Aslında kaleme dökmek bile zor, yaralayıcı, insanın eli varmıyor.
Fakat o kadar koyu bir uyku içinde, olaylardan o denli habersiz, hele bazı havadislere karşı uzaydan gelmiş muamelesi yapıyoruz ki, mecburen eleştiri ve duyurma görevini üstleniyor, tehlikeli bir gidişte olan bitene göz yumamıyor, rıza gösteremiyorsunuz.
AKP’li bir milletvekili, bazı yayın organları gizlese de: “Allah’ın vasıflarını üzerinde toplamış bir liderden” bahsediyor. Bu dünya liderinin önü kesilmiş filan diye devam ediyor.
Eğer beyefendinin bahsettiği gibiyse, artık yalnızca dünya değil, âlemlerin kusursuz Lideri, Rabbiyle de karşı karşıyayız, hâşâ.
Dil sürçmesiyse, bu kaçıncı? Övgüyse bu nasıl övmek? Daha önce de “Dokunmak ibadet” demişlerdi belki hatırlarsınız. Yol oldu, alışkanlık yaptı neredeyse.
Mesele, gündem değiştirmek numarası gibi mazeretlerin çok ötesine uzanıyor. Korkunç; dindarlardan sadır olması, saygısızlığı kimin yaptığıysa daha feci bir hadise.
Peygamber Efendimiz’e (S. A. V.), bu dinin kutsallarına hakaret sadece karikatür çizmekle, Mukaddes Kitabımızı çiğnemekle veya yakmakla mı olur sanıyorsunuz. Yalnızca Batılılardan mı gelir.
Aşağılık hezeyanlar, kameralar önünde düpedüz güpegündüz benzer beyanatlar, şerrî ilânatlar apaçık düşmanlık değil de nedir. Teenni, dikkat, rikkat, itidal dindarlara, devlet adamlarına, milletin vekillerine daha ziyade yakışmaz mı?
Üstelik İstiklâl Harbinden çıkmadık, düşman çizmesi görmedik, bir savaş zamanının bunalımından, menfi şartlarından güç belâ selâmete ulaşmadık.
10 senedir ortalık güllük gülistanlık maşaAllah. Yani Behçet Kemal Çağlarları üretecek zemin yok, başımızda iki ayyaş yok. Affedersiniz siz hangi şarabı içtiniz.
Soru ve parantez: (Mesela bir ateist, daha ne kadar aşırı, fütursuz olabilir, uluorta konuşabilirdi?)
Herhalde “İleri demokrasinin”, çok ileri, aşkın taşkın, kaçkın, önü tutulmaz hamleleri bunlar. Modern Tanrıların modern kulları.
Hep “Yukarısı” olacak, hep yukarı. Ama korkarım artık yukarı, gidecek yer de kalmadı.
Niçin, neden soruları ruhunuzu kurcalıyor; aklınıza sığmıyor. Velev ki seviyorsunuz. Böyle bir sevgi, böyle bir savunma, böyle kör bağlılık mı olur Allah aşkına.
Hiç Rabbinizden korkunuz da mı yok. Sizi kim yarattı, politikacılar mı? İslâm’ın beş şartına, parti de mi dâhil oldu da, biz koyunlar gafiller, hainler, işbirlikçiler bilemedik.
Üç günlük dünya, makam, mal mülk sevgisi için değer mi. Ahiret, hesap günü sizin için bu kadar uzakta ve vehim mi?
Hiç düşünmez, tefekkür etmez misiniz, encamımız, akıbetiniz sizi endişelendirmez mi? Yoksa bir de peygamberler, sahabelerle mi karşı karşıyayız? Yok, artık bu kadarını dayanamayız çekemeyiz.
Anlayamıyorum. Biri bana bu sözleri lütfen izah etsin. Neden Katil Öcalan’ı melekleştirme faslından başlayıp, peşpeşe ısrarla dinin, hakikatin ruhunu zedeleyici, millî-manevî şahsiyeti ayaklar altına alıcı, tahkir edici söylemlerin, -âdeta bilinçli çalışmaların- geldiğini açıklasın.
Yürekleri yetiyorsa, Tanrı’dan olduğu kadar korkmuyorlarsa ileri demokrat din adamlarımız; güne uygun, şaibeli fetvalar vereceklerine, “Şirk, putlaştırma” neye denir, tarif etsin; İslâmi ölçüyü, “hadleri” büyüklerimize hatırlatsın.
Kıyamet sadece muhalefet için kopmayacak, ufak tefek -yüksek yüksek tepelere de- uyarıda bulunuversin.
Yoksa kavramlar, kurallar, din özü de mi mevcut siyasete göre yeniden şekillendirilecek; ezelî ve ebedî Allah kanunlarına muhafazakârlarımız eliyle politik ayar çekilecek.
Tam bir cinnet hâli… Dua zamanları.
Milletçe ümmetçe oturup tövbe etmeliyiz.