Geçen haftalarda kaybettiğimiz merhum İhsan Doğramacı’nın Erol Güngör Hoca’nın vefatından sonra, Selçuk Üniversitesi’ne Rektör ataması ile ilgili bir hatıramı nakletmek istiyorum.
Selçuk Üniversitesi ağır aksak giderken, 1982 yılında Rektörlüğüne Merhum Erol Güngör Hoca tayin edildi. Onun döneminde üniversite büyük gelişme gösterdi. Halkla üniversiteyi bütünleştirdi. Selçuk Üniversitesi Vakfı’nın temellerini attı. Üniversitede yeni fakülte ve yüksek okullar açıldı. Bu dönemde Doğramacı, çok değerli insanların görev almasında etkili oldu.
Erol Bey, 4 Nisan 1983 yılında bir kalp krizi sonunda vefat edince her şey yeniden yüz üstü kalıverdi. Veya bize öyle geldi. Aradan uzun bir süre geçmesine rağmen yerine bir atama da yapılamadı.
O zamanlar Tıp Fakültesi dekanı olan zatın, rektör olarak atanacağına dair ortada rivayetler dolaşmaya başlayınca, üniversite de bir huzursuzluk baş gösterdi. Üniversiteden bazı öğretim üyeleri tarafından Konyalıların bu konuda ilgisiz davrandıklarını, Erol Güngör Hoca’nın yerini tutacak bir rektörün atanması hususunda girişimlerde bulunulması gerektiği yolunda fikirler serdedilmeye başlandı. Birkaç toplantıdan sonra, YÖK’e bir heyetin gönderilmesi kararlaştırıldı. Heyette merhum Hasan Katırcı, fakir, Dr. Mustafa Güçlü ile Tıp Fakültesi’nden de öğretim üyesi bir arkadaşımız vardı.
Önce Ankara’da Hacettepe Üniversitesi’nde İhsan Doğramacı’nın yakını olan bir zatı ziyaret ettik. Ona meseleyi anlattık ve Konya’ya Erol Güngör Hoca’yı aratmayacak, başlanan çalışmaları devam ettirecek bir rektör atanması hususunda YÖK Başkanı nezdinde bize tavassutta bulunmasını rica ettik.
Doğramacı’nın yakını olan o zat, meseleyi kendisine anlattığımız şekilde, YÖK Başkanı’na anlatmamızın daha etkili olacağını tavsiye edince, heyet olarak İhsan Doğramacı merhumu ziyarete mecbur kaldık.
Doğramacı’ya, Erol Güngör döneminde üniversitenin büyük gelişme gösterdiğini, bu sebeple kendisine teşekkür borçlu olduğumuzu, merhumun halkla nasıl bütünleştiğini anlattık, başlayan gelişmenin duraklamaması için onun yerini dolduracak bir rektör atanmasının yapılması istirhamında bulunduk ve bu konuda kendisine güvendiğimizi ve bu sebeple de bir isim vermek istemediğimizi ifade ettik.
Bizim bu samimi tutumumuz ve kimsenin adamı olmayışımız, YÖK başkanı üzerinde fevkalâde müspet bir tesir icra etti. Gelen heyetler genellikle birilerinin adamı olarak talepte bulunuyorlardı. O gün YÖK Başkanı bize, Erol Güngör Hoca’nın başlattığı çalışmaları devam ettirecek bir rektör atayacağına dair kesin söz verdi.
Aradan bir süre daha geçmesine rağmen Konya’ya bir türlü rektör ataması yapılmıyordu. Yine ortaya çeşitli rivayetler atılınca, YÖK’e tekrar gidilmesi hususunda üzerimizdeki baskılar artmaya başladı. Aynı heyetle tekrar Ankara yollarına düştük.
İhsan Doğramacı Bey’in sekreteri, Türkiye’nin her tarafından heyetler olduğunu, bunlara daha önceden randevu verildiğini, bu sebeple uzun süre bekleyebileceğimizi ifade edince, sekreter hanıma yine de başkan beye bizim geldiğimizi haber vermesi ricasında bulunduk. Başka çaremiz yoktu, bekleyecektik. Aradan 5-10 dakika geçti geçmedi, Sekreter hanım gülerek yanımıza geldi ve başkanın bizi beklediğini ve “hemen Konya heyetini alın” dediğini söyledi.
Başkanın yanına girdiğimizde, açık açık söylememesine rağmen, onun Konya için Erol Güngör merhumun yerini dolduracak bir aday bulamadığının farkına vardık. Erol Güngör gibi bir insanın yerinin doldurulması kolay değildi. Doğramacı bize o kadar güvenmişti ki, “İsim verin, kimi istiyorsanız hemen atamasını yapalım” diyordu.
Daha önce milliyetçi kesimden üç isim zerinde durulduğunu duymuştuk. Ama biz isim vermemekte direndik ve ismi kendisinin tespit etmesinde ısrar ettik. Konya’ya döndük.
Bir süre sonra Selçuk Üniversitesi Rektörlüğüne, Konyalı, aynı zamanda da hacı olan Süleyman Kadayıfçılar’ın ataması yapıldı. Demek ki onun, Konyalı ve hacı olması dolayısıyla muhafazakâr çevre ile anlaşabileceği düşünülmüştü. Onun bu vasıfları tercih sebebi olmuştu. Gerçekten bu tayinle merhumun yeri doldurulamamıştı. Neticede Süleyman Bey, süresi dolmadan görevden alındı ve yerine Halil Cin Bey’in ataması yapıldı.
Çok gerilere gidince, 12 Eylül darbe döneminde yaşadığımız bazı olayları daha hatırladım. İnsan hak ve hürriyetlerinin nasıl ayaklar altına alındığını gösteren pek çok olay yaşandı. Yapılan işkencelerin, darbenin hemen akabinde yapılan tutuklamaların ve insan hakları ihlallerinin unutulmaması gerekir. Bütün bunlara rağmen hâlâ darbe girişimlerine sıcak bakan insanların bulunması son derece ibret verecidir.
Selçuk Üniversitesi ağır aksak giderken, 1982 yılında Rektörlüğüne Merhum Erol Güngör Hoca tayin edildi. Onun döneminde üniversite büyük gelişme gösterdi. Halkla üniversiteyi bütünleştirdi. Selçuk Üniversitesi Vakfı’nın temellerini attı. Üniversitede yeni fakülte ve yüksek okullar açıldı. Bu dönemde Doğramacı, çok değerli insanların görev almasında etkili oldu.
Erol Bey, 4 Nisan 1983 yılında bir kalp krizi sonunda vefat edince her şey yeniden yüz üstü kalıverdi. Veya bize öyle geldi. Aradan uzun bir süre geçmesine rağmen yerine bir atama da yapılamadı.
O zamanlar Tıp Fakültesi dekanı olan zatın, rektör olarak atanacağına dair ortada rivayetler dolaşmaya başlayınca, üniversite de bir huzursuzluk baş gösterdi. Üniversiteden bazı öğretim üyeleri tarafından Konyalıların bu konuda ilgisiz davrandıklarını, Erol Güngör Hoca’nın yerini tutacak bir rektörün atanması hususunda girişimlerde bulunulması gerektiği yolunda fikirler serdedilmeye başlandı. Birkaç toplantıdan sonra, YÖK’e bir heyetin gönderilmesi kararlaştırıldı. Heyette merhum Hasan Katırcı, fakir, Dr. Mustafa Güçlü ile Tıp Fakültesi’nden de öğretim üyesi bir arkadaşımız vardı.
Önce Ankara’da Hacettepe Üniversitesi’nde İhsan Doğramacı’nın yakını olan bir zatı ziyaret ettik. Ona meseleyi anlattık ve Konya’ya Erol Güngör Hoca’yı aratmayacak, başlanan çalışmaları devam ettirecek bir rektör atanması hususunda YÖK Başkanı nezdinde bize tavassutta bulunmasını rica ettik.
Doğramacı’nın yakını olan o zat, meseleyi kendisine anlattığımız şekilde, YÖK Başkanı’na anlatmamızın daha etkili olacağını tavsiye edince, heyet olarak İhsan Doğramacı merhumu ziyarete mecbur kaldık.
Doğramacı’ya, Erol Güngör döneminde üniversitenin büyük gelişme gösterdiğini, bu sebeple kendisine teşekkür borçlu olduğumuzu, merhumun halkla nasıl bütünleştiğini anlattık, başlayan gelişmenin duraklamaması için onun yerini dolduracak bir rektör atanmasının yapılması istirhamında bulunduk ve bu konuda kendisine güvendiğimizi ve bu sebeple de bir isim vermek istemediğimizi ifade ettik.
Bizim bu samimi tutumumuz ve kimsenin adamı olmayışımız, YÖK başkanı üzerinde fevkalâde müspet bir tesir icra etti. Gelen heyetler genellikle birilerinin adamı olarak talepte bulunuyorlardı. O gün YÖK Başkanı bize, Erol Güngör Hoca’nın başlattığı çalışmaları devam ettirecek bir rektör atayacağına dair kesin söz verdi.
Aradan bir süre daha geçmesine rağmen Konya’ya bir türlü rektör ataması yapılmıyordu. Yine ortaya çeşitli rivayetler atılınca, YÖK’e tekrar gidilmesi hususunda üzerimizdeki baskılar artmaya başladı. Aynı heyetle tekrar Ankara yollarına düştük.
İhsan Doğramacı Bey’in sekreteri, Türkiye’nin her tarafından heyetler olduğunu, bunlara daha önceden randevu verildiğini, bu sebeple uzun süre bekleyebileceğimizi ifade edince, sekreter hanıma yine de başkan beye bizim geldiğimizi haber vermesi ricasında bulunduk. Başka çaremiz yoktu, bekleyecektik. Aradan 5-10 dakika geçti geçmedi, Sekreter hanım gülerek yanımıza geldi ve başkanın bizi beklediğini ve “hemen Konya heyetini alın” dediğini söyledi.
Başkanın yanına girdiğimizde, açık açık söylememesine rağmen, onun Konya için Erol Güngör merhumun yerini dolduracak bir aday bulamadığının farkına vardık. Erol Güngör gibi bir insanın yerinin doldurulması kolay değildi. Doğramacı bize o kadar güvenmişti ki, “İsim verin, kimi istiyorsanız hemen atamasını yapalım” diyordu.
Daha önce milliyetçi kesimden üç isim zerinde durulduğunu duymuştuk. Ama biz isim vermemekte direndik ve ismi kendisinin tespit etmesinde ısrar ettik. Konya’ya döndük.
Bir süre sonra Selçuk Üniversitesi Rektörlüğüne, Konyalı, aynı zamanda da hacı olan Süleyman Kadayıfçılar’ın ataması yapıldı. Demek ki onun, Konyalı ve hacı olması dolayısıyla muhafazakâr çevre ile anlaşabileceği düşünülmüştü. Onun bu vasıfları tercih sebebi olmuştu. Gerçekten bu tayinle merhumun yeri doldurulamamıştı. Neticede Süleyman Bey, süresi dolmadan görevden alındı ve yerine Halil Cin Bey’in ataması yapıldı.
Çok gerilere gidince, 12 Eylül darbe döneminde yaşadığımız bazı olayları daha hatırladım. İnsan hak ve hürriyetlerinin nasıl ayaklar altına alındığını gösteren pek çok olay yaşandı. Yapılan işkencelerin, darbenin hemen akabinde yapılan tutuklamaların ve insan hakları ihlallerinin unutulmaması gerekir. Bütün bunlara rağmen hâlâ darbe girişimlerine sıcak bakan insanların bulunması son derece ibret verecidir.