Sayın Haşim KILIÇ, Anayasa Mahkemesi'nin 52. kuruluş yıldönümünde yapmış olduğu açış konuşmasında özet olarak şöyle diyor:
Hukukun üstünlüğü anlayışı ve demokratik değerlerle beslenen bir devletin yolu her zaman aydınlıktır. İkinci Dünya Savaşı felaketini yaşamış Avrupa’nın geçmişte yaşadıkları ile bugün geldikleri seviye çok önemli mesajlar vermektedir. Dünya’da dini, etnik ve sınıf savaşlarının en yoğun yaşandığı bölge olan Avrupa, komünizm ve faşizm gibi totaliter rejimlerden demokrasi ve hukuk devleti mücadelesini vererek kurtulmuştur.
Sayın Başkan, Türkiye’de hukuk mu varda siz hukuktan bahsediyorsunuz? Bahsettiğiniz tedavüldeki hukukun temeli adalete dayanıyor mu? Dünya’da dini, etnik ve sınıf savaşlarının en yoğun yaşandığı bölge olan Avrupa’da dini, etnik ve sınıf savaşları halen yaşanmıyor mu? Avrupa’da komünizm ve faşizm gibi totaliter rejimler devam etmiyor mu? Demokrasi ve hukuk devleti dediğin devlet adaleti esas almakta mıdır? Veya şöyle sorayım; demokrasi ve hukuk devleti adalet üzerine mi yoksa zulüm üzerine mi bina edilmiştir?
Sayın Başkan, konuşmanızı baştan sonuna kadar dinledim, tutar hiçbir tarafı yoktu. Neresini değerlendireyim, deve misali ele alınacak bir tarafı yoktur. Misafirlerini azarlamaktan başka takdire değer bir konuşma yapmadın.
Sayın Başkan, hukukun üstünlüğünden bahsedip Avrupa’nın geldiği noktayı bir kurtuluş reçetesi olarak göstermenizi çok yadırgadım. Muhafazakâr olmakla dinin öğrenilmiş olmadığını bir daha anladım.
Halkımız, muhafazakâr kimse denilince dindar kimse olarak algılamaktadır. Bunun sebebi, muhafazakâr kavramının içi boşaltılarak dindar anlamını yüklemektir. Muhafazakâr demek, mevcut rejimi ve onun değerlerini korumak ve kollamak demektir.
Sayın Başkan, madem Türkiye’de hukuk var, neden İstiklal Mahkemeleri binlerce âlimi, binlerce gazeteciyi ve binlerce iş adamını kesti? Onların itibarları neden iade edilmiyor? Neden bunu dile getirmedin?
Sayın Başkan, Türkiye’de hukuk varsa neden meslek liseleri daha düne kadar katsayı zulmüne uğradı? Binlerce yavrumuzun hakkı neden gasp edildi? Siz o zaman nerdeydiniz? Neden çıkıp ta bugün misafirlerini azalarcasına hukukun üstünlüğünden bahsettiğin gibi hukukun üstünlüğünden bahsetmedin? Sırası gelince gerçek yüzünüzü gösterdiniz, olduğunuz gibi görünseydiniz belki Anayasa üyeliğine seçilemeyecektiniz, öyle değil mi Sayın Başkan? Şimdi soruyorum size, açıkça gömlek değiştirdiğini ilan edenler mi samimi yoksa göründü gibi olmayanlar mı?
Sayın Başkan, seçim sandık değil, yaşam biçimidir, diyen zihniyetten senin haberin yok mu? Yaşam biçiminden maksat, Batı’nın yaşam biçimi kasredildiğini bilmiyor musun? Bu yaşam biçimini nasıl bir kurtuluş reçetesi olarak sunuyorsun yüce milletimize?
Sayın Başkan, İslâm dini sadece inanç esaslarından ibaret bir din midir de böyle bir konuşma yaptınız? Bu konuşmanız itikadi açıdan da tehlikeli bir konuşma olduğunun farkında değil misiniz?
Sayın Başkan, size kardeşlik hukuku gereği şu tavsiyede bulunuyorum: Önce dinimizi öğrenin sonra bu konuşmadan dolayı tövbe ve istiğfar edin ve halktan da özür dileyin. Çünkü dinimiz yalnız inanç manzumelerinden ibaret bir din değil, muamelatı da vardır, bunu göz ardı etmek veya yok saymak insanı dininden eder.
Sayın Başkan, sonuç olarak diyorum ki, insanlığın kurtuluşu, demokrasi ve hukuk devletinde değil, hak ve adaleti temel alan vahiydedir. Onun için halkımızı yanlış yönlendirmeyin, bunun vebali büyüktür.