İlahiyat Fakülteleri’nde Felsefe grubu derslerinin okutulmasına karşı değiliz. Bir dönem okutulsun. İslam Felsefesi gurubu dersleri de bir dönem okutulsun. Dinler ve Medeniyetler Tarihi ve Pedagojik dersler de bir dönem okutulsun. Kur’an-ı Kerim, Arapça, Tefsir, Hadis, Fıkıh, Siyer, Kelâm, Mezhepler Tarihi gibi temel derslere ağırlık verilsin Öğrenci bu alanlarda uzman olarak yetiştirilsin.
Öğrenci bu alanlarda uzman olarak yetiştiği zaman halkımızın problemlerini rahatlıkla çözer ve derdine derman olur. Dünyada olup bitenlerin sebep ve sonuçlarını ortaya kor ve çözümü için çareler üretir. İslâm akaidini Maturidî ve Eşarî gibi savunur ve Filozofların tutarsızlığını İmam Gazalî gibi ortaya kor.
Öğrenci alanında uzman olarak yetiştirilmediği takdirde temel eserleri okuyup tahlil edemez. Dolayısıyla İslâm akaidini Maturidî ve Eşarî gibi savunamaz ve Antik Çağ Yunan düşüncesini ve İslâm Filozoflarını kavrayamaz ve onların tutarsızlığını İmam Gazalî gibi ortaya koyamaz. Tercüme eserler sağlıklı olmayabilir, çünkü tercüme eserler genellikle Batı referanslıdır. Onun için öğrenci birinci kaynaktan faydalanabilecek şekilde uzman olarak yetiştirilmeli; başta samimi olalım.
Türkiye’nin şu anda ana problemi ulusalcılıktır. Ulusalcılık, ümmet arasında Türk, Arap ve Kürt gibi etnik ayrışımı körükler. İçeride Kürt meselesi ve etnik çatışmaları doğurur, adaleti ortadan kaldırır. Din alanında ise mezhepçiliği nüks ettirir. Yani Sünni ve Alevilik ayrışımını gerçekleştirir.
Suriye’de başkaldırı başlangıçta diktatöre karşı yapılmıştı, mezheplerin varlığı sebebiyle şimdi orada Sünni ve Şia çatışması da yaşanmaktadır Hizbullah’ın (!?) Esad diktatörüne yardım etmesinin sebebi bu yüzdendir. Bu meseleye çözüm üretilemediği için Suriye’nin maddi ve manevi birikimi heba olmaktadır. Çözüm üretilemezse yarın İslâm Coğrafyası’nın maddi ve manevi birikimi de heba olabilir.
Devlet erkânı, sivil ve askeri bürokratlar, genelde bu alanlarda uzman olmadıkları için çözüm üretememektedir. Dünyada olup bitenlerin sebep ve sonuçlarını değerlendirememektedir. Suriye meselesini bir türlü çözememektedir.
Batı medeniyetini benimsemekle bu meselelere çare üretilemez. Çünkü bu meseleleri Batı medeniyeti yapısı gereği körüklemektedir. Batı medeniyetinin temelini Yahudilik ve Hıristiyanlık oluşturmaktadır. Bu dinlerin yapısı gereği hâkimiyetinde ulusalcılığı ve mezhepçiliği körükler, adaleti ortadan kaldırır; günümüzde başta Türkiye olmak üzere İslâm ülkelerinin, ulusalcılık ve mezhepçilik gibi problemlerini çözüp çare bulamamasının sebebi budur.
İlahiyat Fakülteleri’nden mezun olanlar da bu alanlarda uzman olmadıkları için çareyi Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletlerden bekliyoruz. Durum ortadadır. Problemlerin kaynağı olan zihniyetten çare aramak taklitçiliğin bir tezahürüdür; çünkü taklitçinin efendisini taklit etmesi onun için bir meziyettir. Türkiye’nin ve İslâm İlkeleri’nin içine düştüğü durum budur. Bu sebeple İlahiyat Fakülteleri öğrencileri söz konusu alanlarda uzman olarak yetiştirilmesi için müfredat programı yeniden hazırlanması gerekir.
Din Kültürü Öğretmenliği müfredat programını da inceledim. Kur’an-ı Kerim, Arapça tefsir, Siyer gibi dersler konmuş; ama bu derslerin kredisi az olduğu için felsefi, sosyal bilgiler, teoloji ve pedagojik gibi derslerin gölgesinde kalmıştır. Ortaöğretime seçmeli Kur’an-ı Kerim ve Siyer dersleri konmuştur. Bu sebeple öğretmen iyi yetiştirilmeli, aksi halde öğrencilerin din alanındaki bütün sorularını cevaplandıramaz; öğrenci bu Din Kültürü öğretmenidir, sorularımızı müftüye soralım demez, bunu o yaşlar da düşünemez de. Bu sebeple Din Kültürü öğretmeni, öğrencilerin bütün sorularını cevaplandırabilmesi için söz konusu dersler diğer derslerin gölgesinde kalmamalı ve İlahiyat Fakültesi öğrencisi gibi felsefi, sosyal bilgiler, pedagojik ve teoloji dersleriyle oyalanmamalı.
Geçen yazımda ifade ettiğim gibi rejim, İlahiyat Fakülteleri öğrencileri söz konusu alanlarda uzman olarak yetiştiği zaman laik düzen yıkılır düşüncesindedir. Bu yanlış bir düşüncedir, laik düzen bu yanlış düşüncenin kurbanı olacağı hiç düşünülmemektedir. Yarım doktor candan edeceği gibi yarım hoca da dinden eder.
Artık aklımızı başımıza toparlayalım, İlahiyat Fakülteleri’nde ve Din Kültürü Öğretmenliği bölümünde okuyan yavrularımızı felsefi, sosyal, pedagojik ve teolojik derslerle oyalayıp durmayalım. Biz bu anlayışın kurbanı olduk, yavrularımız olmasın.
Halkımızın problemlerini rahatlıkla çözebilecek, derdine derman olabilecek, dünyada olup bitenlerin sebep ve sonuçlarını ortaya koyabilecek, çözümü için çareler üretebilecek, İslâm akaidini Maturidî ve Eşarî gibi savunabilecek ve Filozofların tutarsızlığını İmam Gazalî gibi ortaya koyabilecek öğrenciler yetiştirelim. Oturalım müfredat programını buna göre hazırlayalım.Yeter artık. Hoşça kalın.