Mübarek Ramazan da gün batışı iftar yemeğinin neşesi, fazileti diğer günlerin akşam yemeğine benzeyebilir mi?
Sıradan olan ve zamanı belirlenmemiş akşam yemekleri yerine Ramazan günü iftar saati yaklaşırken verdiğimiz çaba, hazırlık ve o sırada kabul edileceği bilhassa belirtilen dua etmeler…
Yıllar önce, sesi duyulabilen Mevlâna Müzesi avlusundan atılan fişek ve Alâeddin tepesinden atılan Ramazan topu sesini can kulağı ile beklemek nostalji olsa da.
Yakında cami varsa oradan duyulabilen veya TV.’deki ezan sesini beklemeler…
O anda her şeyi unutup mutluluk duygusu içinde bir neşe sergilendiğini müşahede ederiz her halde.
İftar daveti olarak yenilen yemekleri gelecek yazılara bırakalım da bu gün ev de açılan iftar yemeği hazırlığından söz edelim.
Edelim ama “Eski Ramazanlar” diyerek anlatılanlar bir tarafa, bendenizin yaşamımda müşahede ettiği iftar yemeği hazırlığında ki bu günlerde de olabilen yıllar öncesinde ki günlerinin durumunu anlatmaya çalışayım.
Anlatımımda tabi’i ki, sadece benim görebildiğim olmakla eksik tarafları olabilecek!. Kusurumuz affola.
***
Daha evvelden geldiği gibi belleğimin yer edebildiği yıllar olan otuzlular ve sonrası aileler kalabalık olarak bir arada otururlardı.
Geniş bir avlu içinde odalar olan, bazılarına ailenin adı verilerek develik denen yerler vardı. Burada ailenin bekâr’ı bırakın evli ve çocuklara kavuşmuş oğullar, bazılarında damatlar bile beraber olur. Birlikte oturur yemeklerini de birlikte yerlerdi.
Böyle büyük yeri olmayanlarda ayrı olmazdı pek evin alt kat üst kat içinde beraber olan ailelerimiz çoğunlukta idi.
Böylece sofralar da nede ve nine’nin etrafını çevirmiş oğul ve gelinler, kız ve damatlar yanında torunlar bulunur, büyük bir saygı ve neşe içinde mutluca taam ederlerdi.
Bilmem şehir ve ilçeleri bırakalım köylerde bile kalmamış görüntüsü müşahede edilebilinmekte.
Evlenen Oğul ve Gelin bir zaman içinde beraber olabilse de. Ayrılık kaçınılmaz olmakta.
O bir tarafa. Zaten apartmanın bir dairesinde oturan ebeveynler nereye kabul edebilsin ki? Belki birini ama birkaçı imkânsız.
Zaten şimdi kız tarafının peşin pazarlığı da olmakta. Ayrı daire olsun istemi içinde!.
Böyle olunca da ebeveynler eski günleri ararken arada bir beraber olabilme veya sadece iftar daveti dışı günler de tam mutluluk içindeler mi acaba? Cevabını ancak onlar verebilir.
***
Önceki yazım olan Ramazan Günlüğü’nü okuyan genç okurların meraklı soruları oldu.
“Beyler günü öyle geçiriyor ya hanımları ne yapar” diye.
Doğru. Onların günlük hayatında da ayrıcalık olmaz mı? Elbette olurdu.
Bir kere komşuların “Hayat” (ev girişi toprak veya sille taşı ile döşenmiş ufak açıklık) veya sokak kapısı arkası olan üstü örtülü veya açık yerlerde sıralanıp otururken.
Kimi örgü kimi oya kimi sebzeyi yemeğe hazırlama işlemi yaparken sohbette bulunmalar sona ermiş olurdu.
Bunun yerine bazı yerlerde okumayı iyi bilenin etrafına toplanıp beraber Kur’an okuması yapılırdı.
Çarşı ve pazara çıkma işi önemli bir işlem olmadıkça, günün hanımları gibi her gün gezdikleri görülmezdi. Tabii gündüz ziyaret işlemi de.
Çünkü iftar yemeği için hazırlık içinde olurlar, vakitleri kalmazdı.
Bu günün hazır yufka, börek ve tatlı çeşitleri tamamen mafiş olunca onlar hazırlardı usta elleri ile.
Zaten onların yaptığı ne eriştenin nede börek ve tatlıların lezzetini bulmanız imkânsız. Ne kadar falan yerin baklavası ve böreği çok meşhur deseniz de. İnanmayabilirsiniz ama hakikat budur. O günlerde tadanlar bilir.
Bunun sebebi sadece yapım ustalığının üzerinde görmeyebiliriz. Çünkü o günleri ne katıksıza unu ne de Konya Karapınar’ın yavşan kokulu sadeyağını bulamazsınız.
Ayrıca pişirme şekli olan ocak ve mangallar yok bu gün. Fırınlar o lezzet ve yumuşaklığından ağızda kaybolan yerine kuru bir hava içinde tat vermekte.
Evet, hanımefendilerin ana veya kayınvalidesi varsa onun talimatı ile veya kendilerince o gün yapılması gerekenler için faal olurlar.
Hamur yoğrulma sonu yapılan bezelerin kıvamı sonu, tahta sinilerde incecik yufka açılır. Delik açan olursa alaylaşırken bakır sini veya tepsilere serilir.
Bunlara kat kat olmak üzere yine elleri ile hazırlanmış çeşitli içler serpilir ve söğündürme (Ateşi söndürülmüş odun yanığı) ateşli mangal veya çubuk (çıbık da denilir. Üzüm bağ çubuğu kurusu) yapma-tezek (hayvan tersinin kurutulmuşu) vb. ile yakılan ocakta pişirilmeye başlanırdı.
Birde önemli iftarlık vardı. Pişirilmiş yufkaların içine peynir maydanoz kıyma karışımı iç konarak dürüm haline getirilmesi.
Bu dürümler beylerin akşam namazı için camiye giderken götürecekleri iftarlık yanında, evdeki sofranın da baş yiyeceği olurdu.
Baksanıza hanımların gününü anlatırken bile köşe bitti ki iftar zamanı gelivermiş.
Yere serilen sofra altı ve altlık üstüne konan bakır veya tahta sininin üzeri yine hanımların evvelce çok önceleri de yapıp hazırladıkları reçel, turşu çeşitleri ile pastırma ve sucuk yanında sakatattan yapılmış iç kıyması denilen yiyeceği serpiştirirler,
Gelecek yazımda inşallah yazabileceğim iftar yemeği faslında belirteceğim yemek çeşitleri hazır olurdu.
Namazdan gelecek ebeveynler iftar zamanının huşusu içinde beklemeye koyulurlardı.
Hep “…dı” sonuçlu cümleler oldu ama geçmiş zaman yanında şimdiki zaman içinde de bu oluşumlar devam edebilmektedir inşallah.
***
Sağlık ve esenlik yaşamı içinde mutlu Ramazan ve iftarlar dileğimle…