Efendim, her sene Aralık ayı deyince aklımıza Mevlâna Hazretleri gelir.
Neredeyse Konya ile özdeşleşmiş olan Mevlânâ Hazretlerinden istifâde etmemek bir akıl körlüğüdür. Mesnevi denilen muhteşem eserinde iki bini geçkin âyet ve iki bin beş yüz kadar hadisi şerif vardır.
Mesnevi’de somuttan soyuta gidilir, Kur’an’da da böyledir.
Mesnevi’de en can alıcı noktalar kıssalardan sonra gelir. Bir insan öldüğünde baş üstünde taşınır ama biliniz ki, o kişi insanları gönlünün içinde taşımıştır.
Din hayâtı dengede tutar.
Hz. Mevlânâ insanı her safhada değerlendiren büyük bir eğitimcidir. İnsanı anlamadan hiçbir şeyi anlayamayız.
İnsan varlıklar âleminin zirvesinde olan bir varlıktır. İnsan etrâfındaki madde âleminde, yüce Yaratıcı’nun azamet ve heybetini müşâhade etmesiyle, mânâ cihetiyle ‘kâmil insan’ mertebesine yükselir.
İnsanın pek tabî ki fiziksel yönden maddi boyutu da vardır.
Onu dikey olarak mânâ âlemine vardırabilen bu ilâhî yönüdür.
Kur’ânı Hakîm’de bu husûsa şu şekilde vurgulanır: “Onu tamamlayıp, içine de ruhumdan üfürdüğüm zaman, derhal ona secdeye kapanın!” (Sa’d, 72) Yânî insanın ruh özünde kutsî bir nefha mevcuttur.
Hz. Mevlânâ Mesnevi’sinde der ki; ‘İnsan bir cevherdir, gökyüzü ise ona ârazdır.
Her şey parçadır, basamaktır.
Maksatsa insandır.’ (Mevlânâ, Celâleddin Muhammed b. Muhammed b. El-Hüseyin el-Belhî er-Rûmî, Mesnevî, çev.: Veled İzbudak, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1990, c.V, 3575) Kâinatta yaratılan her varlık yaratıklar içinde en mükemmel bir donanımda yaratılmış insanın emrine ve hizmetine verilmiştir. “O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendi katından (bir lütfu olmak üzere) size boyun eğdirmiştir.
Elbette bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.”(Câsiye, 13) Âyetinden hareketle zihnimizi sonsuz güzelliklere açan gökyüzü gibi sırf insanın hizmetine musahhar kılınan sonradan yaratılan her bir varlık hiçbir âraza ihtiyaç duyulmaksızın yalnızca insan için yaratıldığı açıkça beyan ediliyor.
Ve dahi âlemde yaratılmış her zerre buna delildir. Tabi anlayana, görmesini bilene… İnsan yaratılmışlar içinde çok değerlidir. Onun değeri Cenâbı Hakk’ın ona kendi rûhundan üflemesinden ileri gelir. Bu insanın öz cevheridir aynı zamanda Rabbül Âlemin insanı kendi sûretinde yaratmıştır.
Mevlânâ hazretleri ve diğer sûfîler Allah Teâlâ Hazretlerinin kendi isim ve sıfatlarının hepsinin insanda topladığı husûsunda hem fikirdirler.
Dolayısıyla insan varlığında bulundurduğu böylesi kutsî vasıflar yönüyle Hz. Âdem’den bu yana mânâ âlemlerinde boy gösterebilir özelliktedir.
Hz. Âdem’le başlayan bu güzellikler, Nebîler ve Allâh’ın veli kulları ile devam etmiştir.
Fakat Mevlânâ Hazretleri, mâlesef insanların çoğunun bu ilâhî gerçekten bîhaber olduğunu bildiriyor. ‘Akıl da, tedbir de, fikir de sana kuldur.
Böyle iken sen neden kendini ucuza satıyorsun.’(Mevlânâ, Mesnevî, c.V, 3576) Hal böyleyken sen böylesi değerliyken kendini neden değersizleştiriyorsun, diyor. Kendinde bulunan cevherlerin farkında olmayan insanın tâlihsiz ve bedbaht olduğunu ve bu hâliyle kendine yazık ettiğini, vurguluyor. İnsanın gafleti ve cehâleti sebebiyle bu duruma dûçar olduğunu beyan sadedinde, Sultânu’l Ârifîn şu beyitleri sıralıyor:
‘Zavallı insan, kendisini hakkıyla tanıyamadı, bilemedi.
Fazîlet makamından geldi, lâkin noksan âlemine düştü. İnsan kendini ucuza sattı.
Atlastı, kendini bir hırkaya yamadı gitti.
Yüz binlerce yılan ve dağ insanın hayrânı iken, o niçin yılanın -mal ve mülkün- hayrânı ve dostu oldu? İnsan bir dağa benzer.
Böyle sağlam iken, insan nasıl aldanır, fitneye düşer de yılan gibi mal ve mülke hayran olur?’ (Mevlânâ, Mesnevî, c.III, 1000)
Muhterem Üstad, insanın kendisinde mevcut olan varlık cevherinden habersiz olduğunda, kendini suflî âlemden koruyamadığını böylece onların sinsiliğini idrak edemeyerek âdeta rûhunu zehirlediğini, anlatıyor.
Vâr olan kıymetlerini muhafazadan uzak olan insanların kendilerini ucuza sattıklarından, bahsediyor.
Dünyâda ne varsa insana hizmet etmekte olduğu esâsından hareketle, insanın madde âleminin hâkimi olması gerekirken onun esâretine mahkum hâle gelmesinin aldatıcı olduğunu, vurguluyor. Bunlar hakikaten ne yaman tespitler!
Mevlânâ’dan hisselenmek temennisiyle efendim, şimdilik hayırla kalınız, kâinâtın eşsiz, hâkimine emânet olunuz.