Hüzeyme Hanım’ın bundan önceki, “Edebiyatçı İsem Ne Olayım” adlı kitabını köşemde, 08.02.2010 tarihinde tanıtmışım. Şimdi de, “Şapkamın Altı” isimli deneme eseri elimizde. Konular hep hayattan alma, onun pek hayalle işi yok. Mehmet Akif de öyle demiyor mu?
Hüzeyme Hanım, yazdığı her edebî türde başarılı ve velût bir yazar. Onun köşe yazıları da sevilerek okunuyor.
İnsanın bazı bayan yazarlarımıza, “Kardeşim, bu aceleniz niye, biraz yavaş olun, çıkardığınız kitapları okumaya yetişemiyoruz. Sonra nazar değecek” diye seslenesi geliyor. Şaka bir tarafa, bu şevki ve performansı yakalamak gerçekten takdire şayan. Her yazar kulun harcı değil bu...
Hüzeyme Hanım’ın bu son eseri ile insan, onun bir özelliğini daha keşfediyor. Onun bu özelliği, iyi bir okuyucu olmasıdır. Yazmanın olduğu gibi okumanın da bir usulü vardır. Ülkemizde bu usule riayet ederek okuyan insan sayısı maalesef çok az. Tabii not alarak okumayı kastediyorum. Not alınmadan okunan kitap, katiyen okunmuş sayılmaz. Merhum Süheyl Ünver Hoca böyle okumaya çok önem verirdi. O, gördüklerini ve okuduklarını hep not alarak tespit ederdi. Vefat ettiğinde iki yüzün üzerinde defteri çıkmış. Okuyucularına, yakınlarına özellikle gençlere hep bunu tavsiye ederdi. Hüzeyme Hanım’ın da okuduklarını böyle okuduğu anlaşılıyor. Satır aralarında düştüğü notlar, bunu gösteriyor. Gerçekten güzel bir alışkanlık…
Elimizdeki kitaba adını veren ilkyazı, “Şapkamın Altı” başlığını taşıyor. Yazı, âdeta Türkiye’de şapkanın serüveni gibi… Şapka deyip geçmeyin. Bizim için şapkanın, serpuşun ve fesin, her birinin tarihî birer geçmişi var. Fesin giyilmesini mecbur tutan padişaha halk, “Gavur padişah” demiş. Ama o başlığı çıkarırken de bir hayli direnmiş. Şapkanın başka acı bir özelliği de, bir zamanlar uğruna ne insanların sallandırılmış olmasıdır. Şimdi ne garip geliyor insana değil mi?
Yazarımız eserinde bazı ruhî hastalıklarımıza da temas etmiş. Meselâ, “Tenkit Merakı” başlıklı yazısında tenkit meselesini ele alır. (s. 142) Aslında eleştirinin de bir yolu yordamı vardır ve olmalıdır. Eleştiri iyi niyetle, kırıp dökmeden, birileri incitilmeden, fincancı katırları ürkütülmeden yapılırsa fayda sağlar. Aksi halde tenkitler, topluma ve insanlara büyük zarar verir. Tenkidi yapan da bundan nasibini alır. Onun, “Galiba artık sohbet edemediğimiz, doğru düzgün ilişki kuramadığımız için de sürekli eleştiriyoruz.” Sözlerine katılmamak mümkün mü?. Evet, önce iletişim, sonra eleştiri…
Nüve Kültür Merkezi’in Romantik kitaplar serisi arasında basılan ve yüz yetmiş altı sayfayı bulan “Şapkamın Altı” isimli bu eser, müstakil elli yazıdan oluşuyor. Bu tür kitapları baştan başlayıp okumaya mecbur değil insan. Okumaya ilgi duyulan yazılardan da başlanabilir ve kitap böylece sıkılmadan bitirilebilir.
Hüzeyme Yeşim Koçak Hanımefendi’yi ve yayınevini kutluyor ve böyle daha nice güzel eserlere diyoruz.
Hüzeyme Hanım, yazdığı her edebî türde başarılı ve velût bir yazar. Onun köşe yazıları da sevilerek okunuyor.
İnsanın bazı bayan yazarlarımıza, “Kardeşim, bu aceleniz niye, biraz yavaş olun, çıkardığınız kitapları okumaya yetişemiyoruz. Sonra nazar değecek” diye seslenesi geliyor. Şaka bir tarafa, bu şevki ve performansı yakalamak gerçekten takdire şayan. Her yazar kulun harcı değil bu...
Hüzeyme Hanım’ın bu son eseri ile insan, onun bir özelliğini daha keşfediyor. Onun bu özelliği, iyi bir okuyucu olmasıdır. Yazmanın olduğu gibi okumanın da bir usulü vardır. Ülkemizde bu usule riayet ederek okuyan insan sayısı maalesef çok az. Tabii not alarak okumayı kastediyorum. Not alınmadan okunan kitap, katiyen okunmuş sayılmaz. Merhum Süheyl Ünver Hoca böyle okumaya çok önem verirdi. O, gördüklerini ve okuduklarını hep not alarak tespit ederdi. Vefat ettiğinde iki yüzün üzerinde defteri çıkmış. Okuyucularına, yakınlarına özellikle gençlere hep bunu tavsiye ederdi. Hüzeyme Hanım’ın da okuduklarını böyle okuduğu anlaşılıyor. Satır aralarında düştüğü notlar, bunu gösteriyor. Gerçekten güzel bir alışkanlık…
Elimizdeki kitaba adını veren ilkyazı, “Şapkamın Altı” başlığını taşıyor. Yazı, âdeta Türkiye’de şapkanın serüveni gibi… Şapka deyip geçmeyin. Bizim için şapkanın, serpuşun ve fesin, her birinin tarihî birer geçmişi var. Fesin giyilmesini mecbur tutan padişaha halk, “Gavur padişah” demiş. Ama o başlığı çıkarırken de bir hayli direnmiş. Şapkanın başka acı bir özelliği de, bir zamanlar uğruna ne insanların sallandırılmış olmasıdır. Şimdi ne garip geliyor insana değil mi?
Yazarımız eserinde bazı ruhî hastalıklarımıza da temas etmiş. Meselâ, “Tenkit Merakı” başlıklı yazısında tenkit meselesini ele alır. (s. 142) Aslında eleştirinin de bir yolu yordamı vardır ve olmalıdır. Eleştiri iyi niyetle, kırıp dökmeden, birileri incitilmeden, fincancı katırları ürkütülmeden yapılırsa fayda sağlar. Aksi halde tenkitler, topluma ve insanlara büyük zarar verir. Tenkidi yapan da bundan nasibini alır. Onun, “Galiba artık sohbet edemediğimiz, doğru düzgün ilişki kuramadığımız için de sürekli eleştiriyoruz.” Sözlerine katılmamak mümkün mü?. Evet, önce iletişim, sonra eleştiri…
Nüve Kültür Merkezi’in Romantik kitaplar serisi arasında basılan ve yüz yetmiş altı sayfayı bulan “Şapkamın Altı” isimli bu eser, müstakil elli yazıdan oluşuyor. Bu tür kitapları baştan başlayıp okumaya mecbur değil insan. Okumaya ilgi duyulan yazılardan da başlanabilir ve kitap böylece sıkılmadan bitirilebilir.
Hüzeyme Yeşim Koçak Hanımefendi’yi ve yayınevini kutluyor ve böyle daha nice güzel eserlere diyoruz.