Kredi verdiği ülkeler de tarım ve sanayileri yok eden, insanlarını yoksullaştıran ve ekonomilerini çökerten bu sömürgeci kuruluş IMF’nin içyüzü nedir? Bir kuruluş bu kadar çok ülkenin ekonomik ve politik yapıları üzerinde nasıl bu kadar etkili olabilmektedir?
Uluslararası Para Fonu (IMF), günümüz dünyasının en güçlü hükümetler üstü hükümetidir. Denetlediği kaynaklar ve kendisinden borç alan ülkelerin iç işlerini etkileyebilme gücü bu kuruluşa Birleşmiş Milletlerin hiç bir zaman erişemeyeceği kadar büyük bir güç sağlamaktadır.
IMF bu korkunç gücünü ne çalıştırdığı iktisatçılardan ne de üye ülkelerin atadığı Yönetim Kurulu üyelerinden almaktadır. IMF her şeyden önce bir büyük sistemin temel taşı olarak değerlendirilmelidir. 29 milyar dolar büyüklüğünde ulusal katılma ödentilerini denetleyen IMF’nin özel çekme hakkı biçiminde para çoğaltma yetkisi de vardır. Ancak Fon’un en önemli güç kaynağını bu kuruluşun uluslararası bir kredi kurumu olarak sürdürdüğü işlev oluşturur. Özel, resmi ya da Dünya Bankası gibi uluslararası hiç bir banka, IMF önerilerini uygulamamakta direnen bir ülkeye kredi vermez. IMF’nin önemi tüm kapitalist dünya hükümetleri ve sermaye piyasalarının bu kuruluşa verdikleri yetkiden kaynaklanmaktadır.
İkinci Dünya Savaşı sonunda kurulan IMF, kuruluşundan başlayarak uluslararası ve teknik bir kuruluş görüntüsü altında yoksul ülkeleri emperyalizmin mali disiplini altına sokmanın aracı olarak kullanılmıştır. IMF’nin kuruluşundan sonra bir ülkenin bağımsız kalkınma çabalarının geleceğini o ülkenin IMF ile ilişkileri belirlemiştir.
IMF cinayetin gerçek suçlusu değil, ancak suçluların kullandığı bir araçtır. Gerçek suçlular Üçüncü Dünya bağımsızlığına doğal olarak karşı olan ve bu bağımsızlığı ezmek amacıyla gerekli kaynakları genellikle bir araya getirebilen uluslararası şirketler ve kapitalist ülke yönetimleridir (1).
IMF; Saigon, Vientiane ve Phnom Penh hükümetlerini devalüasyon yapmaya zorlayarak ABD lehine ağırlığını koymaktan çekinmemiştir. Daha da önemlisi IMF tek görevleri dış yardımlarla beslenen yapay dışalım programlarını yönetmek olan başkent kilitlerinin gerçek ulusları ve gerçek ekonomileri temsil ettikleri görüntüsünü yaymaya yardım ederek Amerikan propaganda çıkarlarına hizmet etmektedir. (2).
IMF’nin ödemeler dengesi krizlerinin çözümü amacıyla öne sürdüğü değişmez reçete devalüasyon ve deflasyonist para ve maliye politikalarından oluşur. IMF reçetelerini uygulayan ülkelere, genellikle yeni ve cömert krediler verilerek ve eski borçları ertelenerek ödüllendirilir (3).
IMF “kaz gelen yerden tavuk esirgenmez” anlayışıyla kredi açtığı ülkelere sürekli devalüasyon olgusunu hakim kılmaktadır. Bir ülkede sürekli devalüasyon ise o ülke insanlarını enflasyonla bir arada yaşamaya mecbur eder. Hayat pahalılaşır, insanlar fakirleşir ve sosyal bir patlama olur. İstikrar günden güne bozulur. Sonuçta IMF’nin içyüzü bir kara tablo olarak ortaya çıkmaktadır.
(1) Payer, Cheryl, Borç Tuzağı (IMF ve Üçüncü Dünya), sh: 7-8-11.
(2) A.g.e., sh: 135
(3) A.g.e., sh: 31
Uluslararası Para Fonu (IMF), günümüz dünyasının en güçlü hükümetler üstü hükümetidir. Denetlediği kaynaklar ve kendisinden borç alan ülkelerin iç işlerini etkileyebilme gücü bu kuruluşa Birleşmiş Milletlerin hiç bir zaman erişemeyeceği kadar büyük bir güç sağlamaktadır.
IMF bu korkunç gücünü ne çalıştırdığı iktisatçılardan ne de üye ülkelerin atadığı Yönetim Kurulu üyelerinden almaktadır. IMF her şeyden önce bir büyük sistemin temel taşı olarak değerlendirilmelidir. 29 milyar dolar büyüklüğünde ulusal katılma ödentilerini denetleyen IMF’nin özel çekme hakkı biçiminde para çoğaltma yetkisi de vardır. Ancak Fon’un en önemli güç kaynağını bu kuruluşun uluslararası bir kredi kurumu olarak sürdürdüğü işlev oluşturur. Özel, resmi ya da Dünya Bankası gibi uluslararası hiç bir banka, IMF önerilerini uygulamamakta direnen bir ülkeye kredi vermez. IMF’nin önemi tüm kapitalist dünya hükümetleri ve sermaye piyasalarının bu kuruluşa verdikleri yetkiden kaynaklanmaktadır.
İkinci Dünya Savaşı sonunda kurulan IMF, kuruluşundan başlayarak uluslararası ve teknik bir kuruluş görüntüsü altında yoksul ülkeleri emperyalizmin mali disiplini altına sokmanın aracı olarak kullanılmıştır. IMF’nin kuruluşundan sonra bir ülkenin bağımsız kalkınma çabalarının geleceğini o ülkenin IMF ile ilişkileri belirlemiştir.
IMF cinayetin gerçek suçlusu değil, ancak suçluların kullandığı bir araçtır. Gerçek suçlular Üçüncü Dünya bağımsızlığına doğal olarak karşı olan ve bu bağımsızlığı ezmek amacıyla gerekli kaynakları genellikle bir araya getirebilen uluslararası şirketler ve kapitalist ülke yönetimleridir (1).
IMF; Saigon, Vientiane ve Phnom Penh hükümetlerini devalüasyon yapmaya zorlayarak ABD lehine ağırlığını koymaktan çekinmemiştir. Daha da önemlisi IMF tek görevleri dış yardımlarla beslenen yapay dışalım programlarını yönetmek olan başkent kilitlerinin gerçek ulusları ve gerçek ekonomileri temsil ettikleri görüntüsünü yaymaya yardım ederek Amerikan propaganda çıkarlarına hizmet etmektedir. (2).
IMF’nin ödemeler dengesi krizlerinin çözümü amacıyla öne sürdüğü değişmez reçete devalüasyon ve deflasyonist para ve maliye politikalarından oluşur. IMF reçetelerini uygulayan ülkelere, genellikle yeni ve cömert krediler verilerek ve eski borçları ertelenerek ödüllendirilir (3).
IMF “kaz gelen yerden tavuk esirgenmez” anlayışıyla kredi açtığı ülkelere sürekli devalüasyon olgusunu hakim kılmaktadır. Bir ülkede sürekli devalüasyon ise o ülke insanlarını enflasyonla bir arada yaşamaya mecbur eder. Hayat pahalılaşır, insanlar fakirleşir ve sosyal bir patlama olur. İstikrar günden güne bozulur. Sonuçta IMF’nin içyüzü bir kara tablo olarak ortaya çıkmaktadır.
(1) Payer, Cheryl, Borç Tuzağı (IMF ve Üçüncü Dünya), sh: 7-8-11.
(2) A.g.e., sh: 135
(3) A.g.e., sh: 31