Hüzeyme Yeşim KOÇAK söylenildiği gibi velûd bir yazar. Kalemi kuvvetli, hafızası berrak ve hayal gücü oldukça yüksek bir şahsiyet. Konya’dan ayrıldığımızdan bu yana epeyce yeni çıkan kitabı oldu Tâkip etmekte zorlanıyorum desem yeridir. Geçen gazetemizdeki kendi yazısını okurken gördüm ve hemen talep ettim. Sağ olsun kırmadı. Oğlum da bir eğitim için Konya’da idi kitabı bana ulaştırdı. Derecesiz sevindim.
Çalışkan insanları severim. Maşallah Hüzeyme Hanımefendi’nin tam 17 kitabı olmuş, yeni kitabı: ‘Sevdâlı Bir Yelpaze’ ile 18 oluyor. Tabi kitaplarını roman, öykü, deneme olarak ayrı kategorilerde sunmuş, kitabı incelediğimde fark ettim. Ve bu arada bende bulunmayanları da anlamış oldum. Bugün sizlere benim çalışkan arkadaşımın yeni kitabı ‘Sevdâlı Bir Yelpâze’ kitabı ile ilgili yazmak istiyorum.
Kitabın tamâmı on dört ayrı hikâyeden oluşuyor. Bunlar sırasıyla; Kuş sesleri, Hayal, Haber, Sabah Kahvesi, Tozlu Sözler, Yolculuk, Hoşaf, Türbenin Önünde, Kumru, Humâ’nın Kanadı, Öpücük, Martin Ling’in Kedisi, Yâdigar. Her biri ayrı heyecan, her biri farklı konumlar… Hikâyelerde kimi zaman hayâtın gerçekleriyle yüz yüzesiniz kimi zaman eski senelerde yaşıyor gibisiniz. Bâzen kendinizi hikâyenin içinde konumlandırıyorsunuz bâzen de dışarıdan gözlemci oluyorsunuz ama hepsi ayrı bir keyf veriyor. Kitaptan beni en çok etkileyenlerden size bahsetmek istiyorum hatta kendi cümleleriyle birlikte.
Ancak müsâdenizle şöyle ortalardan başlamak niyetindeyim. ‘Türbenin Önünde’ isimli hikâyede; ‘… Düşünüyordu. Muhabbet, bağlantı arttıkça; bir tad, bir keşif imkânı da çoğalıyordu. Öteleri vaadleri heyecanlandırıcıydı. İnsanı, günün bir saatinde daldığı uykusundan, rûhunu gömdüğü kumdan uyandırıyor, irkilip ürpertip bir gönül buluşmasına çağırıyordu. Yâhut öte’den (beri) kurulmuş bir bağ, hüviyetini açığa çıkarıyordu.’ Diyor. (s.70) Ne hoş cümleler, tam benim de âdeta rûhumu okşuyor…
‘Kumru’ adlı hikâyede Mevlânâ’nın hasretiyle yanan Hüsâmettin Çelebi’nin duyguları anlatılırken şu serzenişler de çok güzel; ‘Düş(ünce)lerinde, işlerinde, uzak olduğu sandığı demlerde bile canının içindeydi. İzleri her yerdeydi. Hayâtında gelişen hâdiseler, fikirler, bütün dünyâsı onun etrâfında şekillenirdi… Hz. Mevlânâ’nın gece namazlarından, soğuk kış gecelerinde sabahlara kadar uzanan, sakalının buz tuttuğu ibâdet kararlılığından; başını medresenin duvarına koyup, göğü tutan ‘Allah’ (c.c) deyişinden, aşk hâlinin sirâyetinden, kahreden ve cezbeden…’ (sf.76) Son derece latif, zârif cümleler…
Martin ‘Lings’in Kedisi’ isimli hikâyede; ‘İçinde yakaladıklarıyla, dışarının uyandırdığı zevk birleşmişti. Varlığın rûhuyla, şahsî rûhunun buluştuğu markezî bir nokta vardı ya da…’ (s.113) Buralarda özel ve güzel…
Mualla Anne’nin anlatıldığı Yâdigar adlı hikâyede Mualla Annenin vasıflarından bahisle; ‘Özlem olma, tamamlanma aşma, yükseklerde gezen duygularımızın nispeten doyuma ulaşmasında; cehâletimizin bâzen uyumsuzluğumuzun bâzen divâneliğimizin, nefs oyunlarının farkına varılıp, olgunlukla, ‘aşkla’ giderilmesinde, annelik dervişlik yüklenmiş müşfik kalbinizin önemi büyüktü’ diyor. (sf, 117) Burada da farklı bir güzellik yansıyor içimize, biz de o âlemlere gidiyoruz sanki…
Bu cümleler beni en çok etkileyen rûhuma hitap eden cümlelerdi. Şimdi de müsâdenizle baştan itibâren beni bütünüyle işte hayâtın gerçeği bu dediğim hikâyelerden ‘Mum’ isimli hikâyeden bahsetmek istiyorum; Günümüzde bilindiği üzere âile büyükleri evlatlar tarafından pek istenmiyor o yaşlarında saygı ve ilgi bekleyen bu insanlar huzur evlerine koyuluyor, istenmiyor. İşte Hüzeyme Hanım bu husûsa değiniyor. Kendi kızı tarafından dahi istenmeyen Saadet hanıma gelini Ayşen Hanım bakıyor ve cenneti kazanıyor. Ne güzel! Her gelin böyle olsa!!!
‘Sabah Kahvesi’nde ise; ‘Ortalığın boşboğaz, alabildiğince lüzumsuz lakırdılar eden ama aslında bunların altında sıkıntılarını dağıtmak isteyen, acılarını paylaşmak arzusuyla ne yaptığını bilmez bir insan vardır karşımızda…
Ne diyelim ellerine sağlık benim güzel arkadaşım, can dostum diyeyim. Hayırlara vesile olsun inşallah. Daha nice güzelliklere…