İnsanoğlu dünya hayatı içinde başına gelen hâdiseleri imtihan olarak değerlendirmeli. Bu hayat yolculuğunda eğer insan imansız, ahlaksız ve amelsiz yaşasa felâketlerin en şiddetlisi onda tecelli etmiş demektir. İnsanlık dünyânın en ileri çağdaş teknolojilerine sâhip olsa maddî olarak en âlâ konumda bulunsa bile îman etmediği müddetçe huzuru temin edemeyecek ve huzursuzluğu gitmeyecektir. Her şeyi maddeten var olsa da yine mutlu olmayacaktır. Tarih şahittir ki insan ne kadar zevk ve arzularının peşinde koşmuş ve onları en mükemmel bir şekilde tatmin etmişse bir o kadar da acı ve üzüntülerle karşılaşmıştır. Unutmamamız gereken bir hayat kuralı vardır ki o da şudur; acılar ve problemler de bizim içindir. Mühim olan onlara ne boyutla baktığımızdır. Üzüntülerimize kazasız nasıl atlatabilirim ve nasıl kazançlı çıkarım şeklinde baksak bir çözüm yolu bulabiliriz fakat menfi boyuttan bakıldığında çıkmazların içine düşülebiliyor. Çoğalan cinâyetler, artan intiharlar, cinnet getiren insanlar hep îmansızlığın acı kayıplarıdır.
- Ey insan, ruhunda bir sıkıntı duyuyorsan îmâna gel.
- Ey insan, üzüntü ve acılarını dindirmek istiyorsan îmâna gel.
- Ey insan, huzur ve mutluluk bulmak istiyorsan îmâna gel.
- Ey insan, fânîlik yaralarına merhem olacak şifa arıyorsan îmâna gel.
- Ey insan, ruh dünyânın dirilmesini istiyorsan îmâna gel.
- Ey insan, bunalımlardan ve perişanlıklardan kurtulmak için îmâna gel.
İlimde, ahlakta ve amelde ilerlemek îmanla mümkündür. İnsanların aradığı gerçek huzur ve mutluluğa îmanla erişilir. Ruhlar îman ve ibâdetle beslenirse böylesi insanlar kötülük, haksızlık, sahtekârlık yapamaz. Haksız yere adam öldüremez, insanlara zulüm yapamaz. İnsan hukûkunu çiğneyemez. Bu insanlar Allah(c.c)’tan korkarlar. O’nun emirlerine aykırı davranamazlar. Ne güzel böyle bir insan olmak!
Îmanlı insan, Allah(c.c)’a inanır. O’nun emirlerine uyar, huzur bulur. Namaza inanır ve kılarak ruhunu yüce duygularla doyurur. Oruca inanır ve tutarak nefsini kötülüklerden arındırır. Zekata inanır ve vererek malını artırır ayni zamanda kalbini cimrilikten korur. Hacca inanır ve giderek kalbini çeşitli esâretlerden kurtarır. Bu emir ve kurallara uymak kulun hayâtını biçimlendirir. Hayâtına ilâhi bir anlam yükler. Bu duygu insan için kelimelerle ifâdelendirilemeyen bir rahmet tecellisidir. Ayrıca bir başka şeylere değil ‘Yalnız Allah(c.c)’a kul olma’ zevkine ermenin ta kendisidir. Peygamber aleyhisselâm bu hususu şu şekilde ifâdelendiriyor; ‘Allah’ı Rab, İslâm’ı din, Muhammed aleyhissalâtu vesselâm’ı resul kabul eden kimse îmânın zevkine erer.’ (Tac.c.1.s.28)
Tabi bu zevki tadan bilir. Lezzetine eren bilir. Fakat bir kez de îmânın lezzetine varıldıysa dünya ona önemsiz gelir. Âlemin önemsizleri onun onun önemi olur. Ehem mühim sırası farklılık arz eder. Müslüman bu farklılığını hiçbir şeye değişmez. Hiçbir güç onunla baş edemez. Çanakkale bununla kazanılmadı mı? Onca savaş teknolojisine rağmen Mehmetçiğin sağlam bir îmânı vardı. Her çeşit gelişmiş silaha sahip düşman askeri Çanakkale’de din ve îmanla savaştı. Bu savaş îman ve küfrün savaşıydı. Pek tabidir ki îman gâlip geldi. Îmânın yenemeyeceği güç yoktur. Îmanlı insanların mücâdelesinde kayıp yoktur. Ölse kazançtır inşallah şehiddir yeri ebedî cennettir. Zaten şehidler ölmez. Kalsa da çektikleri yine ebedî saadeti adına kazançtır.
İslâm’ın ilk yayıldığı sıralar bu kazançların en açık ve net sergilendiği yıllar olmuştur. Îmânından dönmesi için Hz.Bilal(r.a)’e yapılan işkenceler hepimizin mâlûmudur. Boynuna ip takılarak Mekke sokaklarında eziyet edilerek dolaştırılan Bilal(r.a) ‘Ehad’ ‘Allah Bir’ ve ‘Peygamber Hak’ dedi. O’nu kızgın çöllerde demirlerle dağladılar yine de O(r.a) dönmedi. İlk kadın İslam şehidi Hz.Sümeyye ve eşi Hz.Yâsir îmanlarından dönmedikleri için kılıç darbeleriyle şehid oldular. Daha niceleri îmanlarını ucuza satmadılar. Hayatlarını verdiler ama îmanlarından vazgeçmediler. Îmanları onlar için çok kıymetliydi onunla cennet kazanılırdı ve onlar için en büyük güçtü. Îman düşmanları yaptıkları işkenceleri Müslümanları bedenlerine yapıyor fakat bir türlü kafalarının ve kalplerinin içindeki îmâna ulaşamıyorlardı ve onu yok edemiyorlardı. Bedenleri işkencelerle öldürdüler ama îmanı öldüremediler. İşte îman böylesi yok edilemeyen bir güçtür.
Ne diyor büyük şâir Mehmet Akif ERSOY bir şiirinde;
“Îmandır o cevher ki ilâhi ne büyüktür.
Îmansız olan paslı yürek sinede yüktür.”