Bu haftaki konuyu belirlerken yaşam gayemizi neye göre belirlediğimiz ve neye göre yaşadığımızı ele almak istedim.
Şükürler olsunki beldemiz vatanımız güzel imkanlar ile donatılmış, kalplerdeki ve gönüllerdeki arzuyu gerçekte idrak etme fırsatı verilmiş, vicdanımıza göre değerlendirme özgürlüğünü sunulmuş nadide bir beldede ikamet etmekteyiz.
**
İman ve istikamet adına insanların yaşam gayelerini belirlemeleri, ne için hizmet edeceğini ve hangi bedelleri ödememiz hususunda bizler her zaman kolay olanı seçmekteyiz. Kur’an-ı Kerim’e elbette bağlılığımız tereddütsüzdür. Ancak sonsuz olan varlığı okumak akabinde araştırmak yerine her zaman hazır olana el atıyoruz.
**
Hoca vaaz makamına çıkıyor ayetlerden ve akabinde onu desteklerden Hadis-i Şeriflerden hasbihal ediyor. Şimdi hoca bilgisince, dili döndükçe anlatmaya gayret ediyor ve tebliğ vazifesini yerine getirmeye çalışıyor. Fakat hoca eteğindeki taşı dökerek hakikatkere işaret etmeye çalışırken bizim insanımız hocanın anlattığını KESİN BİLGİ olarak alıp kulaktan kulağa yayılıp bir de düşüncelerini bu mevzulara ekliyorlar.
**
Yukarıdaki meseleye bir parantez açarak küçük bir örnek ile hakikat konusuna ışık etmeye çalışacağım.
“ Bir ırmak düşünelim. Bu ırmağın ilk çıkış yeri ile son denize dökülen yerini değerlendirmek gerekir.”
Yani Pınarın ilk kaynadığı yer Kur’an-ı Kerim olursa; ortası da vaiz olursa, sonuda vatandaş olur. Yani ilk berraklığı sonunda göremeyiz. Mesele su içmek deyip nereden olursa olsun içeriz düşüncesine kapılmamak gerekir. Çünkü kolay olan yol budur. İlk kaynadığı yere gitme imkanımız var iken ortasından başlamak veya sonundan başlamak, düşünme açısından ahmaklık olur. Elbetteki yol göstericilerimiz olacak ancak asıl olandan kesinlikle taviz vermememiz gerekmektedir.
**
Asıl olan Kur’an-ı Kerim’dir. O kesinliği de yaşamda idrak etmek de Hadis-i Şerifler’de sabittir. Dolayısıyla İman ve İstikameti aramaya gerek yok. Herşey en açık şekliyle sabittir. Sabit olanı hakkıyla ve tüm ihlasımız ile yaşamak gerekmektedir.