“Amerika’da elektrikli sandalyede öldürülmesine karar verilen suçlu adama, söyleyecek son sözü olup olmadığı sorulur. Ölüm mahkûmu adam, çevresindeki gazetecilere, fotoğrafçılara, hapishane görevlilerine baktıktan sonra acı bir sesle şöyle der:
Eğer çocukluğumda bana bu derece ilgi gösterilmiş olsaydı, bugün mahkûm sandalyesinde olmazdım.”( Merve Saygın, Suçlu Kim, Yakamoz Yay. sh. 245)
Gençliğin kaybedilmemesi, gelişmesinde bilhassa çocuklukta kaydedilen ilgi ve sevginin rolü muhakkak. Fakat ilgili kişilerde bile (söz gelişi anne babalarda) zamanla bazı duyguların aşındığını, içsel bir bilginin köreldiğini görüyoruz.
İlgi, biraz da sorumluluk duygusuyla bağlantılı. Mesuliyet hissi, bizi temasa, iletişime, eyleme götürerek; bir açıdan alâkamızı çoğaltarak, muhataplarımızla bir duygu alışverişine sebep olup, bize yönelik bir ilgisizliği de kırabilecektir.
Hâlbuki biz başta, sevgi ve ilgiye kaynaklık edebilecek bazı değerleri, kavramları tartışmaya açmış durumdayız. Kutsalla eski ilgimiz yok söz gelişi. Tartışılıyor, sorgulanıyor, gevşeyip içi boşalıyor ve uygulanmıyor. Geçmişin o zengin zevkini, incelikli duygularını, tahassüsünü gittikçe yitiriyoruz. Mazinin sanatına, edebiyatına, bazı tatbikat ve hayatına baktığımızda kaybımızı görebiliriz sanıyorum.
Dolayısıyla çevreye verebildiklerimiz, bir bakıma inşa edebildiklerimiz de sathî, kaba, kalın çizgilerde gerçekleşiyor. İnsanlık icra etmek artık çok kolaylaşıyor. En kestirme, sıradan neyse, kendimizi siygaya çekmeden ama bolca başkalarını eleştirerek, vazifelerimizi yapıyoruz. Seçkin bir şuuru, bir kulluk hassasiyetini, insaniyet nüvesini harcayıp, çiğneyip gidiyoruz. Güzel izler fikirsiz, emeksiz başarılmıyor oysa.
Meselenin bir diğer yönü ise, ilgiyi sadece şefkat görmemiş, sevgi yoksulu muzdarip çocuklar değil; bir şekilde her kesim farklı açılardan, başka anlamlar, ağırlıklar yükleyerek talep ediyor.
Günümüzde başarı, maddiyat, öne çıkma, görsellik çok önemseniyor. Mesela yazarlar yalnızca hikâye yazmakla kalmıyor, magazinsel unsurlarla da sahneye çıkıp, görünmeyi yeğliyor; sade sanat(ı) kifayet etmiyor.
Sırf “yıldız parçaları” değil, ahali de gösteriş ilgi bağımlısı. Yarışma programlarındaki genç: “Bir kere bile TV’ye çıkmak önemli” diyor. Niçin? Binlerce insan kolay kazançlar, anlık yaldızlı(!) itibarlar için kuyruklar oluşturuyor. Ortaya çıkan durum, yanlış ilişkiler peşinde koştuğumuzu da gösteriyor. Gün geçtikçe sanallığa, hayalî köksüz dünyalara sığınılıyor.
Yalnızlık çoğalıp, muhitimizi aşılmaz çitlerle çevirdikçe, sevgi yol almadıkça geçici bir alâkaya, bağlara ihtiyaç duyuluyor. Bu irtibatı sağlamak içinse türlü yollara başvuruluyor. Araçların, yöntemlerin sağlığı ve meşruluğunun geçmişteki ehemmiyeti şimdi yok. Nasıl görünürsen görün, neyle dikkat çekersen çek, nasıl yaşarsan yaşa! Aman derinliklere dalma!
Kolay kazanç, ün, ucuzundan hafif yaşamalar düşün(cesin)deyiz. Gaye böyle olunca doyumsuzluk da yükseliyor. Hâlbuki sabun köpüğü başarıların, uçuk havada yaşantıların mânâsı bulunmuyor.
İlgi istiyoruz fakat “bağlanamıyoruz”. Aileyle, yakın çevreyle ilişkilerimiz yeterince sıkı değil. Komşuluklardan, arkadaşlıklardan, beşerdeki düşüşten şikâyetçiyiz.
Bekliyoruz ama lüzumlu alâkayı muhitimize, sevdiklerimize sunamıyoruz. Afrika’daki açlara yardım eden adam, üst kattaki komşusunun yaşadığı insanlık dramından habersiz. Hümanist kişi; dedesine, atasına belki umulan ve lâzım gelen hoşgörüyü gösterememiş kişi.
Sevgiler hep “şarta” bağlı. Fedakârlık, paylaşma, diğerkâmlık özellikleri azaldıkça dostluk, aşk gibi mefhumlara da rahatça yerine yenisi konulabilir, tüketilebilecek değerler nazarıyla bakılıyor. Yeter ki bir müddet bizi oyalasın, keyiflendirip eğlendirsin.
“Kelimeler, kavramlar ağızda sakız, icabında kullanır atarız” misali…
Bilmem farkında mısınız, ilgileniyor musunuz; “Eskiden daha mutluyduk” diye söze başlıyoruz çoğumuz.
ANADOLU GENÇLİK DERNEĞİ ve TÜRK OCAĞI HANIMLARI
Bereket versin ki kadınlarımız toplum, kadın, gençlik meselelerine kâfi derecede duyarlı ve azimli, güzel çalışmalar yapıyor. Haberlerini alıyor, izliyoruz. Hepsine sevgilerimi, saygılarımı gönderiyorum.
Bu faaliyetlerden ikisine şahsen katılma imkânı buldum.
Anadolu Gençlik Derneği’nin düzenlediği bir programda, “Reklâm, TV Etkisi” üzerinde konuştum. Gençler oldukça ilgili, hanımlarımız bilinçliydiler. Dernek yetkililerine ve Karatay İlçe Hanımlar Komisyonundan Filiz Akman Hanımefendi’ye özellikle teşekkür ediyorum.
25 Şubat Cuma ise Türk Ocağı’ndaki hanımlarımızla birlikteydim. “Kadın ve Yazı’yı” severek dinlediler; ilginç sorular sorup, yorumlar yaptılar. Yazarlık kıvancını hissettirdiler. Başta Hale Gürbüz hanımefendi olmak üzere hepsine teşekkürlerimi iletiyorum.
Eğer çocukluğumda bana bu derece ilgi gösterilmiş olsaydı, bugün mahkûm sandalyesinde olmazdım.”( Merve Saygın, Suçlu Kim, Yakamoz Yay. sh. 245)
Gençliğin kaybedilmemesi, gelişmesinde bilhassa çocuklukta kaydedilen ilgi ve sevginin rolü muhakkak. Fakat ilgili kişilerde bile (söz gelişi anne babalarda) zamanla bazı duyguların aşındığını, içsel bir bilginin köreldiğini görüyoruz.
İlgi, biraz da sorumluluk duygusuyla bağlantılı. Mesuliyet hissi, bizi temasa, iletişime, eyleme götürerek; bir açıdan alâkamızı çoğaltarak, muhataplarımızla bir duygu alışverişine sebep olup, bize yönelik bir ilgisizliği de kırabilecektir.
Hâlbuki biz başta, sevgi ve ilgiye kaynaklık edebilecek bazı değerleri, kavramları tartışmaya açmış durumdayız. Kutsalla eski ilgimiz yok söz gelişi. Tartışılıyor, sorgulanıyor, gevşeyip içi boşalıyor ve uygulanmıyor. Geçmişin o zengin zevkini, incelikli duygularını, tahassüsünü gittikçe yitiriyoruz. Mazinin sanatına, edebiyatına, bazı tatbikat ve hayatına baktığımızda kaybımızı görebiliriz sanıyorum.
Dolayısıyla çevreye verebildiklerimiz, bir bakıma inşa edebildiklerimiz de sathî, kaba, kalın çizgilerde gerçekleşiyor. İnsanlık icra etmek artık çok kolaylaşıyor. En kestirme, sıradan neyse, kendimizi siygaya çekmeden ama bolca başkalarını eleştirerek, vazifelerimizi yapıyoruz. Seçkin bir şuuru, bir kulluk hassasiyetini, insaniyet nüvesini harcayıp, çiğneyip gidiyoruz. Güzel izler fikirsiz, emeksiz başarılmıyor oysa.
Meselenin bir diğer yönü ise, ilgiyi sadece şefkat görmemiş, sevgi yoksulu muzdarip çocuklar değil; bir şekilde her kesim farklı açılardan, başka anlamlar, ağırlıklar yükleyerek talep ediyor.
Günümüzde başarı, maddiyat, öne çıkma, görsellik çok önemseniyor. Mesela yazarlar yalnızca hikâye yazmakla kalmıyor, magazinsel unsurlarla da sahneye çıkıp, görünmeyi yeğliyor; sade sanat(ı) kifayet etmiyor.
Sırf “yıldız parçaları” değil, ahali de gösteriş ilgi bağımlısı. Yarışma programlarındaki genç: “Bir kere bile TV’ye çıkmak önemli” diyor. Niçin? Binlerce insan kolay kazançlar, anlık yaldızlı(!) itibarlar için kuyruklar oluşturuyor. Ortaya çıkan durum, yanlış ilişkiler peşinde koştuğumuzu da gösteriyor. Gün geçtikçe sanallığa, hayalî köksüz dünyalara sığınılıyor.
Yalnızlık çoğalıp, muhitimizi aşılmaz çitlerle çevirdikçe, sevgi yol almadıkça geçici bir alâkaya, bağlara ihtiyaç duyuluyor. Bu irtibatı sağlamak içinse türlü yollara başvuruluyor. Araçların, yöntemlerin sağlığı ve meşruluğunun geçmişteki ehemmiyeti şimdi yok. Nasıl görünürsen görün, neyle dikkat çekersen çek, nasıl yaşarsan yaşa! Aman derinliklere dalma!
Kolay kazanç, ün, ucuzundan hafif yaşamalar düşün(cesin)deyiz. Gaye böyle olunca doyumsuzluk da yükseliyor. Hâlbuki sabun köpüğü başarıların, uçuk havada yaşantıların mânâsı bulunmuyor.
İlgi istiyoruz fakat “bağlanamıyoruz”. Aileyle, yakın çevreyle ilişkilerimiz yeterince sıkı değil. Komşuluklardan, arkadaşlıklardan, beşerdeki düşüşten şikâyetçiyiz.
Bekliyoruz ama lüzumlu alâkayı muhitimize, sevdiklerimize sunamıyoruz. Afrika’daki açlara yardım eden adam, üst kattaki komşusunun yaşadığı insanlık dramından habersiz. Hümanist kişi; dedesine, atasına belki umulan ve lâzım gelen hoşgörüyü gösterememiş kişi.
Sevgiler hep “şarta” bağlı. Fedakârlık, paylaşma, diğerkâmlık özellikleri azaldıkça dostluk, aşk gibi mefhumlara da rahatça yerine yenisi konulabilir, tüketilebilecek değerler nazarıyla bakılıyor. Yeter ki bir müddet bizi oyalasın, keyiflendirip eğlendirsin.
“Kelimeler, kavramlar ağızda sakız, icabında kullanır atarız” misali…
Bilmem farkında mısınız, ilgileniyor musunuz; “Eskiden daha mutluyduk” diye söze başlıyoruz çoğumuz.
ANADOLU GENÇLİK DERNEĞİ ve TÜRK OCAĞI HANIMLARI
Bereket versin ki kadınlarımız toplum, kadın, gençlik meselelerine kâfi derecede duyarlı ve azimli, güzel çalışmalar yapıyor. Haberlerini alıyor, izliyoruz. Hepsine sevgilerimi, saygılarımı gönderiyorum.
Bu faaliyetlerden ikisine şahsen katılma imkânı buldum.
Anadolu Gençlik Derneği’nin düzenlediği bir programda, “Reklâm, TV Etkisi” üzerinde konuştum. Gençler oldukça ilgili, hanımlarımız bilinçliydiler. Dernek yetkililerine ve Karatay İlçe Hanımlar Komisyonundan Filiz Akman Hanımefendi’ye özellikle teşekkür ediyorum.
25 Şubat Cuma ise Türk Ocağı’ndaki hanımlarımızla birlikteydim. “Kadın ve Yazı’yı” severek dinlediler; ilginç sorular sorup, yorumlar yaptılar. Yazarlık kıvancını hissettirdiler. Başta Hale Gürbüz hanımefendi olmak üzere hepsine teşekkürlerimi iletiyorum.