İki parmağını gözünün ucuna koy bir şey görebiliyor musun bu dünyadan sen göremiyorsun diye bu âlem yok değildir. İnsan gözden ibarettir aslında, geri kalan cesettir. Göz ise ancak gerçek dostu görendir insan gözdür, görüştür, gerisi ettir. İnsanın gözü neyi görüyorsa değeri o kadardır. (Mesnevi Şerif)
Dostluğun tarifini etmek zor olmasa gerek. Ama önemli olan gerçek dostu görebilmek, tanıyabilmektir. Hz. Mevlana’nın dosttan öte dostu olan Şemsle karşılaşması ve onda bulduğu muhabbet nedendi sanırsın? Dostu gördüğünde eğer Allah’ı hatırlatmıyorsa sence gerçek dost mudur? Dost seni her an iyi anabilendir, doğruna doğru, yanlışına yanlış diyebilendir. “Dostların anışı, dost için pek kutludur; hele biri Leylâ, öbürü Mecnun olursa.”
Hz. Mevlana dostluğu o kadar çok vurgulamıştır ki, kıymeti bilinsin. Gerçek dosta varmanın ve gerçek dostu bulmanın hazzına varılsın. Allah’ı ve Resulünü dost edinmek ve Allah ve Resulünü dost edinenleri dost edinmek bu dünyadaki dostluğun tarifidir aslında. En güzel erdem budur. Tabi bu gerçeği görebilene dostlar. Maide Suresi 56.Ayet-i Kerimede bu gerçek zikredilmiştir : “Kim Allah’ı Rasulunu ve iman edenleri dost edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah’ın taraftarlarıdır.”
Dosta güvenmek gerektir. Günümüzde “Dostuk” kavramı tamamen yanlış yorumlanmakta, çıkar ilişkileri içerisinde düzenlenen oyunlar, sahnede sergilenen oyunlar kadar sahtedir. “Kanki” cilik oynayan gençlerin “dost” tabiri şeytanın tuzağı ve onlara kurmuş olduğu sinsi oyunun bir başka adıdır aslında. Erkekli kızlı dostluk grupları, şen şakrak gülmeceler asla “dostluk” kavramı içerisinde değerlendirilemez.
Dostluğu gelin bir de başka yönüyle ele alalım. “Birisi geldi, bir dostunun kapısını çaldı. Dostu: “Kimsin a güvenilir?” [kişi] dedi. “Benim” deyince, [dostu]: Git, şimdi zamanı değil, böyle bir sofrada ham kişinin yeri yok, dedi. Ham kişiyi, ayrılık ve hicran ateşinden başka ne pişirebilir, ikiyüzlülükten ne kurtarabilir? O zavallı gitti, bir yıl sefere çıktı. Dostun ayrılığının ateşiyle yandı. O yanıp yakılan pişti de geri döndü. Yine dostun evinin çevresinde dönmeye başladı. Dudağından edepsizce bir söz çıkmasın diye, yüz türlü korku ve edeple kapının halkasını çaldı. Dostu, “Kapıda kim var?” diye seslendi. Kapıdaki sensin ey gönül alan, dedi. [Dostu]: Mademki şimdi bensin, ey ben, gir içeri. Evde iki ‘ben’in sığacağı kadar yer yok, dedi. (Mesnevi Şerif)
Dostun kapısına varmak için yanmak gerek, pişmek ve öyle kapıyı çalmak gerek dostlar. “Ben” cillikten sıyrılıp öyle gelmek gerek. Edep gömleğini giyip dostun karşısına öyle çıkmak gerek. Gerçek dostu bulmak kolay olmasa gerek…