İlâhi kalemin çizgileri

Nurten Selma Çevikoğlu

Kaderin hikmetini tam olarak idrak etmek mümkün değildir. Önemli olan içinde yaşadığımız şu imtihan dünyâsında külli kader hâdisesinde, insan olarak cüzi irâdemizi hayra kullanabilmektir. Mümin kişi içinde bulunduğu sıkıntılı ve sancılı dönemi sabır, tevekkül ve teslimiyetle, mükâfatını yalnızca Cenâbı Hakk’tan bekleyerek amel ederse, belki kırk yıl ibâdet ederek kazanabileceği sevaptan daha çok kazançlar elde edebilir. Bu sebeple, akıllı kişi boynunu bükerek çileden istifâde eder. Çünkü müminin katlanacağı hiçbir çile yoktur ki, ödülsüz kalsın. Kişi içinde bulunduğu kahrı, zulmü, sıkıntıyı, derdi, musibeti kaderi icâbı kendisine isâbet ettiğini kabul eder, şikâyet etmez, isyâna yönelmez, teslimiyet gösterirse, sonsuz mutluluğa vesile olan bu tecellilerden istifâde etmiş olur

İnsan kaderinin dışına çıkamaz. Kula düşen tedbir ve gayrettir. Ondan sonra kişiye Rabb’inin takdîrine râzı olmaktan başka çıkar yol kalmaz. Zirâ kazâ ve kader çerçevesinde kişinin kendisi adına oluşan şeyler iyilik ve güzellikler yâhut belâ ve musibetler, dünya sahnesinde sergilenen ilâhi bir kalemin çizgilerinden ibârettir. Bulmasını bilene her olumsuzluk da bile, bir güzellik vardır. Kişi karamsar değil hep ümitvâr olmalıdır. Rahmeti sonsuz olan Erhamür Rahimin’den asla ümit kesilmez.

Rasûllullah aleyhissalâtu vesselam; “Kuvvetli bir mümin, Allah katında zayıf müminden daha hayırlı ve daha sevimlidir. (Bununla berâber) her ikisinde de hayır vardır. Sen, sana yararlı olan şeyi elde etmek için çalış, Allah’tan yardım dile ve asla âcizlik gösterme. Başına bir musibet gelirse, ‘şöyle yapsaydım, böyle olurdu’ diye hayıflanıp durma. ‘Allâh’ın takdîri bu, O, ne dilerse yapar’ de. Zirâ ‘şöyle yapsaydım sözü’ şeytanı memnun edecek işlerin kapısını açar.”[1] Buyururlar. Güç ve kudretin yalnızca Cenâbı Hakk’a âit olduğu, yüce Yaratıcının izni ve irâdesi olmadan hiçbir şeyin gerçekleşmeyeceği inancı, insana müthiş bir gönül huzûru ve ruh dengesi sağlar. Daha açıkçası ‘kadere îmân’ insanı hayatta güven ve ferahlık içinde yaşatır.

Abdullah İbni Abbas (r.a) demiştir ki; “Bir gün nebiyi Ekrem efendimiz sallallâhu aleyhi vesellem’in terkisinde idim. Buyurdular ki: ‘Evlâdım sana birkaç güzel söz belleteyim. Allâh’ı yâni emri nehyi gözet ki, O’nu karşında bulasın. Bir şey istediğin vakit Allah’tan iste, yardım dilediğin vakit Allah’tan dile. Şunu bil ki bütün yaratılmışlar elbirliğiyle sana bir fayda ve menfaat bahşetmek isteseler, Allâh’ın sana yazdığından fazla bir şey bağışlayamazlar, kezâ yaratılmışların tümü elbirliğiyle sana bir zarar vermek isteseler, Allâh’ın sana takdir ettiği ziyandan fazlasını yapamazlar. Kalem işleri sona erip kaldırmış, sâhifeler de ‘üzerindeki yazılar tamam olup’ kurumuştur.”[2] Yâni kişinin başına takdiri ilâhi gereği ne gelirse Rabb’inin izniyle gelir başkalarının az veya çok dilemesi yâhut istemesi durumu değiştirmez ancak ne yazıldıysa sâdece o gelir. Mümin kişiye düşen inancına uygun tavırlar sergilemesidir. Sıkıntıyı Rabbül Âlemin’den başkası kaldıramaz.

Problemlerin oluşları tesâdüfi değildir. Bu oluşlar Hak Teâlâ Hazretlerinin sâlih kullarına olan lütuf ve inâyetlerinin tecellileridir. Kazâ ve kader karşısında Hakk’a teslim olmak en kâmil çâredir. Eğer kul değerlendirebilirse tevekkül ve teslimiyetle kaderi safâ hâline getirerek kendisine bir rahmet kapısı aralayabilir. Kazâ ve kader karşısında kul hiçliğini kavrayabilirse bu onun için sonsuzluk sermâyesi olur. Unutulmasın ki yokuşlar meşakkatsiz çıkılmaz. Çilesiz insan olgunlaşmaz. Dert insanı hamken pişirir. Demir dövüldükçe kuvvet kazanır. Kader ve kazâ dâhilinde belâ ve musibetlere uğrayanlar dünyâda çilelerle yoğrularak sâlih ve kâmil hâle gelirler.

Îmanlı insan karşılaştığı olumsuz gibi görünen, aslında bir tür ilâhi tecelli olan hâdiseler karşısında; sabır, tevekkül, teslimiyet, rıza ve şükür ile muamele eder. Şer gibi görünen menfi hâdiseler, kulu Rabb’isine daha çok yaklaştırması hasebiyle, o şerler aslında yüce Yaratıcı’nın kişiye gönderdiği özel hayırlardır. Çünkü ilâhî hesapta asla şer yoktur.  

Efendim, hayırlı Cumâlar.


[1] Müslim, Kader 34,

[2] Tirmîzi, Kıyâme, Hadis No: 2518

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.