İhaneti İdam Olan Papazlar

Nevzat Laleli
Tarih canlanıyor yazı serisi

Medyamız, (16 Ağustos 2010) bir önemli haberi halkımıza duyurmaya çalıştılar. Bu haber, “Trabzon'un Maçka ilçesindeki tarihi Sümela Manastırı'nda 88 yıl aradan 15 Ağustos 2010 günü yapılan bir günlük ayin sona erdi” şeklindedir.
Haberin devamında “Ayini, Fener Rum Patriği Dimitri Bartholomeos yönettiği...” bildiriliyor, “Ayine Rusya Federasyonu, Yunanistan, Gürcistan, ABD ve yurt içinden gelen 500 kadar Ortodoks Hristiyan da katıldı. Mekâna sığamayan bin kadar kişi ise ayini manastırın alt kısmındaki vadide bulunan ören yerinde kurulan 2 dev ekrandan canlı izledi.
Şehir merkezi ile ayinin yapılacağı manastır arasındaki 42 kilometrelik güzergâh ile manastırın çevresinde güvenlik önlemi alındı” denmekteydi.
Haberin ayrıntılarında ise “Yunan televizyonunun ayini canlı olarak yayınladığı, ayine katılan bazı Ortodoksların tişörtlerinde “Karadeniz Pontus Rum devleti” yazılarının dikkati çekmekte olduğu…” bildiriliyordu.
Bu olaylar gösteriyordu ki Hükümetimiz ve özellikle Kültür Bakanlığım Hıristiyanlığa hizmette büyük adımlar atmaktaydılar.
Bu basit ve temel hak gibi görünen ayinlerin arkasından, Yeni Vakıflar kanunu ile büyük yetkiler alan ve imkânlara kavuşan “Fener Rum Patrikanesi” bir müddet sonra Patrikhane üzerine geçirteceği gayrimenkullerin etrafını bir duvar veya tel örgü ile çevirmeyeceği, giriş kapısına “Patrikhane güvenliği” de koyarak o bölgeye girişin Patrikhanenin iznine bağlı olacağını söylemeye gerek yok zannediyorum.
Eh ne diyelim… Roma’da bir Vatikan devleti varsa, bizim de bir Vatikanımız olur. Böylece Avrupa’ya daha iyi benzemiş (!) oluruz.
PATRİK GREGORİUS'UN MEKTUBU
Ancak unutulmaması gereken önemli şeyin Yılmaz Arslan’ın yazdığı tarihi bazı gerçeklerdir. Diyor ki Arslan;
“Osmanlı Döneminde iki Patrik, İhanetleri yüzünden asılmıştır.
Fener Patriği III. Pantenios, Eflak ve Boğdan voyvodalarını isyana teşvik ediyor.
Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa, Patriğin voyvodalara gönderdiği mektubu ele geçiriyor ve Patriğin asılmasını emrediyor.
Patrik III. Pantenios, 24 Mart 1657 günü Parmakkapı'da asılıyor...
1820 –1821 Mora isyanı, Balkanlar'ın Memâlik-i Osmanî'den ayrılmasını sağlayan en önemli hareketlerden biri oluyor.
Mora'da Binlerce Müslüman Türk kılıçtan geçirilmiştir. Dönemin Padişahı İkinci Mahmut, Sadrazam Benderli Ali Paşa'yı görevlendirmiş ve bu ayaklanmada parmağı olanların derhal tespit edilmesini istemiştir.
Yapılan tahkikatta ve Patriğin evine düzenlenen baskında Patrik Beşinci Gregorius'un "ihanet" ettiği tespit edilir. Ayrıca Osmanlı'nın amansız düşmanı Rus Çarı Alexandra yazdığı istihbarat mektupları ortaya çıkar ve yargılanan patrik, halkı isyana teşvik etmek ve Devleti
Osman-ı Aliye ihanet etmek suçuyla "idam"a mahkûm edilir.
İnfaz, Fener Patrikhanesinin kapısı önünde 21 Nisan 1821 günü icra edilir. Bunun üzerine Patrikhane yönetimi, aynı yerde bir Türk büyüğü asılana kadar bu kapının kapalı tutulmasına karar verir. O günden beri kapalı olan bu kapıya "KİN KAPISI" denilmektedir.
Patrikhane yönetiminin bu kararından haberdar olan Türk devlet yetkilileri, buna bir misilleme olarak, Patrikhane'nin bulunduğu sokağın adını "Sadrazam Ali Paşa" koyarlar. Bu kapı hala kapalıdır. Girişler, bu kapının solundaki küçük kapıdan yapılmaktadır.”
PATRİĞİN RUS ÇAR'INA MEKTUBU
Osmanlı Devletinde Rus sefiri (büyük elçisi) olarak uzun seneler çalışan İgnatiyef, "isyana elebaşılık etmek" suçundan Fener Patrikhânesi'nin kapısında asılan, Patrik Gregorius'un, Rus Çarı Aleksandr'a yazdığı mektuba hâtırâlarında şöyle yer veriyor:
"Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak mümkün değildir. Çünkü onlar çok sabırlı ve mukavemetli insanlardır. Gayet mağrurdurlar ve izzet-i nefis sahibidirler. Bu hasletleri de, dinlerine bağlılıklarından ve kadere rıza göstermelerinden, ananelerinin kuvvetinden, padişahlarına, kumandanlarına, büyüklerine itaat duygularından gelmektedir. Türk'ler zekidirler ve kendilerini müspet yolda sevk ü idare edecek reislere sahip oldukları müddetçe de çalışkandırlar.
Gayet kanaatkârdırlar. Onların bütün meziyetleri, hatta kahramanlık ve şecaat duyguları imanlarından, ananelerine olan merbutiyetten (bağlılıktan), ahlaklarının salâbetinden (kuvvetinden) gelmektedir.
Türk’lerde evvela itaat duygusunu kırmak ve manevî rabıtalarını (bağlarını) kesretmek (parçalamak), dinî metanetlerini zaafa uğratmak icap eder. Bunun da en kısa yolu, an'ânât-ı milliye ve mâneviyelerine uymayan haricî fikirler ve hareketlere onları alıştırmaktır.
Türk'ler, haricî muaveneti (dış yardımı) reddederler, haysiyet hisleri buna manidir. Velev ki, muvakkat bir zaman için zahirî kuvvet ve kudret verse de, Türk’leri harici muavenete alıştırmalıdır.
Maneviyatları sarsıldığı gün, Türk’leri kendilerinden şeklen çok kuvvetli, kalabalık ve zahiren hâkim kuvvetler önünde zafere götüren asıl kudretleri sarsılacak ve maddî vasıtaların üstünlüğü ile yıkmak mümkün olabilecektir.
Bu sebeple, Osmanlı Devleti'ni tasfiye için, mücerret (görünürde) olarak harp meydanındaki zaferler kâfi değildir. Ve hatta sadece bu yolda yürümek Türk’lerin haysiyet ve vakarını tahrik edeceğinden, hakikatlere nüfuz edebilmelerine sebep olabilir” denmektedir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.