İlâhî Aşk Her Zaman Bizi Güzelliğe Ulaştırır

Nurten Selma Çevikoğlu

Bugün yine, ‘Selam duâsı’yla başlayalım yazımıza efendim;

Aşk olsun. Aşkınız cemâl olsun. Cemâliniz nûr olsun. Nûrunuz ayn olsun.’

Bu haftada Mesnevî’deki ‘aşk’la ilgili beyitlere, 24. beyitle devam ediyoruz: Şöyle diyor hazret;

Ey bizim kibir ve gurur hastalığımızın ilâcı, A Eflâtunumuz, Câlinûs’umuz bizim.” (24. Beyit)

Mevlâna Hazretleri maddi, mânevî her türlü dert ve problemlerimizin, hastalıklarımızın çâresi olan aşkı, biri hâkîm, biri hekîme yâni o devirdeki en meşhur iki zâta benzetiyor. Bunlardan birisi yaşadığı çağda, nefis mücâhedesi ve riyâzat ile meşgul olan Yunan felsefecisi Eflâtun (M.Ö.430-347)’dur. Kendisi, zamânın zeka sembolü sayılan Sokrat’ın hocasıdır. Câlinûs ise, Bergama’da yaşamış ünlü bir tıp hekimidir. Bu iki ünlünün yapamadığını aşk yapıyor diyor, aşk kahrâmânı üstad Mevlâna.

Bilindiği üzere felsefe ve tasavvuf ayrı şeylerdir. Felsefede akıl esasken, tasavvufta nakil esastır. Akıl; koyduğu kural ve kâideleri, şahsi kanaatlerini akıldan, mantıktan, fikri düşünüşten alır dolayısıyla felsefede heva ve hevesle hareket edilebileceği için kişisel yanılgılara düşebilir. Vahye dayalı naklin esâsı, bizzat Cenâbı Hakk’tan inen âyetler ve Allah Teâlâ’nın Son Nebisi’nin ortaya koyduğu hadisi şeriflerdir. Müslümanlar için nakil, birincil olarak vahiy âyetleri, sonrasında ise ikinci delil, sünnetlerdir. O sebeple, bizim için akıl değil nakil esastır. Akıl da Cenâbı Hakk’ın yarattığı bir nimettir. Onu kalbin emrine verirsen doğru yolda merhale kat eder. Zira kalbin aşka ulaşması kâbildir çünkü kalbin sınırı hudutsuzdur. Fakat aklın sınırı vardır, akılla aşka erişilmez ancak sevgi yolunda basamak çıkılabilir.

Mevlâna Hazretleri felsefeyi reddeder, Mesnevi’sinde onların fikirlerini çürütür. Hem en meşhur felsefecilerin hem de tabiplerin yapamadığını aşkın tek başına yapabildiğinden bahseder. Geçen ki beyitleri hatırlarsak, kalbi kasâvetlendiren, insanın rûhunu sıkan, bunaltan kibir, gurur, övünme gibi menfi huylar, hastalıklar, belâ ve musibetler ancak aşk ile yok edilir denmişti, buradaki beyitlerde ayni minval üzere devam ediyor. En ünlü düşünürlerin ve doktorların iyileştiremediğini bir aşk mefhumu bitiriyor. Neden? Çünkü aşk kişinin rûhuna canlılık bahşeden şifâlı bir iksirdir. Zira temelinde kutsi bir sevda vardır. Ki o sevda, kişiye tükenmek bilmeyen bir mânevî güç bahşeder, kişi âdeta deliler gibi o hatâsını, yanlışını düzeltmeye, kibrini yenmeye cehd ve gayret gösterir.

Böyle kişilerin ideâlinde, Cenâbı Hakk’a güzel kul olma isteği, O’nun beğendiği, sevdiği, râzı olduğu kul olma arzusu vardır. Kişi bu hedefine ulaşmak adına sanki canını dişine takar, kendini Rabb’inin istediği gibi erdemli vasıflara sâhip kılması için yılmadan mücâdele eder, yetmez her şey nasipledir, pek tabi yanı sıra dua eder. Duâsız rahmet gelmez, emeksiz yemek olmaz. Kimse başarı merdivenlerini elleri cebinde çıkmaz.

Kibir, gurur, övünme bunlar elbette yerilen hastalıklardır. Eğer düzeltilmez ise yanına o yerilen huyları besleyen başka kötü huylar eklenir. Derler ya; kötü kötüyü çeker, iyi de iyiyi. Aynen öyle. Şimdi kibirlenmek, şöhrete tâlip olmak insan için gerçekten iki farklı kötü huydur. Bu kötü huylara sâhip olanlar, kendilerini kötülüklerden kurtaramazlar zira bunların düşmanları çok ve ısrarcı olur. Onlarda bunların karşısında boş durmazlar, karşısındaki ezmek ve kendisinin üstün gelmesi için kalp kırarlar, hak çiğnerler, insanları ezerler, üzerler. Bunlar kul hakkıdır. Böylelerinin karşılarında hep düşman bulunduğundan devamlı huzursuz, rahatsız ve öfkeli olurlar. Derken bu kişiler düşmanların oyuncağı olmaktan kurtulmazlar. Bakın biz bunları yazarken dahi nasıl rûhumuz sıkıldı, değil mi? Peki, nedir kurtulmanın çâresi?

Hem bu bahsettiklerimizden hem de tüm Müslümana yaraşmayan kötü davranışlardan kurtulmanın yolu, aşka düşmektir. Aşk insanın her yanını saran ayrık otlarından temizler arındırır, tertemiz mümbit bir alan hâline çevirir. Hakk’a vuslatın yürekteki mânâ karşılığı olan aşk ile bizi ahlâken hastalandıran her çeşit çirkinliklerden kurtularak iyileşebiliriz. İlâhî aşka müptela olan kâinatta küçüğünden büyüğüne, çiçeğinden-böceğine her şeyi sever ve her şeye rahmet nazarıyla bakar, hep iyilik üzere olur. Herkese yardım eder, küçüklere merhamet, büyüklere hürmet eder. Kimseye kötülük etmez, kötü huylarını aşkla düzeltmeye çalışır, insanları muhabbet ile sever, iyi ilişkiler kurar, düşmanlıkları bitirir. Hülâsa aşk insanı kötülükten, kötü ahlaktan uzaklaştırır, iyiliğe ve güzel ahlâka ulaştırır vesselam.

Efendim hayırlı Cumâlar.


İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.