“Bir delilinin kuyuya attığı taşı kırk akıllı çıkaramaz” diye bir ata sözümüz var. İki hain bir taş attı sonunda bir savcımız şehit oldu. Onların yaptığı tahribatı şimdi kırk akıllı düzeltemiyor.
Bir tarafta hakim ve savcılarımızın haşatı söz konusu, diğer tarafta suçu günahı olmayan binlerce avukata uygulanan onur kırıcı arama.
Bu ikinci olay… Önceki de Yargıtay cinayeti idi. Birisinde fail avukat, ikincisinde, avukat cübbesiyle işlenen bir cinayet.
Bu durum karşısında elbette yönetim bir takım tedbirler almak mecburiyetindedir. Benzer olayları önleyecek bir tedbir ve teklif varsa onun alınması ve yapılması gerekir.
Çağlayan Adliyesi’nde bir kısım avukatın yaptığı kendilerini küçültmekten başka bir işe yaramaz. Yerlerde sürünmenin, soyunuruz tehditlerinin hiçbir faydası olmaz.
Bu mesele karşılıklı müzakereler ve mutabık kalınacak tedbirlerle çözülür. Kaba kuvvetle hiçbir şey halledilmez.
“Eğer Yargıtay olayından sonra tedbir alınsa idi, şimdi savcımız yaşıyor olacaktı” Diyenlere meslektaşlarımız ne cevap verecek acaba?
Otuz-otuz beş yıl önceki bir hatıramı nakletmek isterim 12 Eylül darbesinden sonra, sıkı yönetim davalarına girip çıkıyoruz. Bir ara vatandaşlarla beraber nizamiyeden girerken, Avukatların da çantasını, arabasını, arabasının bağajını, motor kaputu açtırıp arıyorlardı. Bu uygulama onur kırıcı idi.
Bir gün arkadaşlara bu meseleyi cezaevi kumandanı ile görüşmeyi teklif ettim. Arada bir gelenler oralı olmadı benim gibi duruşmalara sık gelenler de, uygulamayı kaldırmazlar, peşin düşüncesiyle teklifimi kabul etmediler.
Yalnız İhsan Ceylan Bey itiraz etmedi. Birlikte cezaevi kumandanını ziyarete gittik.
Kumandan çay söyledi. Biraz sohbet ettikten sonra konuya girdim. Avukatların çantalarında ve arabalarında ne aradıklarını sorunca kumandan, “Bomba” cevabını verdi. Hiçbir suçlayıcı tavır altına girmeden, oraya duruşmaya gelen avukatların saygın insanlar olduğunu, bu insanların böyle bir şeyi düşünmelerinin bile mümkün olmadığını anlattım. Kumandan hiç sözümü kesmeden beni sonuna kadar dinledi. Sözüm bitince kumandan, “Peki öyleyse, bundan sonra avukatların arabalarını aramayalım” dedi. Teşekkür edip ayrıldık.
Eğer biz aksi bir tavır içerisine girseydik, daha sert tedbirlerle karşılaşırdık. Belki de o günün şartlarında bizi ezer geçerlerdi. Mesele bağcı dövmek değil üzüm yemektir.
Ben meslektaşlarımızın, emniyet güçleri ile çatışarak, yerlerde sürünerek, adem baba gibi soyunarak netice alacaklarını sanmıyorum.
Hakim ve savcılarımızın hayatının, yönetimin mesuliyetinin söz konusu olduğu bir ortamda, daha akılcı ve mantıklı davranışların fayda vereceğini düşünüyorum.
Hayatım boyunca insanlar arasında çıkan anlaşmazlıkların çoğunun iletişimsizlikten kaynaklandığına inanmışımdır. İnsanlar zıt düşüncelerde bile olsalar, mutlaka anlaşacakları bir asgari müşterekleri vardır. Akl-i selim sahibi meslektaşlarımın benim gibi düşündüklerini ümit ediyorum.
Hukuk adamları âdil ve doğru düşünen insanlardır. Onlardan yanlış sadır olmamalıdır. Sonunda doğru mutlaka bulunacaktır.
Avukatlar Haftası kutlu olsun..