Hayat başlangıcı olup sonsuzluklara gitmek için bir yol… Bu yol kimilerine göre uzun kimilerine göre kısa. Bazen de göz açıp kapayıncaya kadar çabucak geçiyor ve adına ömür diyoruz. Ömür bir sermâye, der büyükler. Hayat bu sermâyeleri kazanmaya sarf ediliyor. Sermâyeleri toplama mevkii ise ebedî âlem. Ömür sermâyesine hayır eken ebedî âlemde hayır bulacak. Şer ekense elbette şedid bir azabı hak edecek. Elma ağacı diken portakal toplamaz pek tabi aynen bunun gibi. Biz istiyor ve diliyoruz ki, bu şedid azâba kimse dûçar olmasın, kimse yanmasın. Herkes uyansın, toparlansın ve ebedî olana yönelsin…
İstesek mutluluk yanı başımızda! Bu dileğimize, görüşümüze ve hayâtı yorumlamamıza bağlı. Hakikaten hayâtı güzel yorumlamak çok ehemmiyetli. Mutluluk yorumlamanın etrâfında dolaşıyor. Kimi bed gönüller güzellikleri çirkinlik olarak değerlendirebiliyorlar. Uyanık ve diri gönüller ise şerden dahi hayır çıkartabiliyorlar. Bu iş tıpkı şu misâle benziyor:
İki cihan serveri peygamberimiz efendimize bakan âdeta onda kendini seyrediyordu. Ebu Bekir(r.a) efendimiz Peygamberimiz aleyhissalâtu vesselâm’ın yüzüne bakıyor; ‘Ne kadar güzelsin yâ Rasullallah!’ buyurken. Ebu Cehil’de ayni yüze bakıp; ‘Ne kadar da çirkinsin!’ diyordu. Bunun üzerine peygamberimiz aleyhhiselam’da; ‘Ben cilâlanmış bir aynayım. Onlar bana baktıklarında kendilerini gördüler.’ Buyuruyorlar. Evet, herkes baktığı yüzde, baktığı şeyde aynen kendini görür.
İşte aynen bu misaldeki gibi dünya bir ayna misâli gibidir. Aynaya bakan kendi ahvâlinden başkasını göremez. Eğer kişinin iç âlemi kötülük doluysa yorumu öylesi oluyor. İç âlem iyiliklerle doluysa yorumu da güzelce oluyor. Onun için ruhu, gönlü güzelliklerle doldurmak lâzım. Tabi bu da güzelliklerin icra edildiği zeminlerde bulunmakla olur.
Ancak güzelliklerin çirkinliklere çevrildiği bir devirde yaşıyoruz. Güzellik adına ne varsa onların içinin oyulduğuna ve boşaltıldığına şâhit oluyoruz. Çevremizde müşâhade ettiğimiz yakışıksız ve çiy dediğimiz tarzda genelin onaylamadığı tavırlar o kadar çok ki! İnsanların iç âlemlerine katkı yapılmadığı gibi var olan ne varsa hayat çarkının içinde bir bir yitirile yitirile bomboş kof bir ağaç gibi kupkuru kalınabiliniyor. İçi kof olanın dayanağı ne olur ki? Nefis ve hisler ‘ben’ merkezli düşünceler Allah(c.c) korusun insanı isyânın hatta inkârın eşiğine getirebilir. Bu korkunç bir tehlike yumağıdır.
Kimi insanın da içinde artık yok olmaya ramak kalmış derecede azıcık, mini minnâcık kalan iyi duygular gün geliyor ya kötülüğe dönüşebiliyor ya da yerine yeni iyiler eklenmeyince bir bakıyorsun bitebiliyor. Hayâta ve imâna âdeta pamuk ipliğiyle bağlı olanlar bu zâviye içinde kalıyorlar. Böylelerinin ayakları çabuk tökezliyor, tutunacak yer arıyorlar. İyi bir kulpa tutunurlarsa ne âlâ tersi ise hüzün ve acı!...
Ne dersek diyelim günümüz insanının hayâtı doğru yorumlamada eksikleri var. Tabi bunun birçok sebebi mevcut. Bize hayat denen imtihan dersânesinde doğru dürüst öğrenci olmasını öğretmediler. Hayâtın meşakkatlerindeki güzellikler gösterilmedi. Bunun için geniş bir zaman dilimi ve hayâtı doğru yorumlayan ehliyet sâhibi hayat deneyimi olan yol gösterici büyükler gerekliydi. İyilikleri ve güzellikleri ciddi mânâda hayâta koyan kişilerle olmak ne büyük saadet! Varsa böyle büyükleriniz ne mutlu size!
Çirkinliklerin güzelliklere dönüşmesi, iyiliklerin çoğalması, fâziletli davranışların artması için öze sinen bir îman gerekli. Yoksa kabukta kalan sığ düşünceler sarar benliğinizi ve size hayır adına bir adım attırmazlar. Nasıl ki her nimetin güzelliği en içlerinde saklıysa içe sinmiş, öze girmiş bir îman ile emniyet ve selâmet içinde ötelere gidilebilir.
En güzeli yakalama sevdâsında olanlara bolca selam…
İstesek mutluluk yanı başımızda! Bu dileğimize, görüşümüze ve hayâtı yorumlamamıza bağlı. Hakikaten hayâtı güzel yorumlamak çok ehemmiyetli. Mutluluk yorumlamanın etrâfında dolaşıyor. Kimi bed gönüller güzellikleri çirkinlik olarak değerlendirebiliyorlar. Uyanık ve diri gönüller ise şerden dahi hayır çıkartabiliyorlar. Bu iş tıpkı şu misâle benziyor:
İki cihan serveri peygamberimiz efendimize bakan âdeta onda kendini seyrediyordu. Ebu Bekir(r.a) efendimiz Peygamberimiz aleyhissalâtu vesselâm’ın yüzüne bakıyor; ‘Ne kadar güzelsin yâ Rasullallah!’ buyurken. Ebu Cehil’de ayni yüze bakıp; ‘Ne kadar da çirkinsin!’ diyordu. Bunun üzerine peygamberimiz aleyhhiselam’da; ‘Ben cilâlanmış bir aynayım. Onlar bana baktıklarında kendilerini gördüler.’ Buyuruyorlar. Evet, herkes baktığı yüzde, baktığı şeyde aynen kendini görür.
İşte aynen bu misaldeki gibi dünya bir ayna misâli gibidir. Aynaya bakan kendi ahvâlinden başkasını göremez. Eğer kişinin iç âlemi kötülük doluysa yorumu öylesi oluyor. İç âlem iyiliklerle doluysa yorumu da güzelce oluyor. Onun için ruhu, gönlü güzelliklerle doldurmak lâzım. Tabi bu da güzelliklerin icra edildiği zeminlerde bulunmakla olur.
Ancak güzelliklerin çirkinliklere çevrildiği bir devirde yaşıyoruz. Güzellik adına ne varsa onların içinin oyulduğuna ve boşaltıldığına şâhit oluyoruz. Çevremizde müşâhade ettiğimiz yakışıksız ve çiy dediğimiz tarzda genelin onaylamadığı tavırlar o kadar çok ki! İnsanların iç âlemlerine katkı yapılmadığı gibi var olan ne varsa hayat çarkının içinde bir bir yitirile yitirile bomboş kof bir ağaç gibi kupkuru kalınabiliniyor. İçi kof olanın dayanağı ne olur ki? Nefis ve hisler ‘ben’ merkezli düşünceler Allah(c.c) korusun insanı isyânın hatta inkârın eşiğine getirebilir. Bu korkunç bir tehlike yumağıdır.
Kimi insanın da içinde artık yok olmaya ramak kalmış derecede azıcık, mini minnâcık kalan iyi duygular gün geliyor ya kötülüğe dönüşebiliyor ya da yerine yeni iyiler eklenmeyince bir bakıyorsun bitebiliyor. Hayâta ve imâna âdeta pamuk ipliğiyle bağlı olanlar bu zâviye içinde kalıyorlar. Böylelerinin ayakları çabuk tökezliyor, tutunacak yer arıyorlar. İyi bir kulpa tutunurlarsa ne âlâ tersi ise hüzün ve acı!...
Ne dersek diyelim günümüz insanının hayâtı doğru yorumlamada eksikleri var. Tabi bunun birçok sebebi mevcut. Bize hayat denen imtihan dersânesinde doğru dürüst öğrenci olmasını öğretmediler. Hayâtın meşakkatlerindeki güzellikler gösterilmedi. Bunun için geniş bir zaman dilimi ve hayâtı doğru yorumlayan ehliyet sâhibi hayat deneyimi olan yol gösterici büyükler gerekliydi. İyilikleri ve güzellikleri ciddi mânâda hayâta koyan kişilerle olmak ne büyük saadet! Varsa böyle büyükleriniz ne mutlu size!
Çirkinliklerin güzelliklere dönüşmesi, iyiliklerin çoğalması, fâziletli davranışların artması için öze sinen bir îman gerekli. Yoksa kabukta kalan sığ düşünceler sarar benliğinizi ve size hayır adına bir adım attırmazlar. Nasıl ki her nimetin güzelliği en içlerinde saklıysa içe sinmiş, öze girmiş bir îman ile emniyet ve selâmet içinde ötelere gidilebilir.
En güzeli yakalama sevdâsında olanlara bolca selam…