Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur, bugün "Hocam, bu ekibiniz neyin peşinde?" başlıklı bir yazı yazarak Ahmet Davutoğlu'na hakkında ortaya atılan iddiaları direk sordu. Uğur, yazısında çarpıcı iddiaları dile getirerek, "Referandum öncesi bunu açıklamanın sırası mı?" diye yazdı.
Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur'un yazısı şöyle:
Habertürk televizyonunda daha 4-5 gün önce yayınlandı bu röportaj. İnternethaber yazarı Süleyman Özışık, Habertürk Gündem sunucusu Senem Toluay Ilgaz’ın sorularını cevaplarken söyledi aşağıdaki sözleri:
“Davutoğlu’nun etrafını saran kişiler, Davuoğlu’nun bu çevresi ‘Reis dönemi bitti, hoca dönemi başladı’ diye kampanyalar düzenledi ve beni bir toplantıya çağırdılar. ‘Hocam, şu şu medyadaki, şu şu isimleri, AK Parti’ye ve Cumhurbaşkanı’na yakın şu isimleri alaşağı edeceğiz, bizimle misin, değil misin’ dediler. Aklınızı kaybetmişsiniz dedim.”
Biliyor musunuz, Allah’ın bir kulu çıkıp da Süleyman Özışık’a “Sen ne diyorsun, ne Davutoğlu ne de ekibi böyle bir şey yapmaz” demedi. İspatlama çağrısı yapan da olmadı. Ama bu ekip hakkında bu kadar yazı yazmış olan ben bile bu kadarına, cüretkârlığın böylesine inanamadım.
SÜLEYMAN ÖZIŞIK İSİM İSİM VERDİ
Bu yüzden de Süleyman Özışık’ı arayıp sordum. Açık ve samimi cevaplar verdi bana. Toplantıyı düzenleyen Davutoğlu’nun sosyal medya sorumlusuymuş. Ben adını bilmiyorum. Sordum ama söylemedi. Ancak “Adını Mustafa Varank ile Süleyman Soylu’ya söyledim” dedi. Bu arada toplantı teke tek olmuş. Ancak zaman zaman Davutoğlu’nun diğer danışmanları Osman Sert ile Ali Sarıkaya telefonla katılıp aynı mealde sözler sarf etmişler. Süleyman’a “Hangi medyadan hangi isimleri alaşağı edeceklermiş?” diye sorduğumda “Bildiğin isimler abi” dedi ve sıraladı; Hilal Kaplan, Haşmet Babaoğlu, Ahmet Kekeç, Melih Altınok, Kurtuluş Tayiz ve aklınıza gelebilecek diğer malum yazarlar, gazete yöneticileri.
Süleyman Özışık neden böyle konuştu bilemiyorum. Harbi adamdır, belki ondan dedim. Ama “Ne oluyoruz” diye içimden geçirmedim değil.
REFERANDUM ÖNCESİNDE BU AÇIKLAMANIN SIRASI MI?
Burada sizin de aklınıza gelebilecek soruyu sormadan geçmeyelim:
“Tam da referandum sürecinde bu sözlerin sırası mı peki?”
Bu tür konuşmalar ve kaleme alınan yazılar hükûmet kanadındaki birlik ruhunu bölüp parçalamaz mı?
İnsan iyi niyetle böyle düşünüyor tabii.
Ama kazın ayağı öyle değil. Öyle sinsi bir propaganda ve çalışma yürütülüyor ki şaşkınlık verici.
Bu çalışmaları daha net görebilmek için tam da “ele geçirilmiş” hocacı medyanın ve adamlarının yazılarına bakmak önemli ipuçları veriyor. Bütün bu "Hayır çıkarsa ne olur” ya da "AK Parti için riskli konular" vb. başlıklarla çıkan yazıların alt okumaları bir şeyi işaret ediyor:
Sinsice sürdürülen “Hayır kampanyaları”yla ileride çıkmasını olası gördükleri ve umdukları sonuç için altlık oluşturmak.
Tüm soru işaretleri, kılçık atmalar, insanların kafalarında istifham oluşturma gayretleri, fitnelerin sebebi aynı.
Olur a umutları gerçekleşirse de “Biz demiştik” deyip yollarına aynı yüzsüzlükle devam edecekler.
BU SÜREÇTE DAHA ÇOK KAMİKAZE GÖRECEĞİZ
Yalnızca medya ayağı yok bu işin. Kamuda ve üniversitede, hayatın her alanında Cumhurbaşkanlığı sistemini daha şimdiden itibarsızlaştırmaya, gelecek sistemin “diktatoryal” nitelikleri olacağına dair algı oluşturacak intihar dalışları göreceksiniz. Örneğin, “Evet” diyeceğini en irrite edici açıklamalarla paylaşan il seçim kurulu müdürleri, valiler ve kaymakamlar buna hizmet etmekte. Belediye başkanları da onlardan aşağı kalmıyor. Bir büyük metropolün belediye başkanı tartışmalı tüm projelerini bu süreçte piyasaya sürerken, bir büyük doğu ilimizin belediye başkanı da kentsel dönüşüm toplantısında vatandaşın üzerine yürüyor. Onların yaptıklarını büyütmek için bir medya hazır bekliyor nasılsa.
Bu intihar komandoları medyadakilerle aynı gemide.
Son günlerde de Trump üzerinden Erdoğan’a ve hükûmete bel altı vuruşlarla saldırıyorlar. Dün “Müslümanlar hesap vermeli” diyen, ama bugün “Müslümanlar neden sessiz” diye tacize başlayan Wall Street Journal ile paralel yayıncılık yaparak “İslam ülkeleri neden sessiz?” manşeti atabiliyorlar.
Bu pespayelikleriyle onları Irak işgalini “500 bin Iraklı çocuğun ölümüne değdi" diye anlatan ama şimdi Müslümanlara sahip çıkan Madeleine Albright’ın yanına gönderiyoruz.
Uzak gelirse yakınlarında kendileriyle aynı gün “Hoş geldin sessizlik” manşeti atan Cumhuriyet de var.
Özetle bu ekibin “Alaşağı” etme kararı verdiği yazar Hilal Kaplan’ın dediği gibi referandum sürecinde malum internet sitelerinin ve medyanın parlattığı yazarlara, onları savunanların oluşturduğu garip ittifaklara dikkat etmek gerek. Açıktan 'Hayır’cı olmayan ama “Evetçi de değiliz”i ima eden bu yazarlarla iş birliği içindeki medya aslında bekleneni yapıyor.
Mühim olan asıl onlara yön verenlerin neyin peşinde oldukları.
Bu yüzden de asıl sahiplerine soruyorum:
Hocam bu ekibiniz neyin peşinde Allah aşkına?