak devletle dinin birbirine karışmaması olarak ifade edilebilir.
Siyasi anlamı da; Siyasal iktidarın, dinsel kudret ve otoriteden arındırılarak bağımsız hâle getirilmesidir. Ya da dinin siyasal erk ve yaptırım gücüne sâhip olmamasıdır.
Bilindiği gibi demokrasi, halkın yönetim şeklidir. Aristo’nun ifâdesine göre devleti bir kişi yönetirse ‘Monarşi’, birkaç kişi yönetirse ‘Oligarşi’, halk yönetirse ‘Demokrasi’ olur. Açıkçası demokrasi toplumun tüm mensuplarının devleti yönetebilme şeklidir. Tabi bunun şekli, usûlü ve yöntemleri vardır. Özgür irâdeye dayalı demokrat yurttaşların oylarıyla seçtikleri kişiler belirlenen süre içerisinde yönetim işini yürütürler. Halk memnun kalmazsa diğer seçimlerde yönetimini beğenmediğini seçmez istediğini yönetimde söz sâhibi yapar istediğini yönetimden alır.
Demokratik toplumlarda her yurttaş moral eşitliğine sâhiptir. Bu hâliyle demokratik toplum tek düze veya tek tip insanların değil farklı farklı insanların moral eşitliğinin sağlandığı ‘çoğulcu’ bir toplumdur. ‘Moral Eşitliği’ ve ‘Çoğulculuk’ demokrasinin olmazsa olmaz şartlarındandır. Yine demokrasilerde özgürlük ve hoşgörü hâkimdir. Ancak özgürlük derken bu kavram doğru anlaşılmalıdır. Özgürlük insanların birbirlerinin haklarının sınırlarını korumak kaydıyla olan bir özgürlüktür. Şiddet içermeyen dînî her görüşün ifâdelendirilmesine ve örgütlenmesine imkan verilmesi çoğulculuk içinde değerlendirilir. Demokrasilerde herkes özgür platformlarda görüşlerini, fikirlerini kimsenin kınamasına ve küçümsemesine mâruz kalmadan açıklayabilir. Demokrasilerde dışlanma ve ötekileşme olmaz. Demokrasinin tanımış olduğu mevcut haklar tüm halk içindir.
Dileriz yeni oluşturulacak Anayasa’da laikliğin tanımının bizim toplumumuza uygun bir tanımlamayla önümüze gelmesi. Halkın inançlarıyla çelişmeyen meşru zeminlerde dînî rituellerini özgürce yapabilmesinin önü açılır. Bireysel inanç özgürlüğü diğer Batı ülkelerinde ve ABD olduğu gibi bizde de sağlanır. Artık toplumun önüne inançların uygulanması hususunda laiklik veya başka bir dayatma konmaz. Gelişen dünyâya entegre olma adına bizde de dînî özgürlüklerimizin yaşanmasında bir sıkıntı çıkmasın arzu ediyoruz. İnandığımız gibi yaşamak istiyoruz. Başkalarının bize bahşettiği kadar değil kendi ölçütlerimiz kadar inanç özgürlüğü diliyoruz. İnançlarımızdan dolayı artık horlanmak istemiyoruz. Bu vatanın asıl sâhibi inançlı insanların birinci sınıf vatandaş muâmelesini artık hak ettiğini düşünüyoruz vesselam
Esen kalın, saygılar…