Alemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan, bize İslamı gönderen, bize imanı ve ilmi sevdiren, bilmediklerimizi bize öğreten Allah’a hamdolsun. Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’e (s.a.v.) salat ve selam olsun. Dinimiz İslamın bugünlere kadar gelmesi için malıyla, canıyla ve ilmiyle mücahede edenlere selam olsun.
İslam medeniyeti cami merkezli bir medeniyettir. Hayatın her alanında yaşanılacak olan dinimiz islamda, camilerimiz, tarih boyunca inanan yüreklerin buluşma mekanı olmuştur. Şehrimizin en güzel yerlerine, insanlarımızın kolayca ulaşabilecekleri şekilde inşa edilen camilerimiz hayatın merkezidir. Ve yeryüzünde ilk inşa edilen ibadet mekanı Mükerrem Şehirdeki Kabe’dir. “Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi, elbette Mekke’de, âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâ’be’dir.” (Âl-i İmrân Suresi 96)
Hayatın merkezi olan camilerimiz; genciyle, yaşlısıyla, erkeğiyle, kadınıyla, esnafıyla, çiftçisiyle, işçisiyle, memuruyla, toplumumuzun her kesiminden insanımızın bir araya geldiği kutsal mekanlarımızdır. Günde beş vakit Rabbimizin devetine icabet ettiğimiz camilerimiz ilmin de merkezidir aynı zamanda. İbadetlerimizin gayelerinden birisinin de “kendimize ve çevremize faydalı insan olmak” olduğunu öğrendiğimiz yerlerdir camilerimiz. Paylaşmanın, tebessüm etmenin, selamı yaymanın, bir arada yaşamanın, kendimiz için istediğimizi kardeşlerimiz için de istememizin ibadet olduğunu öğrendiğimiz ilim meclislerimizdir camilerimiz.
En büyük ilmin “Allah’ı bilmek” olduğunu ve Allah’ı bilmenin de “kendimizi bilmek” olduğunu öğrendiğimiz ilim mekanlarımızdır camilerimiz. Kendimize, anne babamıza, eşimize, çocuklarımıza, komşularımıza, akrabalarımıza, yaşadığımız şehrimize, memleketimize, milletimize ve bütün insanlığa karşı sorumluluklarımızı ve bu sorumlulukları Alemlerin Rabbi olan Allah’ın rızası için yerine getirmemiz gerektiğini öğrendiğimiz ilim merkezimizdir camilerimiz.
Bizleri yoktan var eyleyen, yarattığı varlıklar içerisinde bize ruh verip bizi canlı eyleyen, yarattığı canlılar içerisinde bize akıl verip bizi insan eyleyen, yarattığı insanlar içerisinde bize iman nimetini verip bizi müslüman eyleyen, bizleri, ilmiyle amil eyleyip islama ve insanlığa hizmet ettiren Rabbimiz, insanlığın iki cihanda da mutlu olması için gönderdiği Kerim Kitabımızda buyuruyor:
“Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı “alak”dan yarattı. Oku! Kalemle öğreten, insana bilmediğini bildiren Rabbin, en büyük kerem sahibidir.” (Alak Suresi 1,5)
Yaratan Rabbimizin adıyla okuduğumuz “De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer Suresi 9) ayeti kerimesinin idrakinde olan Müslümanlar olarak Peygamber Efendimizin (s.a.v.) ikazlarını hiç unutmuyoruz: “Ya Öğreten, ya öğrenen, ya dinleyen, ya da ilmi seven ol. Fakat sakın beşincisi olma (yani bunların dışında kalma) helak olursun.”
***
İlim yolcusu olan Müslüman, kırmızı ışıkta durulması gerektiğini öğrenmenin tek başına yetmediğinin farkına vararak kırmızı ışıkta durur.
Kendisine yüklenen sorumlulukları öğrenmenin tek başına yetmeyeceğini, bildiklerimizle amel edip etmediğimizden de hesaba çekileceğimizi bizlere hatırlatıyor Peygamber Efendimiz (s.a.v.) : “Kıyamet gününde insanoğlu şu beş şeyden hesaba çekilmedikçe Rabbinin huzurundan bir yere kımıldayamaz: Ömrünü nerede ve nasıl geçirdiğinden, gençliğini nerede yıprattığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından, bildiği ile amel edip etmediğinden.”
Bu dünyada bir yolcu olan, yolculuğu boyunca yaptıklarından ve yapması gerekirken yapmadıklarından hesaba çekilecek olan insanın yolculuğu sona erdikten sonra bile kesilmeyen amelleri vardır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki: “İnsanoğlu öldüğü zaman bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka-i câriye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat.”
Peygamber Efendimizin, (s.a.v.) “Yalnız şu iki kimseye gıpta edilir: Allah’ın kendisine ihsân ettiği malı hak yolunda harcayıp tüketen kimse; Allah’ın kendisine verdiği ilimle yerli yerince hükmeden ve onu başkalarına da öğreten kimse.” sözünden haberdar olan kimseler olarak camilerimizi imar etme geleneğimize ve ilimle yoğrulmaya devam ediyoruz.
İyi, güzel, doğru, faydalı, adil ve hak olanı yaşama gayretinde olan Müslümanlar olarak namazlarımızı cemaatla kılma imkanı bulduğumuz, bilmediklerimizi öğrendiğimiz, ümmetin en açık kapısı olan camilerimizi imara devam ediyoruz. Ve bütün bunları Alemlerin Rabbi olan Allah’ın rızası için yapıyoruz. “Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yolda olmaları umulanlar bunlardır.” (Tevbe Suresi 18) Minaresinden yükselen ezanlarıyla, kürsüsünden yankılanan vaazlarıyla, omuz omuza olduğumuz, mihrabında huzura durduğumuz kıyamlarıyla, minberinden yükselen “Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl Suresi 90) ilahi ikazlarıyla buluştuğumuz ve ilme doyduğumuz mekanlarımızdır camilerimiz.
Ve seher vakitlerinde dua dua Alemlerin Rabbine yalvardığımız yerdir camilerimiz: Rabbim; beni, ailemi, memkeketimi, İslam ümmetini muhafaza eyle. Sağlık, sıhhat ve afiyette devamlı eyle, kardeşlerimin dualarını da kabul eyle. Rabbim bütün insanlığa hidayetini nasip eyle.