Barış Sürecine katkı vermemek imkânsız. Fakat meselenin bir de bu tarafını görmek lazım.
Eli kanlı lider ve örgütleri ak’lamaya, mazur göstermeye yönelik imaj çalışmaları ve yönlendirme kampanyaları yapılabilir. İçinden, neredeyse dini bütün(!) yöneticiler dahi çıkarılabilir ama gerçekler bambaşkadır ve acıdır.
Unutmuş olabilirsiniz; işte “dünyanın en büyük terör örgütlerinden” diye nitelenen bir teşkilatın kızıl geçmişinden, size derin uykularınızı kaçırtacak birkaç misal. Mesela PKK’daki dinî hareketliliğe bir örnek. Herkesin namazı niyazı başkadır tabii.
“Dağda kış sezonuna çekildiğimizde sığınaklarda kendi aramızda skeçler oynardık. Skeçlerin çoğunda dinle alay edilirdi. Mesela birinde bir imam oluyor, cemaatle arkasında namaz kılıyor, imam ve cemaat rükûa vardığında biri arka taraflarına geçiyor, def çalmaya başlıyor. Defin ritmik sesini duyan imam önce kalçasını oynatmaya başlıyor, onu gören cemaat de ağır tempoyla aynı hareketleri yapıyor. Defin ritmi hızlandıkça imam ve cemaat doğrulup hepsi beraber oynamaya başlıyor, oyuna kız erkek herkes katılıyor.(sh. 131)”
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü geçirmişken, PKK’lı terörist bacıların durumuna da bir göz atalım:
“Ezilmişlik ve romantizm bayanları dağa çeken en önemli faktörlerdir.(…)
Mini etekli, kot pantolonlu kızlar pikniğe çıkar gibi dağa çıkıyorlardı. Bize ilk sordukları, hangi otelde kalacakları idi.(sh. 222)”
“Yöre halkı namus kavramına ne kadar önem verirse, PKK bunun aksi uygulama geliştirmiştir.(…) Kızların örgüt içinde birinci vazifeleri erkek militanların cinsel ihtiyaçlarını karşılamalarıdır.(Sh. 215)”
“Ne gariptir ki örgüt içerisinde herhangi bir bayana ‘bacım’ veya ‘kardeşim’ diye yaklaşmaya kalkarsanız sert tepki görürsünüz”
Sami Demirkıran, PKK içinde 3.5 yıl geçirmiş, toplam 128 çatışmaya katılmış, örgütte üst düzeylere ulaşmış bir komutan. Ürperten İtiraflar isimli kitabında açıklıkla yaşananları ifşa ederken, değerli bilgiler de veriyor. Apo’nun stratejisini şöyle anlatıyor:
“Bağımsız Özgür Kürdistan’ın kurulabilmesi için stratejik savunma, ki bu örgüte göre geride bırakılmış bir aşamaydı, stratejik denge ve son olarak stratejik saldırı aşamalarının yaşanacağı ve neticede kurtarılmış alanlar oluşturularak amaçlanan hedeflere ulaşılacağı belirtiliyordu. Yani bir yandan güvenlik güçlerine karşı mücadele verilirken, diğer yandan beyaz, sarı ve kırmızı diye nitelenen alanların ele geçirilmesi gerekiyordu. Buna göre ‘beyaz’ bölge diye nitelenen alanlarda verilen mücadelenin henüz savunma aşamasında olduğu, ‘sarı’ diye nitelenen bölgelerde güvenlik güçleri ile stratejik denge aşamasının yaşandığı, son olarak ‘kırmızı’ diye nitelenen alanlarda ise stratejik saldırı aşamasının olgunlaştığı şeklinde belirlemeler yapılıyordu.” Mesela “Garzan (Bitlis ve çevre ilçeleri), Serhat (Ağrı, Kars ve çevre yerleşim birimleri) ve Amed( Diyarbakır ve çevre ilçeleri) eyaletlerinde de güvenlik güçleri ile 1994’e kadar stratejik denge aşamasının yaşandığı söyleniyordu.(sh. 218).
Şimdi başta Diyarbakır, -artık saldırıya falan da gerek yok- hangi merhaleye gelmişlerdir, takdirinize bırakıyorum.
Lakaplar boşuna takılmaz elbette. Apo da her halükârda “bebek katili” unvanını hak etmiştir:
“(…) Diğer okuldan silah sesleri geldi. Okul yakındı, oraya gittim. Onların eylemi daha fecî idi. Bir öğretmen, sekiz aylık hamile eşi, bir kız çocuğunu Fidel kotun grubu öldürmüştü. Öldürülen hamile kadının karnında kurşun delikleriyle yarılmış, çocuğun başı dışarı fırlamış. Kız çocuğu iki yaşında mı, üç yaşında mı ne… Baktım elinde ekmek kırıntıları vardı, öldürülürken herhalde elinde ekmek yiyordu(…)
İki ayrı eylem gerçekleştirerek üç erkek öğretmen, bir genç kadın ve üç yaşlarında bir çocuğu öldürmüştük.(Sami Demirkıran, Ürperten İtiraflar, Turan Yayıncılık, 103-104)
Ölümler, ayrıca bir iftihar vesilesidir; minik kızların öldürülmesi bile:
“(…Öğretmeni de karısını da öldürdüm. Evdeki değerli eşyalarına el koydum. Öldürmüş olduğum küçük kızın da bir fotoğrafını getirdim’. Fidel bunları söyledikten sonra, bütün yapının gözleri önünde cebinden küçük kızın fotoğrafını çıkarttı. Kalker’e gülümseyerek gösterdi. (Sh. 109)”
“Apo kandırdığı gençleri ve yöre halkını bir şeye daha inandırmak istiyordu. Yörede büyük vahşet uygulamıştı. Bu vahşeti devletin yaptığını ileri sürmüştü. Böylece halkı devlete karşı kışkırtacaktı. İlk başlarda bazı il ve ilçelerde örgütün kışkırtmasıyla gösteriler yapıldıysa da gerçekler kısa zamanda anlaşıldı.
“Bahçesaray Sündüz yaylası katliamı büyük yankı uyandırmıştı. 18 Temmuz 1993 günü silahsız kadın ve çocuk 26 kişi katledilmişti.(…)PKK olayı üstlenmedi. Hatta 20 Temmuz tarihli PKK’yı destekleyen Özgür Gündem gazetesinde “Özel Tim’den katliam” başlığı altında haber saptırılmak istenmişti(...)
“Apo örgütü sıkıştırıyordu. Oportünistlik yapısından vazgeçin, gidin, eylem yapın, diyordu.(…) Böylece eylem kararı alındı. Birimi çıkardık. Onlara dedik ki: ‘Gidin korucu köyüne, birkaç korucu ölsün, hiç olmazsa çoluğu çocuğu, yakını ölsün.’
“Ama bizimkilerin gözünü kan bürümüş. Öldürelim de kim olursa olsun, diyorlar.(…) Bu birim, Özel Tim yaptı süsü vermek için kendilerine sivil elbise getirtiyorlar. Kot pantolon giyiyorlar, gözlük takıyorlar. Katliamı devletin yaptığı intibaını vermek istiyorlar ki, korucular da bu katliamdan etkilensinler, silahlarını bıraksınlar. Geliyorlar yayladaki köylülerin arasına… Çoluk çocuğu, kadınları bir araya topluyorlar. Ne olduklarını anlamıyorlar. Asker mi, peşmerge mi, bilemiyorlar. Öldürülecekleri hiç aklına gelmedikleri için, yemek yiyip yemeyeceklerini dahi soruyorlar. Bizimkilerin kimi köylülere “Biz hevaliz”, kimi “Biz askeriz.” Diyor. Köylülerin kafası karışıyor. Köylüler dağda kontr-gerilla görmedikleri için: ‘Bunlar hevaldir, böyle giyinmişlerdir.’ diye düşünüyorlar. Bizimkiler topluluğa karşı konuşuyorlar. Adamları öldürecekler, onlara karşı konuşma yapıyorlar… Niye konuşma yaptıklarını ben de anlamadım. Hepsini tarıyorlar… 26’sı öldü, biri kurtuldu. 10 yaşında bir çocuk. Onu da bilerek sağ bırakmışlar. Çocuğu konuşturuyorlar(…) Apo açıklama yaptı, katliamı PKK gerçekleştirmemiştir, devletin güvenlik güçleri gerçekleştirmiştir, diye.”(sh. 220-221)
Evet, nur topu gibi bir kahramanımız oldu. Nur topu gibi Anadolu devletçikleri sırada. Beşiğini de hep birlikte bizler sallıyoruz; ekmeğini suyunu biz veriyoruz.