Bugün muhterem büyüğüm Prof. Dr. İbrahim CANAN beyefendinin vefat haberini küçük oğlumun telefonuna gelen mesajdan öğrendim. Hayâta, çalışmalarına sıkı sıkıya bağlı olan can yüklü, ilim yüklü bir ilim âbidesinin birden bire ölümü neredeyse benim ayaklarımı yerden kesecekti. Müthiş üzüldüm ve sarsıldım. İnna lillâhi ve inna ileyhi râciun.
Siz bu satırları okurken Cuma günü olacaktı. Bugün ise Çarşamba aslında ben başka bir yazı kaleme alacaktım ama bugün sanki başka bir şeyler bekliyormuşum gibi bir türlü yazmak istememiştim. İşte olanlar olmuştu. Hocamla yakinen birebir tanışırız. Bizi de ailece çok severdi. Hatta benim ‘Aile Rehber’ kitabım o kıymetli insanın isteği üzerine yazılmıştır.
Âlimin ölümü âlemin ölümüdür. İbrahim CANAN cidden eşine az rastlanır profesörlerdendi. Mütevazılıği, sadeliği, enaniyetsiz tavırları ile içinde bulunduğu camiada hemen sıyrılıyordu. Gerçek bir ilim adamıydı. İlmine, sahasına hâkim bir otorite idi. Çok çalışkandı. Vakti gelmesine rağmen emekli olmayarak çalışmayı yeğledi. ‘Emekli olmakta neymiş olur mu öyle şey? Hayat çalışmayla güzelleşir.’ Derdi. Ne zaman görüşsek mutlaka yaptığı yeni çalışmalardan ve yeni kitaplarından bahsederdi. Daha böylesi çalışkan insan görülmemiştir. Zaten ciltler dolusu eserlerine baktığınızda nasıl arı gibi sürekli okuyan ve yazan bir âlim olduğunu anlayabilirsiniz. Kıymetli eşleri ve çocukları hatta öğrencileri de kendilerine hep yardımcı idiler. Meselâ, bütün hadis külliyâtını içinde barındıran Hadis Ansiklopedisi ne büyük bir çalışma ve ne büyük bir emektir! İşte o ansiklopedinin bütün bibliyografyası kıymetli eşi Zârife ablamızın ve kızı Belkıs’ın emeğidir. Tek kelimeyle kıymet bir kişilikti. Kendisi için ne yazsak ne desek azdır.
Kıymetli Hocamın kendisiyle Şanlı Urfa’dan tanışırız. O zamanlar Harran Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dekanı idi. Yıllarca aynı sokakta beraber oturduk. Aramızda ailevi dostluktan öte bağlar vardı. Urfa’ya gelene kadar eserlerine olan hayranlığımız ve takdir duygularımız vardı ne var ki bu hayranlığımız ve takdir hislerimiz 1994 yılında onu yakînen tanıyınca daha bir arttı. Çünkü kendisi ilim sevdalısı idi ve ilme meraklı gençleri seviyor ve hep destekliyordu. Onları yönlendirdiği sahalarda teşvik ediyor aynı zamanda da yardım ediyordu. Tıpkı Peygamber aleyhisselam gibi. Zaten yaşadığı sürece hep O’nunla aynîleşmişti. Tahsil ettiği hadis ilmi de bunun göstergesiydi.
Yaptığı ilmin en ince detaylarına kadar vakıftı. Sürekli okurdu. Okuduklarını ince detaylarına kadar sindirerek özümseyen hâline ve davranışlarına yansıtan seçkin bir şahsiyet idi. Mütevazılıkte emsalsizdi. Ne zaman eşimle yanına gitsek: ‘Aman sakın bizi gerçek ilim adamlarına benzetmeyiniz. Biz onların tırnağı olamayız. Bir İmâm-I Rabbâni Hazretleri, İmâm-ı Âzam Hazretleri, İmam-ı Gazâli Hazretleri ne mükerrem ilmi şahsiyetlerdir.’diyerek bizi kapıya kadar ayakta uğurlardı. Her hususta israfa çok dikkat ederdi. Fakülte Dekânı iken makam aracı kullanmayan tek şahsiyetti ve bundan dolayı da devrin rektöründen ikazlar ve sarı zarflar almıştı; niye binmiyorsun? Diye. Ender rastlanır bir ilim adamıydı. İslam şahsiyetini kişiliğine dökebilmiş kaç insan var bugün böylesi. Ah değerli hocam, ruhun şâd olsun, mekânın cennetten başka bir yer olmasın.
Onun hangi özelliğini yazsak az ama beni en çok etkileyen yönü Peygamberine olan derin muhabbeti ve sevgisiydi. Yaptığı hadis ilminde âdeta kendini ifna etmişti. Peygamberine olan sevgi ve muhabbeti o derece ileri boyutta idi ki sahasında kendisini ‘üstad’ yapmıştı. Bizleri ne zaman görse derdi: ‘ Ortalık çok bozuldu, etrafta fesat düşünceler kol geziyor. Aman tetikte olun. Peygamber aleyhissalâtü vesselâm’a bir sataşan olursa, yakışıksız bir ithamda bulunanı duyarsanız veya okursanız hemen bana getirin. Ben onları yazılarımla ya da televizyonlarda veya panellerde halı silkeler gibi silkelerim.’derdi. Basını büyük bir teyakkuzla takip ederdi. O kâinatın pak Nebisine hele bir sataşılmaya görsün perişan ederdi. Peygamber alehhessalâtü vesselâm’a derin ve ince bir bağlılığı vardı. Kendi muhtereme eşleri bile bu sevgiyi bir gün bana şöyle dile getirmişti: ‘Ya Nurten Hocaya hayranım. Sanki benimle değil O Peygamberiyle yaşıyor. Her anı O’nunla her vakti O’na hasredilmiş. Yatar O’nunla, kalkar O’nunla. Gece ne kadar yorgun gelirse gelsin mutlaka iki rekat namaz kılmadan yatmaz. Keşke ondaki bu aşk derecesindeki bağlılık bende de olsa.’
Muhterem İbrahim Canan Hocamın bu konuyla ilgili bende de bir anısı vardı. Biliyorsunuz ‘Aile Rehberi’ isimli kitabım onun istek ve teşviki sonucu oluşmuştu. Kitabımda Peygamber efendimizle ilgili bölümlerde beni bıkmadan devamlı ikaz ettiği husus şu idi; ‘Peygamberimizden bahsettiğin her yerde aleyhissalâtü vesselam diye açık olarak yaz muhakkak.’ O ikazdan sonra hep sözünü dinlemişimdir.
Böylesi peygamber sevdalısı bir âlim bir daha zor gelir. Üzgünüz, acılıyız, yaslıyız. Ama ne var ki O’dan geldik ve O’na gideceğiz. Kim ne yolda çalışıyorsa o yolda vefat ediyor. Merhum Esat COŞAN hoca efendi de bu kabilden bir profesördü. Onun da ömrü Hakk’a hizmet, hayra hizmetle geçmişti. O’da bir cami açılışından dönerken trafik kazasında vefat etmişti. Bu da öyle Yalova’dan konferanstan dönerken… Kim ne yolda çalışıyorsa o yolda gidiyor. Ancak böylelerine arkasında bıraktığı eserlerine, evlatlarına ve öğrencilerine bakarak ölüler değil dünyasını cennetle değiştirenler diyebiliriz inşallah.
Arkasından konuşulanlara bakılınca işte insanın ancak bu şekilde yaşaması lâzım diyesi geliyor. Hakikaten önemli olan ölümümüzden sonra arkamızda hakkımızda serdedilen güzellikler ve ölmeyen eserler bâki kalıyor. Ne mutlu böylesi insanlara! Ne diyelim kıymetli büyüğümüze Allah(c.c) rahmetiyle muamele buyursun. Son olarak da bizler onun için şu dilekte bulunuyoruz; ‘Dünyada O çok sevdiği, üstüne laf söyletmediği Peygamberi onu kabri başında kucak açarak beklesin inşallah.’
Kazasız, belâsız günler, hayırlı cumalar efendim.
Siz bu satırları okurken Cuma günü olacaktı. Bugün ise Çarşamba aslında ben başka bir yazı kaleme alacaktım ama bugün sanki başka bir şeyler bekliyormuşum gibi bir türlü yazmak istememiştim. İşte olanlar olmuştu. Hocamla yakinen birebir tanışırız. Bizi de ailece çok severdi. Hatta benim ‘Aile Rehber’ kitabım o kıymetli insanın isteği üzerine yazılmıştır.
Âlimin ölümü âlemin ölümüdür. İbrahim CANAN cidden eşine az rastlanır profesörlerdendi. Mütevazılıği, sadeliği, enaniyetsiz tavırları ile içinde bulunduğu camiada hemen sıyrılıyordu. Gerçek bir ilim adamıydı. İlmine, sahasına hâkim bir otorite idi. Çok çalışkandı. Vakti gelmesine rağmen emekli olmayarak çalışmayı yeğledi. ‘Emekli olmakta neymiş olur mu öyle şey? Hayat çalışmayla güzelleşir.’ Derdi. Ne zaman görüşsek mutlaka yaptığı yeni çalışmalardan ve yeni kitaplarından bahsederdi. Daha böylesi çalışkan insan görülmemiştir. Zaten ciltler dolusu eserlerine baktığınızda nasıl arı gibi sürekli okuyan ve yazan bir âlim olduğunu anlayabilirsiniz. Kıymetli eşleri ve çocukları hatta öğrencileri de kendilerine hep yardımcı idiler. Meselâ, bütün hadis külliyâtını içinde barındıran Hadis Ansiklopedisi ne büyük bir çalışma ve ne büyük bir emektir! İşte o ansiklopedinin bütün bibliyografyası kıymetli eşi Zârife ablamızın ve kızı Belkıs’ın emeğidir. Tek kelimeyle kıymet bir kişilikti. Kendisi için ne yazsak ne desek azdır.
Kıymetli Hocamın kendisiyle Şanlı Urfa’dan tanışırız. O zamanlar Harran Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dekanı idi. Yıllarca aynı sokakta beraber oturduk. Aramızda ailevi dostluktan öte bağlar vardı. Urfa’ya gelene kadar eserlerine olan hayranlığımız ve takdir duygularımız vardı ne var ki bu hayranlığımız ve takdir hislerimiz 1994 yılında onu yakînen tanıyınca daha bir arttı. Çünkü kendisi ilim sevdalısı idi ve ilme meraklı gençleri seviyor ve hep destekliyordu. Onları yönlendirdiği sahalarda teşvik ediyor aynı zamanda da yardım ediyordu. Tıpkı Peygamber aleyhisselam gibi. Zaten yaşadığı sürece hep O’nunla aynîleşmişti. Tahsil ettiği hadis ilmi de bunun göstergesiydi.
Yaptığı ilmin en ince detaylarına kadar vakıftı. Sürekli okurdu. Okuduklarını ince detaylarına kadar sindirerek özümseyen hâline ve davranışlarına yansıtan seçkin bir şahsiyet idi. Mütevazılıkte emsalsizdi. Ne zaman eşimle yanına gitsek: ‘Aman sakın bizi gerçek ilim adamlarına benzetmeyiniz. Biz onların tırnağı olamayız. Bir İmâm-I Rabbâni Hazretleri, İmâm-ı Âzam Hazretleri, İmam-ı Gazâli Hazretleri ne mükerrem ilmi şahsiyetlerdir.’diyerek bizi kapıya kadar ayakta uğurlardı. Her hususta israfa çok dikkat ederdi. Fakülte Dekânı iken makam aracı kullanmayan tek şahsiyetti ve bundan dolayı da devrin rektöründen ikazlar ve sarı zarflar almıştı; niye binmiyorsun? Diye. Ender rastlanır bir ilim adamıydı. İslam şahsiyetini kişiliğine dökebilmiş kaç insan var bugün böylesi. Ah değerli hocam, ruhun şâd olsun, mekânın cennetten başka bir yer olmasın.
Onun hangi özelliğini yazsak az ama beni en çok etkileyen yönü Peygamberine olan derin muhabbeti ve sevgisiydi. Yaptığı hadis ilminde âdeta kendini ifna etmişti. Peygamberine olan sevgi ve muhabbeti o derece ileri boyutta idi ki sahasında kendisini ‘üstad’ yapmıştı. Bizleri ne zaman görse derdi: ‘ Ortalık çok bozuldu, etrafta fesat düşünceler kol geziyor. Aman tetikte olun. Peygamber aleyhissalâtü vesselâm’a bir sataşan olursa, yakışıksız bir ithamda bulunanı duyarsanız veya okursanız hemen bana getirin. Ben onları yazılarımla ya da televizyonlarda veya panellerde halı silkeler gibi silkelerim.’derdi. Basını büyük bir teyakkuzla takip ederdi. O kâinatın pak Nebisine hele bir sataşılmaya görsün perişan ederdi. Peygamber alehhessalâtü vesselâm’a derin ve ince bir bağlılığı vardı. Kendi muhtereme eşleri bile bu sevgiyi bir gün bana şöyle dile getirmişti: ‘Ya Nurten Hocaya hayranım. Sanki benimle değil O Peygamberiyle yaşıyor. Her anı O’nunla her vakti O’na hasredilmiş. Yatar O’nunla, kalkar O’nunla. Gece ne kadar yorgun gelirse gelsin mutlaka iki rekat namaz kılmadan yatmaz. Keşke ondaki bu aşk derecesindeki bağlılık bende de olsa.’
Muhterem İbrahim Canan Hocamın bu konuyla ilgili bende de bir anısı vardı. Biliyorsunuz ‘Aile Rehberi’ isimli kitabım onun istek ve teşviki sonucu oluşmuştu. Kitabımda Peygamber efendimizle ilgili bölümlerde beni bıkmadan devamlı ikaz ettiği husus şu idi; ‘Peygamberimizden bahsettiğin her yerde aleyhissalâtü vesselam diye açık olarak yaz muhakkak.’ O ikazdan sonra hep sözünü dinlemişimdir.
Böylesi peygamber sevdalısı bir âlim bir daha zor gelir. Üzgünüz, acılıyız, yaslıyız. Ama ne var ki O’dan geldik ve O’na gideceğiz. Kim ne yolda çalışıyorsa o yolda vefat ediyor. Merhum Esat COŞAN hoca efendi de bu kabilden bir profesördü. Onun da ömrü Hakk’a hizmet, hayra hizmetle geçmişti. O’da bir cami açılışından dönerken trafik kazasında vefat etmişti. Bu da öyle Yalova’dan konferanstan dönerken… Kim ne yolda çalışıyorsa o yolda gidiyor. Ancak böylelerine arkasında bıraktığı eserlerine, evlatlarına ve öğrencilerine bakarak ölüler değil dünyasını cennetle değiştirenler diyebiliriz inşallah.
Arkasından konuşulanlara bakılınca işte insanın ancak bu şekilde yaşaması lâzım diyesi geliyor. Hakikaten önemli olan ölümümüzden sonra arkamızda hakkımızda serdedilen güzellikler ve ölmeyen eserler bâki kalıyor. Ne mutlu böylesi insanlara! Ne diyelim kıymetli büyüğümüze Allah(c.c) rahmetiyle muamele buyursun. Son olarak da bizler onun için şu dilekte bulunuyoruz; ‘Dünyada O çok sevdiği, üstüne laf söyletmediği Peygamberi onu kabri başında kucak açarak beklesin inşallah.’
Kazasız, belâsız günler, hayırlı cumalar efendim.